A3 Haber

Türkiye’nin Suriye’deki en karanlık gecesinin detayları

Türkiye’nin Suriye’deki en karanlık gecesinin detayları

Türkiye’nin Suriye’deki en karanlık gecesinin detayları
Şubat 29
15:23 2020

Türkiye 27 Şubat’ı 28’ine bağlayan gece yarısında Suriye’den gelen acı haberle sarsıldı. Önce dokuz, sonra 22, sonra 29 ve daha sonrasında 33 askerin yaşamını yitirdiği duyuruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bilgiyi güncelleyerek, bugün 36 askerin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Al-Monitor’den Metin Gürcan, “Türkiye’nin Suriye’deki en karanlık gecesinin detayları” başlıklı bir makale yayımladı. Bu yazıyı Ayşen Tekşen’in çevirisiyle paylaşıyoruz.

Türk halkı, Suriye savaşının en kasvetli günü olan 28 Şubat sabahına Moskova ve Şam’la arasındaki gerilimi daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye taşıyan feci bir saldırıda kaybettiği en az 33 askerin yasıyla uyandı.

27 Şubat’ta tam olarak ne oldu?

Saat 17.00 civarında 400 askerden oluşan Türk mekanize piyade tugayı güney İdlib’deki Kafr Nabl’ın yaklaşık beş kilometre kuzeyinde Balyun ve al-Bara arasındaki bir yolda gerçekleştirilen hava saldırısının hedefi oldu.

Al-Monitor’un görüştüğü yerel kaynaklara göre, iki Rus Sukhoi Su-34 ve iki Suriye Su-22 savaş uçağı aynı gün, sabah saat 11 civarında İdlib’in güneyinde bulunan Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SNA) hedeflerine yoğun bomba saldırısı başlattı. Kaynaklar, aynı jetlerin koordine bir saldırıyla Türk konvoyunu da vurduğunu söyledi. Su-22’lerin gerçekleştirdiği görece daha hafif olan ilk saldırı, konvoyu durmaya zorladı ve hemen arkasından yoğunlaşan atışlar askerleri yol kenarındaki binalara sığınmak zorunda bıraktı. Sonrasında Rus jetleri tarafından -20 metre derinliğe inebilen gelişmiş lazer güdümlü sığınak bombaları- KAB-1500L kullanılmış olması olasılığı yüksek görünmektedir. Türk askerleri bu saldırıda yıkılan iki binanın enkazı altında kaldılar.

Moskova, 28 Şubattaki açıklamasında Rus uçaklarının bölgede saldırı gerçekleştirmediğini ve birliklerin bölgeden tahliye edilebilmesi için Suriye ordusunun ateşkes yapmasını sağlama konusunda Rusya’nın elinden geleni yaptığını söyledi. Ancak, terör karşıtı operasyonların sürdüğü bölgede Türk askerlerinin bulunmaması gerektiğini ve Ankara’nın onların buradaki varlığını önceden bildirmediğini belirtti.

Rusların rolünün reddedilmesine ve olayın ardından Türk ve Rus başkanları arasında gerçekleşen telefon görüşmesine rağmen bu gerginlik kasıtlı, iyi hesaplanmış bir Rus hamlesi olarak görünüyor ve Moskova’nın tutumunu da krizi yatıştırmak için geri adım atmaya istekli olduğunun işareti olarak yorumlamak oldukça zor.

Ankara’nın 28 Şubat sabahı yaptığı resmi açıklamaya göre 33 ölü ve 16’sı ağır olmak üzere 60 yaralı var. Enkaz altında başka asker olup olmadığı ise hâlâ net değil. Al-Monitor’un aldığı doğrulanmamış bilgiye göre, gerçek ölü sayısı 50 ile 55 arasında.

Bir Rus heyeti İdlib’deki gerilimleri azaltmak için Ankara’da görüşmelere devam ederken, Rusya’nın bu kadar şiddetli ve kışkırtıcı bir tepki vermesinin nedeni neydi?

Güney İdlib’te M60 Sabre Türk tanklarına yapılan hava saldırısında iki Türk tank personelinin öldüğü 20 Şubat tarihinden beri ortam giderek patlamaya hazır hale gelmişti. Türk ordusunun desteklediği SNA birlikleri – Suriye hükümet güçlerinin güney İdlib’de Rus hava desteğiyle sürdürmekte olduğu operasyonlarının ortasında- Nayrab-Saraqeb bölgesine bir karşı saldırı düzenleyerek Nayrab’ın kontrolünü ele geçirdiği ve yolun yeniden açılmasından sadece birkaç gün sonra çeşitli noktalarda M5’i kesmeyi başararak, stratejik M4 ve M5 karayolu kavşağında yer alan Saraqeb’e ilerlediği 25-26 Şubat tarihlerinde durum daha da gerilimli hal aldı.

Rus medyasına göre, MANPAD olarak bilinen taşınabilir hava savunma sistemleri kullanmak suretiyle bölgedeki Türk askeri karakollarından açılan yoğun ateş, 27 Şubat sabahı İdlib üzerinde uçan Rus uçağını hedef aldığında gerilim doruğa ulaştı. Eşzamanlı olarak, MANPAD ve drone saldırılarının Rusya’nın Suriye’deki en önemli askeri tesisi olan Khmeimim üssünü tehdit ettiği bildirildi. Al-Monitor’ün görüştüğü Rus kaynakları, 27 Şubat tarihinde saat 13.00’den sonra güney İdlib’te hava saldırısı gerçekleştiren Rus ve Suriye jetlerini hedef alan ve doğrudan Türk birliklerince gerçekleştirilen en az 15 MANPAD saldırısı olduğunu ileri sürdüler. Bazı Rus uçaklarının kaçmak için manevra yaparken zarar gördüğü iddia edildi. Uçaklara ve Khmeimim üssüne yönelik saldırıların kabul edilemez ölçüde şiddetlenmesi sonucunda, saat 17’de Türk konvoyu vuruldu.

Saldırıdan sonra, Ankara’nın kayıpları hava yoluyla taşıyabilmek için İdlib hava sahasının Türk helikopterlerine açılması isteği Moskova tarafından reddedildi. Sonunda, ölü ve yaralılar bölgeden 70 km uzaktaki Reyhanlı hastanesine karayoluyla nakledildi.

Türk halkının bu olayı sosyal medyada duymaya başlaması ancak saat 21.30’dan sonra mümkün oldu. Saat 23’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ankara’da acil güvenlik toplantısı yaptı. Ankara’nın güçlü misilleme tehdidini dillendirdiği ilk tepkisinde Rusya’dan hiç söz etmeden, tek suçlu olarak rejimi göstermesi ilginçtir. Bu, Ankara’nın Moskova’yla ipleri koparmaya istekli olmadığının önemli bir işaretidir ve konvoya saldırı için rejimi suçlayan söylemini sürdüreceğini düşündürür.

Türk halkının sosyal medya yoluyla katliamdan haberdar olmasının hemen ardından tüm ülkede internet ve Twitter, WhatsApp gibi yaygın kullanılan iletişim araçları yavaşladı. Bir başka deyişle, geleneksel medya Türk şehitlerinin intikamının alındığı algısı yaratma çabasıyla Suriye rejim güçlerini vuran Türk birlikleriyle ilgili raporlar ve görüntüler yayarken, alternatif bilgi kaynakları yetkililer tarafından engellendi. Erdoğan’ın İletişim Başkanı Fahrettin Altun, yayınladığı bir tweet dizisinde “katil rejime” güçlü bir yanıt verileceğine yemin etti ve Ankara’nın güçlerini İdlib’den çekmeme konusunda kararlı olduğunu vurguladı.

Peki, bundan sonra ne olabilir?

Sahadaki tablo çok açık: Ankara, ilan edilmemiş de olsa, artık Şam’la konvansiyonel savaş durumundadır ve Moskova’yla konvansiyonel çatışmanın eşiğine gelmiştir. Ankara’nın rejimi suçlaması Moskova’yla iletişim kanallarını açık tutma çabası olarak görülebilir. Ama Moskova’dan gelen sinyaller pek de cesaret verici değil. Türkiye-Rusya gerilimini hafifletebilecek tek şey Erdoğan ve Putin arasında yüz yüze bir görüşme olarak görünüyor. Erdoğan’ın İletişim Başkanına göre, telefon görüşmesi esnasında iki lider “en kısa sürede yüz yüze görüşme konusunda mutabık kaldı” ama Kremlin’nin böyle bir buluşma “olasılığını incelemeye” karar verdikleri şeklindeki açıklaması çok daha muğlak.

Kuşkusuz, ölü sayısının bu kadar yüksek olması Ankara için büyük bir darbe ama Moskova da böylesine kanlı bir sonucu öngörememiş olabilir. Bu saldırının, gerilimlerin İdlib’in ötesine yayılmasına neden olacağı açıktır. Türkiye’nin, Fırat Kalkanı ve Afrin bölgesindeki askeri varlığını Fırat’ın batısına ve hatta Ekim ayında ele geçirdiği alanlardan çekmesi için giderek artan baskılara maruz kalması mümkündür.

En önemli soru, Ankara’nın Suriye’deki askeri varlığını sonlandırmaya hazır olup olmayacağıdır. Yakın gelecekte böyle bir hamle mümkün görünmüyor. Ankara en azından birliklerinin kademeli olarak geri çekilmesi için Moskova’yla pazarlık yapmaya ve tavizler koparmaya çalışacaktır.

Sahadaki aktörler –Ankara, Şam, Moskova, Tahran- kendi konumlarını bir diğerinin hamlesi ve niyetine göre belirlemeye çalışacağı için önümüzdeki birkaç gün içinde çatışmalarda anlamlı bir tırmanış olası görünmüyor.

Ankara’nın Batı’dan destek alma umutlarına rağmen ne NATO ne de Birleşik Devletlerinin yakın dönemde askeri krize dahil olmaları mümkün değil. Olasılıkla, her ikisi de bir süreliğine bekle ve gör politikası izleyecek ve Ankara-Moskova krizinin ne yönde gelişeceğini daha net anlamaya çalışacaklardır.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER