A3 Haber

Sosyal medyadan gelen bilgi harekete geçirdi: ‘Aracı imha edeceklerdi…’

Sosyal medyadan gelen bilgi harekete geçirdi: ‘Aracı imha edeceklerdi…’

Ocak 17
08:41 2020

Bunca şüpheden, dedektif gibi yapılan araştırmadan, görüşmeden sonra ortaya gerçeklerin çıkması gerekmez mi?

Her zaman değil.

En iyi çözüm çoğunlukla en basit olanıymış gibi görünse de, insan işin içine girdiğinde genellikle tersi oluyor.

Bilgi ve öğrenmek çoğumuzda daha fazla şaşkınlık yaratıyor.

Bazen cehalet kabul etmeyi kolaylaştırıyor.

Ancak öğrendikçe daha çok öğrenmek istiyorsunuz.

Siyah doblo araç, kızının yaşadıklarını çözmeye çalışan baba Şaban Vatan’ı nereye ulaştırmıştı?

“Siyah doblo araç, ben bunun araştırmasına yöneldiğim zaman sosyal medya üzerinden yaptığım çağrı ile bana bir arkadaş olay gecesi hastane kapısında iki tane gencin süratle hastanenin etrafında telaşlı bir şekilde haberler almaya çalıştığını sürekli sağa sola telefonlar açıp, sürekli telaşlı bir hal yaşayıp hastaneye girenlerden çıkanlardan haber almaya çalışan iki isim vardı dedi. Kim bu isimler dedim. O isimler İbrahim Somuncu ve Alper Nalbant. İkisi de alakasız bir isimdi. Nasıl alakasız? Bunlar akraba falan değil, arkadaşlar. İbrahim Somuncu’yu tanımıyordum. Alper Nalbant’ı çok iyi tanıyordum. Çünkü benim araçlarımı yıkayan, babası işyerimin komşusu, aynı zamanda mahhelede komşuyuz. Hatta benim işyerime rahatça girip çıkabilen, hatta bizim personel telefon açıyordu, Alper kimse yokken gelip arabaları alıp yıkayıp tekrar işyerine getiriyordu. Ben direk Alper’e gittim. Alper dedim sen benim kızımın olay zamanının hatırlıyor musun? (Hatırlıyorum, hatırlamam mı) dedi. Üç ay sonra… Peki dedim o akşam ya da yarın, soruyu sorarken de yanlış soruyorum çünkü o akşam zaten herkes hastanede. O akşam ya da yarın siyah doblo araba geldi mi dedim. (Geldi abi geldi) dedi. Yüzüme bakamıyor. Direk içeri girdi, başladı anlatmaya, karşı duvara bakıyor. Bana hiç bakmıyor. Hemen cevap verdi. Tabi ben de soru işaretleri uyandırdı ama ben bu safer ne yapacağım diye şöyle bir düşüncede kaldım. Ben bunu biraz konuşturayım bakalım nereye gidecek bu iş dedim. İşte anlatıyor. Adam nasıl birisiydi dedim, (abi tanıyamıyorum, yabancıydı) diyor. (Elinde telefon böyle sürekli sağa sola telefon açıp konuşuyordu. Arabanın içi berbattı, Çamur falan, çok berbat bir haldeydi) böyle anlatıyor. İşte (Eynesil merkez tarafından geldi, köprünün olduğu taraftan) anlatıyor. Plakasını hatırlıyor musun dedim, hatırlamadığını söyledi. Kim vardı dedim. İşte bu Cengiz, alçak boylu bir çocuk vardı yanında o da 8. sınıf öğrencisiymiş imam hatipte okuyan onunla beraber diye belittti. Daha sonra ben bunun hep araştırmalarını yaptım. Bir olayı yapan siyah doblo araba olmadığını, olayı yapan aracın farklı bir araç olduğunu, iki olayı yapanın onlar olmadığını, olay olduğu anda haber verilen, arkadaşı tarafından haber verilen ve oraya gelen, üç siyah doblo araçın keşif aracı olduğunu ve olay bölgesine Rabia Naz’ın bırakıldığı bölgeye önceden gelip iş yerinde adam var mı kimse var mı yok mu bakıp çocuğu oraya bırakma durumu oldu. Ve hatta ustanın aracı benim mavi aracın önünde olduğu halde öyle bir cesaret. Bunu kimse dikkate almadı bu güne kadar. Bu çok önemli bir detaydır.

Olay yerinde zamanında çekilmiş fotoğraflar var. Yer ıslak. Seat var, öndeki araç da belli. Ve o iki aracın arasından Rabia Naz gelmiş. Ya bu ne saçmalıktır. Bu nasıl bir saçmalıktır. Aslında şu anda kendileri intihar etti, kendileri. Neden kendileri intihar etti? Rabia Naz’ı on dokuz ay süresince bize ön taraf dediler değil mi? 5 Mayıs’ta bu olayı farklı hale çevirmişler. Ama demediler ki bize böyle böyle bir durum var dediler mi? Demediler. Komisyon dedi mi, demedi. Kimse birşey söyledi mi, söylemedi. Ne zaman öğrendik biz bunu? Komisyon burdan gittikten yaklaşık 2 gün sonra bu durum ortaya çıktı. Ve ben bunu gece yarısı öğreniyorum…”

Rabia Naz Vatan’ın babası Şaban Vatan ile yaptığımız söyleşiye, zaman zaman ziyarete gelenler nedeniyle ara verdiğimiz oldu.

Kimi gelişmeleri merak ediyordu, kimi ise acılı babaya destek olmaya geliyordu.

Evlat acısı yaşayan ikinci babayı görüşüm, izleyişimdi bu.

Uzman değilim.

Ancak böyle bir olaydan sonra anne babalar bir süre sonra evlatlarının acısıyla birlikte olağanüstü bir soğukkanlılığa bürünüyorlar.

Olayları sadece anlatmıyorlar, aynı zamanda sürekli yaşıyorlar.

Adalet duygusu öylesine zirve yapıyor ki, süreci anlatırken sözlerine ara bile vermiyorlar.

Tümceler mermi gibi peşi sıra çıkıyor ağızlarından.

Ve gözleri…

Eğer çok dikkatli bakmazsanız sıradanlar.

Biraz dikkat ettiğinizde kocaman bir duvarla karşılaşıyorsunuz.

Sanki, “Benim acımla değil, gerçeklerle ilgilen. İçimi soğutacak tek şey adaletin yerini bulması” diyor.

O duvarı aşabilirseniz, sizi bekleyenin acının yanında olağanüstü sevgi ve bağlılık olduğuna tanık oluyorsunuz.

Gerçek acısını ancak o zaman sizinle paylaşıyor.

Siz de ancak o zaman zaman döngüsünde onunla ayn yerde durup dünyaya bakabiliyorsunuz.
Canınız yanıyor belki ama yine de yaşamaya değer.

İşte bu koşuşturma içinde ara verdiğimiz söyleşimize devam ediyoruz.

Siyah Doblo aracın peşine düşen baba Şaban Vatan, kamuoyunu şoke edecek iddialarda bulunuyor.

İlk kez siyah Doblo aracın aslında kazaya karışan araç olmadığını, olay sonrası çevrede keşif yapmak amacıyla bulunduğunu söylüyor.

Bunu neden yaptığını ise şöyle açıklıyor:

“Siyah Doblo’nun dışındaki aracı gündeme getirmem yeni. Çünkü ben o aracı daha önce gündeme getirseydim o aracı imha edeceklerdi. Rabia Naz’ın pantolonundaki tozlar emniyet tarafından temizlenmiş. Fotoğrafı çeken emniyet. Pantolondaki tozlar net görünüyor. Emniyet o elbiseleri çantaya koyuyor. Emniyet o elbiseleri bir ay Eynesil ilçe emniyetinde bekletiyor. Emniyet, Rabia Naz’ın o elbiselerini adli tıbba göndermesi gerekirken göndermiyor. Emniyet o elbisedeki tozları temizliyor. Olaydan bir ay sonra 8 mayısta kriminal inceleme sonucundaki durum ise elbisede hiç bir toz olmadığı…”

Kızının yaşadıklarını ortaya çıkarmak için çalmadık kapı, başvurmadık kurum kalmayan baba Şaban Vatan, olayın ilk şokunu atlattıktan sonra hukuki mücadele başlatıyor.
Kendisine verilemeyen evraklar, soruşturmaya konan gizlilik kararı uzun süre elinde yeterli bilgi olmadan çabalaması sonucunu doğuruyor.

Adalete ulaşmanın en önemli delillerinden bir de Rabia Naz’ın otopsi raporu.

Gelinen noktada çok tartışılan, uzmanlarca onlarca eksik bulunan raporu baba Şaban Vatan da incelemiş.

Ona göre de eksiklikler çok.

Bulduklarını, “Bütün eksiklikler ortada. Bir, Trabzon adli tıp raporu ayrı, adli tıp otopsisi ayrı. Rapora örtbas niteliğindeki Yani Rabia’nın araç durumunu belirtecek hiçbir şey olmasın diye bir rapor düzenlenmesi yapılmış, ama paralel etken olduğunu gizleyememişler. Yani Rabia Naz bir düşme de olsa mutlaka bir yere vurmuş olması gerekiyor, hasar boyutu bu. Bir baba dünyasını bir tarafa bırakıp sürekli çocuğun tüm detaylarını ortaya getirmesi gerekiyormuş ki, o zaman bir şeyler ele alınıyormuş. Bizim ülkemizde durum buymuş. Bakın Romanya’da da bir cinayet işlendi. 14 yaşındaki bir kıza bir tecavüz ve cinayet. Sonuç? Emniyetin almış olduğu ihbarın geç harekete geçmesinden dolayı o çocuğun ölümüne sebep olan durum olmuş. Romanya halkı ayağa kalktı. Ve sayın içişleri bakanı onurlu bir şekilde istifa etti. Neden istifa etti? (Eğer ki benim polislerim böyle bir hal içindeyse, ben istifa ederim) dedi. Neden çünkü bütün vebal o içişleri bakan beyindir. Emniyetin tüm sorumluluğu ondadır. Gelelim bizim Rabi Naz olayına. Bizim bakan beyimiz (vallahi billahi diyor. Bir şey bulamadık) diyor. Elbisedeki araç lastik izleri. Pantolondaki tozların temizlenmesi. Ambulanstaki kamera kaydının gündeme alınmaması. Nerede görülmüş bunlar? Bunlar hep resmi durumdur. Ve aynı zamanda tüm GSM sinyalleri, olay bölgesindeki tüm GSM sinyalleri. Hrant Dink cinayeti bunun emsalidir. Başka ülkede yaşanmadı bu Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşandı. Bunlar dahi hiçe sayılarak, 11 yaşındaki bir çocuğun olayı sayın içişleri bakan bey de dahil olmak üzere Nurettin Canikli’yi korumak için bu halleri yaptılar. Ben açık konuşuyorum. Sadece ve sadece Nurettin Canikli’nin bu olayı örtbası için bunları yaptılar” diye özetliyor.

Nurettin Canikli Giresun kökenli, defalarca Giresun milletvekilliği, bakanlık ve halen AKP Genel Başkanı olarak görev alan bir isim. Kızını evinin önünde yaralı bulduktan sonra kaybeden, daha sonra olayı çözmek için kolları sıvayan baba Şaban Vatan neden bir siyasiyi hedef alsın?

Neden?

Aklımda bu soru sürekli dönüyor.

Kendisi de bir dönem AKP üyeliği yapmış ve ailesini AKP sempatizanı olarak tanımlayan Şaban Vatan bu soruya kendince şu yanıtı veriyor:

“Ben net olarak Nurettin Canikli’nin bana temasını bizzat yaşadım. Nasıl yaşadım? Ha koruması ha kendisi fark ediyor mu? 2018 Giresun günlerinde İstanbul Yenikapı’da bizzat üzerime korumasını gönderdi.”

Konuşmak için mi?

“Hayır… Önce bana şunu diyor. (Sen Beylikdüzü’nde hükumet aleyhine program yapmışsın.) Hangi Beylikdüzü’nde dedim. Bugün mü dedim. (Evet bugün) dedi. Ne zaman, öğleden önce. Ben dedim İstanbul’a geldiğim saat belli. Sabiha Gökçen Havalimanı’na indiğim saat de belli. Direk buraya nasıl geldiğim de belli. Cep telefonumun konumu, durumu da belli. Beylikdüzü neresi, ben neredeyim? Seni buraya gönderen kim dedim. Üzerindeki koruma elbisesi. Nurettin Canikli de o gün o saat oradaydı. Ve hatta ve hatta yanındaki diğer korumalar da aynı şekilde giyimliydi. Kahverengi koruna gömlekli. Telsiz, şapka bu halde. Sivil simasını da tanıyorum. Daha önce Eynesil’e geldiğinde yanında olan korumasıydı. Bana böyle bir baskı yapmaya kalktı. Ben de direk kimliğini sordum. Kimliğini çıkartmadı. Etrafımda 20 tane sivil polis. Onların gözü önünde. Aslında yapılan bir suçtur. O polisler de duruma şahitti. Ben de tepkimi gösterdim. Ona cevaben şunu söyledim. Seni gönderene git söyle, Rabia Naz olayında kim varsa Şaban Vatan o eli kıracak. Bu kadar.

Önce beni şey oluşturmaya çalıştılar. Ben orada hiddetleneyim ve orada bir durum oluşsun. Polisler de beni içeri alsınlar. Ben o kadar deli bir insan değilim. Ben ne zaman nerede ne yapacağımı da gayet de iyi bilirim. Ne zaman nerede hesap sormam gerektiğini de çok iyi bilirim. Bugün ne diyorum? Sayın içişleri bakanı beyim vebalini istiyorum. Neden? Ben bu kadar ay, 20 ay sabırla bekledim değil mi? Bak bugün bütün deliller ortada. Hani vallahi billahi bir şey bulamadık demişti? Sayın içişleri bakan bey 2 saat benimle telefonda görüşme yaptı, 2 saat. Hiçbir bakan makamından telefonla 2 saat görüşme yapmaz. Ama sayın bakan Şaban Vatan ile iki saat görüşme yaptı. Ve en son yemin etmişti, oğlunun üzerine yemin etmişti. Bunlar için yemin bile geçerli değilmiş. Eğer kendi ufak Bir şey bulayım hemen gereğini yapacağım demişti, ne oldu?”

Şaban Vatan bunları anlatırken yüzündeki ifade öfkeden çok şaşkınlık ve isyan.

Sürdürüyor anlatımını.

“Lastik izi var. Vücutla alakası yok. Ne alakası yok. Önce lastiğin izini çıkart. Önce lastiğin kimyevi tozları falan oluyormuş dokuda bunlar çıkartılıyormuş. Onun için önce siz bunları çıkartın. Bu saatten sonra hiç bir iş çıkartmalarına da gerek yok. Onu da söyleyeyim. Kime güveneceğim ki ben?”

İsyanına katılıyorum.

Adalet arayışına katılıyorum.

Acısına, sorularına ve beklediği yanıtlara katılıyorum.

Ancak umutsuzluk insanı yaralıyor.

Umudu diri tutmalıyız. Zaman zaman bıkacak kadar yorulmuş olsak da adalet ve gerçek talebimiz hiç bitmemeli.

Bu yüzden konuyu zorla da olsa TBMM’de kurulan komisyona getiriyorum.

Orası da bir umut kapısı.

En azından tek tip düşünen bürokrasi ve siyaset çarkından farklı.

Komisyondan umudu var mı diye soruyorum.

Umudunun olduğunu görmek, karamsarlığımı azaltıyor.

“Komisyondan bizim beklentimiz, bildiğim kadarıyla ayın 14’ünde tekrar oturum başlayacak. Bildiğim kadarıyla yeniden Eynesil’e gelinecek. Zaten gelinmesi de gerekiyor. Çünkü komisyonun ilk geldiği zaman yanlış hatırlamıyorsam Kasım’ın 3’üydü. O zaman Rabia Naz’ın terasla bir alakası olmadığını söylediler, bu bir. İkincisi verandayla falan hiçbir alakası olmadığını açıkladılar. Üçüncüsü İstanbul 1. Adli Tıp Kurumu’nun raporun bir düzenleme rapor olduğunu açıklamış oldular. Bu çok önemlidir. Geldik şimdi ikinci duruma. İkinci durumda sunulan bir senaryo. Ben bu senaryoyu ne zaman dinledim biliyor musunuz? 28 Ağustos 2018 tarihinde Rabia Naz’ın otopsi raporu ilk geldiğinin ardındaki süreçten bir hafta on gün sonra dinledim.

Ve nerede dinledim? Giresun emniyetinde dinledim. Bir müfettiş böyle saçma bir durum sundu. Ve ben ona direk şunu söyledim. Siz nasıl dedim, neye göre söylüyorsunuz? Diyorsunuz ki, ön tarafla bir ilgisi yok. Evet. Diyorsunuz ki yan fındıklık bahçesi. Evet. Ordan oraya gelmiş 6-7 metre. Aynen öyle diyor 6-7 metre demişti o zamanda. Hangi 6-7 metre diyorsunuz. Bir buçuk metre yoldan yüksekte bir fındık bahçesi var. Ordan oraya çok daha uzun mesafe var. 6-7 metre dedikleri de arabanın arkasından değerlendirme yaptılar o zaman. Sonra bir inceleme yaptılar ki, orda duvar var, orda elektrik direği var, ordan Rabia Naz’ın geçmesi imkansız, ha biz bunu ön tarafa alalım. Böyle bir durum yaptılar. Ben beyinlerini biliyorum. Öyle bir haldeler ki, şu Nurettin Canikli’yi korumak için her rezilliği yapıyorlar. Rabia Naz eğer o fındıklık bahçesine düşmüş olsaydı, orda yola doğru 2 metre bir balkon var, bu bir. İkincisi Rabia Naz nereye çarptı? O taraf ta bakıldı. O fındıklık bahçesi falan da o zaman bakıldı. Niye orda bir şey yoktu? Niye hiç sürünme, sürtünme hiçbir şey yoktu? Bir kedi büyüklüğü kadar batıklık vardı. O da zaten fındıklıkta hayvan falan da yatmıştır, zaten orda sürekli kedi köpek oluyordu. Ama başka sürtünme iz miz hiçbir şey yoktu.”

Peki düşmeyi neden ön taraf yerine yan tarafa alarak yerini değiştirmek zorunda kaldılar?

Onu da şöyle açıklıyor Şaban Vatan:

“Çünkü ön tarafın artık inandırıcı bir tarafı olmadığı herkes tarafından, tüm kamuoyu tarafından biliniyor bu bir. İkincisi, temassız dediler ama vücut hasarı paralel etken. Üçüncüsü, burda aynı zamanda Rabia Naz’ın sırt üzerinde 6-7 metre resmi olarak süründüğü durumu sundular. 24 uzmanın imza attığı bir durum sundular. Peki bu uzmanlar neye göre, ne şekilde, nasıl bir açıklama yaptılar. Hani yeleğinde bir iz bir ibare var mı? Ben tüm kamuoyuna sundum, var mı? Yok. Islaklık var o da Şermin Dede elini yüzüne su Rabia Naz’ın orda ikinci kişi, Şermin Dede orada ikinci kişi. Mürsel Küçükal’ın çağırdığı ikinci kişi. Mürsel Küçükal dört defa ifade değiştirmiş olan bir kişi. Ve Mürsel Küçükal, tamamen sistemin elinde kullandığı kişi olmuştur. Neden? Mürsel Küçükal saf bir yapıya sahip. Yönlendirmeye her şekilde elverişli ve hatta korku halinde yaşayan biri. Onun içinde bulunduğu duruma en çok üzülen kişi de benim. Niye? Adam saf diye bu halde kullanıyorlar.”

DEVAMI: Acılı babadan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya: Neden gereği yapılmadı?

Rabia Naz olayında iki kilit kelime: ÇANTA ve DOBLO

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER