A3 Haber

Twitter’ın ‘içrek piyasa muhbiri’ ile söyleştik: Küresel ekonomide yeni normal, Japonyalaşma, doların halleri…

Twitter’ın ‘içrek piyasa muhbiri’ ile söyleştik: Küresel ekonomide yeni normal, Japonyalaşma, doların halleri…

Twitter’ın ‘içrek piyasa muhbiri’ ile söyleştik: Küresel ekonomide yeni normal, Japonyalaşma, doların halleri…
Ocak 10
12:59 2020

Twitter’da takip ettiğim hesapların çoğu ekonomi ağırlıklı yazan kişiler…

2019 kriz yılıydı, ekonomi ön plandaydı, doğru ve zamanında bilgilenmek önemliydi.

Merkez Bankasının vadeli işlemler piyasasında açığa dolar satmaya başladığını ilk Ocak 2019’da Twitter’da @e507 kullanıcı adı ve “beş.yüz.yedi” profil adıyla paylaşımda bulunan hesaptan öğrendim.

Bu çok önemli bir gelişmeydi. Piyasanın en büyük oyuncusu topa giriyor, pozisyon alıyordu. Böyle bir adım yakın takip edenler için yeni fırsatlar demekti.

Sonrasında “beş.yüz.yedi” profil adlı kullanıcının tweetlerini kaçırmamaya çalıştım. Swap faizlerinin gündeme oturduğu Mart ayında paylaşımları hayli aydınlatıcı oldu.

En son Merkez Bankası rezervlerini swaplarla güçlendirirken, “beş.yüz.yedi” profil adlı hesap, bilgilendirmeleriyle fark yarattı.

Söyleşi önerimizi kabul etti

Geçenlerde kendisine bir mesaj gönderip A3 Haber için söyleşi yapabilir miyiz diye sordum.

“Kimliğim gizli kalır ve siyasi yorum yapmam gerekmezse olur” diye yanıtladı.

Hiç vakit kaybetmedik, Twitter’da doğrudan mesaj üzerinden soru cevap şeklinde gittik. Ortaya aşağıdaki söyleşi çıktı. Umarım keyif alırsınız…

Aradım, taradım “beş.yüz.yedi” için aşağıdaki grafikten daha uygun bir görsel bulamadım:

Çok klişe olacak ancak sormadan olmaz: Neden 507?

Aslen bir BMW modeli… 2000 yılında bir arkadaşımın taktığı, benim de ilk kullandığım anonim rumuzumdu. Sayısal konulara ilgim nedeniyle tarzıma uyduğunu düşündüğümden değiştirmeye gerek duymadım.

Bence finansal okuryazarlık olarak doktora seviyesindesiniz. Hem swapların nasıl muhasebeleştiğini biliyorsunuz hem de ekonomi tarihine hakimsiniz. Deneyim mi? Okuma mı? Nereden besleniyorsunuz?

Hem eğitim geçmişim hem iş tecrübelerim finans ağırlıklı. Elbette bunların katkısı fazla… Ancak tek bir şey söyle deseniz: İlgi-alaka derim. İşimin gerektirmediği pek çok konuyu, özellikle para piyasalarını hobi olarak yakından takip ediyorum. Bilmediklerimi, bilenlerden öğrenmeye çalışıyorum. Zamanla birikim oluyor. Sadece diploma ile veya acayip bir kariyer yaparak olmadı yani…

Twitter’dan başka zeminde yazmıyorsunuz sanırım.. Twitter’dan memnunum musunuz? Arkadaşım Serdar Kuzuloğlu birkaç ay önce bu platformda “konu sulanmadan ya da saldırıya uğramadan mesleki tartışma yapamadığından” şikayetçiydi. Siz de böyle bir eksiklik hissediyor musunuz?

Eksisözlük ve http://hisse.net’te uzun yıllar yazdım. Fakat Twitter’da bundan daha fazlasını yapabileceğimi fark edince buraya geçtim. Kısa, öz ve vurucu şekilde yazmak, konuyu bilmeyenlerin bile ilgisini çekiyor ve çok daha geniş bir kitleye hızlıca ulaşılabiliyor. İşin içine biraz da mizah katınca, klasik analistlerden fark yaratmak mümkün oluyor.

Saldırı konusunda fazlaca defans mekanizmam olduğu için hiç sıkıntı duymadım.

1. Genelde yazdıklarım çok teknik ve anlaşılmaz bulunduğu için itiraz edecek kişi sayısı az.

2. Siyasi yoruma kesinlikle girmiyorum. Çünkü bunu yapınca okurun hemen kutuplardan birine kaydığı bir ülkedeyiz. Ben görüşü ne olursa olsun herkesle bir şeyler paylaşmayı seviyorum.

3. Eski Ekşisözlük yazarı olarak dijital ortamda saldırının hangi açılardan gelebileceğini tecrübe ettiğim için, fazla açık vermiyorum diyebiliriz.

Çılgınlık mı, yeni normal mi?

Gelelim sadede. Ben bugün “küresel muz cumhuriyetine doğru” başlıklı bir yazı yazdım. Yazının dayandığı nokta FED’in bilançosunun haftaya eski rekor büyüklük 4.5 trilyon doları geçme ihtimali… Yani gevşeklik aynen devam, S&P500’de rekor üstüne rekor… Küreselde olanları nasıl görüyorsunuz? Çılgınlık mı? Yeni normal mi?

İkisinin arasında bir yerde diyebiliriz: 2000’li yıllar dünyanın çok güçlü bir biçimde “finansallaştığı”, ekonomik düzenin tamamen finansal kurumların yönlendirmesine bırakıldığı bir dönem oldu.

Bu da, bankacılık sisteminin ve merkez bankalarının hemen her şeyde söz sahibi olmasını sağladı. ABD öncülüğünde tüm büyük ülkeler bu finansal pastayı büyütmeye odaklandıkları için, “borsa için iyi olan ülke için de iyidir” mantalitesi yerleşti.

Bu doğal olarak “fiziki ekonominin” ve klasik aktörlerin göreceli olarak zayıflamasına neden oldu.

80’lerde dünyanın yegane başlıkları siyaset ve ülkeler çatışmasıyken… Günümüzde “ekonomik sebeplerle” çıkacak veya yine aynı sebeplerle kimsenin çıkartmaya cesaret edemeyeceği savaşlardan söz ediyoruz.

Çünkü toplumlar “bol para ve kredi” düzenine alıştı. Bu, tersine çevrilmesi çok zor bir düzenek. Kapitalizmin kriz döngülerini hızlandırıyor; dalgaların boyutunu artırıyor. Ama yeni normal bu…

Gelir dağılımı farklarını daha da açıyor ve düzeneğe adapte olamayan ülkelerin işini iyice zorlaştırıyor.

Evet, ABD’de bile hiç konuşulmadığı kadar gelir dağılımı bozukluğu konuşuluyor. Her yerde benzer sıkıntılar var. Bu arada merkez bankalarının bilançoları 20 trilyon dolara şişmiş durumda. Şahsen 2030 dünyasını çok merak ediyorum. Sizce nasıl olur?

Batı için genel beklenti “Japonyalaşma”… Ancak demografik yapı, toplumların ortalama yaşı (üretkenliği) ve göçmen politikaları nedeniyle farklılaşmalar olacaktır.

Bu esnada tüm çalkantılarına rağmen Asya’nın güçlenmeye devam edeceği, odağın daha da doğuya kayacağı neredeyse kaçınılmaz bir gerçek.

“Japonyalaşma” deflasyonist baskılar anlamında mı?

Kısmen. Kredi ile çok hızlı büyüme yakalanması zor olacak. Toplumlar yaşlandıkça birikimi yatırıma dönüştürmek çok yavaşlayacak. Nüfus artış hızı düştükçe, bu hem enflasyon hem faizleri dipte tutmaya devam edecek. Merkez bankalarının bilançoları çok şişti diye kimilerinin beklediği yüksek enflasyon dalgalarını ben beklemiyorum. Bunu kaldırabilecek bir yapı yok.

Finansallaşma; aşırı yüksek aktif değerler ve bolca borç demek. Bunun devamı da ancak düşük faizlerle mümkün. Asla ödenemeyecek bir nakit akışını kurgulayan felaket senaryoları anlamsız; adı üstünde “imkân yok.”

Tüm dünya da aynı anda iflas edemeyeceğine göre; merkez bankalarının sistemi kurtarma operasyonlarına alışmak gerekecek.

Dolar neden yükselmiyor?

Türkiye’ye gelecek olursak… Siz döviz piyasasına giriş çıkışları sıkı takip ediyorsunuz. Bu dolar neden yükselmiyor sorusunu sorayım, adet yerini bulsun.

En kestirme cevabı: Fazla bir yabancı çıkışı yok.

Kümülatif bakarsak elbette çıkış oldu, ancak ülkenin uluslararası yatırım pozisyonunu (UYP) düşündüğümüzde ciddi bir tutar değil.

İçerideki aktörler arasında döviz ve kur riski yer değiştirdi. Bu da dengenin nispeten bozulmadan devamını sağladı.

Yabancı niye Arjantin’deki gibi kaçmadı?

1. Yüksek faizin cazibesinden
2. ciddi şekilde düşen iç talebin riskleri törpülemesinden

Kaba bir örnekle: Son çıkan IPhone fiyatı 4 bin TL’den 11 bin TL’ye çıktığı halde aynı sayıda tüketici kredisi çekilse ve satışlar düşmese; işte o zaman daha sert bir kazaya doğru gidiyor olurduk.

TL’nin ciddi değer kaybı hem ithalata hem de gereksiz yatırım ve tüketim kararlarına engel oldu.

Bunun işsizlik ve yüksek bütçe açığı gibi kötü yan etkileri de var tabii. Ancak sıfır maliyetle bir kazanım elde etmek zaten imkansız.

Hazır bütçe demişken Hazinenin 2019 yılı bütçesine bir bakalım. Bana göre 2020’de en büyük yerel risk olacak. 2019’da 153 milyar TL net borçlanma dikkat çekti. Siz bütçe performansı için ne düşünüyorsunuz?

Ekonominin 5 puana yakın büyüme kaybı yaşadığı bir dönemde beklenen bir sonuç. Vergi gelirleri düşerken hem harcamalar hem de sosyal transferler hızla artar. Tersini bekleyen yoktur herhalde. Tartışılması gereken ana konu bütçe açığının büyümesi değil: Yapılan harcamaların yeni ve kalıcı büyümeye katkısı olup olmadığı…

Evet… Bütçe açığının GSYH oranı şu kadar deyip konuyu kapatmak kolaycılık oluyor. Açığın nereden kaynaklandığı nereyi beslediği çok önemli… Peki, bunca açığa rağmen iç talebin hala ılımlı seyrediyor olmasını nasıl yorumlarsınız?

İşsizlik artışı, kur artışı, geleceğe güvensizlik ve kredi talebinde çekimserlik…

Güvensizlik pek çok veride kendini gösteriyor. Ancak yine de özellikle iç piyasalarda son günlerdeki hareketler dikkat çekici. Krizin yeni ve daha iyimser bir fazına geçiyoruz diyebilir miyiz?

Yüklü kamu harcamaları ve parasal genişlemenin sonucu; en kötüyü geçtik demek mümkün. Büyüme ve istihdam olumlu devam edecek. Sıkıntımız: bunun yine reform değil kredi ağırlıklı yönlendirilmesi. Eski risklerin tekrar birikimiyle…

Hemen her gün veri yorumlayan biri olarak, sık karşılaştığım bir soru var: “Bu verilere güveniyor musun?” Cevabım “bazı verilerde iyileşme yaratmak için şartlar zorlanıyor olabilir ancak çoğunlukla güveniyorum” oluyor… Siz nasılsınız verilerle?

Benzer düşünüyorum, enflasyon hariç…

32.8 milyar dolar nerede?

Sizi daha fazla yormadan geçen yılın en büyük finansal gizemini sormak istiyorum. Sayın Haluk Bürümcekçi ve Sayın Kerim Rota’nın gündemde tuttuğu konu… Kasım sonu itibariyle Merkez bankasında “olması gerekenden” 32.8 milyar dolar daha az rezerv görünüyor. Siz de bunun kamu bankaları aracılığıyla satılmış olabileceğini düşünüyor musunuz?

Bütün işaretler bunu gösteriyor. Alternatif öneri veya ihtimale denk gelmedim.

Peki o zaman döviz talebi artarsa mesela ithalat kıpırdarsa bu mekanizmayı sürdürmek zor olmayacak mı? Swapların desteği yeterli olur mu?

Döviz kredileri artmıyor. Şimdilik, kredi stokundaki artışının kaynağı TL likiditesi ve kamu kaynaklarının sisteme aktarılması… Bu da kura değil enflasyona odaklanmamız gerektiğine işaret bence. Reel kur seviyesi yatayda kaldığı sürece önemi azalacak.

Bunu derken kur önemsiz demek istemiyorum tabii.

Banka aktiflerinin kalitesi, döviz kredilerinin minimum seviyede batığa dönüşmesine bağlı…

Şu anki seviyeler korunduğu sürece, “yüzdürmeler” devam edecek ve bilançolara etkisi yıllara dağıtılmış olacak.

Kur 3’lerden 6’lara çıkarken zararı emdik ve artık “geri dönüşü olmayan” bir maliyet bu.

Sadece faturasını farklı yollarla ödüyoruz.

Çok teşekkür ediyorum. Vaktinizi aldım. Umarım ileride daha iyi günlerde ekonomi tarihi üzerine de konuşuruz.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER