A3 Haber

The Guardian: Bu uyduruk İdlib ateşkesi, savaşı ve Suriyelilerin acısını sonlandırmayacak

The Guardian: Bu uyduruk İdlib ateşkesi, savaşı ve Suriyelilerin acısını sonlandırmayacak

The Guardian: Bu uyduruk İdlib ateşkesi, savaşı ve Suriyelilerin acısını sonlandırmayacak
Mart 09
13:23 2020

Erdoğan ile Putin arasında imzalanan İdlib ateşkesi, umut vaat ediyor mu? The Guardian gazetesi, bu anlaşmayı “uyduruk” olarak niteledi. Simon Tisdall imzasıyla The Guardian’da yayımlanan analizde, söz konusu ateşkesin “Putin’in hakimiyetini ve Erdoğan’ın ‘Rusya’nın NATO’daki adamı’ konumunu daha güçlendirdiği” vurgulandı. Bu analizi Ayşen Tekşen’in çevirisiyle paylaşıyoruz.

Rusya ve Türkiye arasında kotarılan bu anlaşma Putin’in hakimiyetini ve Erdoğan’ın “Rusya’nın NATO’daki adamı” konumunu daha da güçlendiriyor.

Daha önceki sayısız Suriye mütarekeleri gibi, İdlib’deki ateşkes de kalıcı görünmüyor. Yeterli insani yardım ve tıbbi desteğin ulaşmadığı, yerinden edilmiş ve korku içindeki yüz binlerce insanın acısını sonlandırmayacak. Avrupa sınırlarındaki mülteci krizini çözmeyecek ve çok sayıda vahşi savaş suçunun kurbanlarına adalet getirmeyecek.

“Bu uyduruk ateşkes savaşı sonlandırmaz”

Otoriter Türk ve Rus liderleri arasında kotarılan bu uyduruk anlaşma, savaşı sonlandırmaz. Suriye rejiminin, her ne pahasına olursa olsun, isyancıların elindeki bölgenin “her santimetre karesinin” kontrolünü yeniden ele geçirme kararlılığını etkilemez. Kanlı akıbet sadece ertelenmiştir.

“Bu ateşkes Putin’i güçlendirir, Erdoğan’ı zor durumdan kurtarır”

Ateşkes anlaşmasının başardığı tek şey, Suriye’de kafasına göre ölüm ve hayat dağıtma gücünü artık Batı’nın engellemesi olmadan sürdüren Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in hakimiyetini daha da arttırmaktır. Bu anlaşma, İdlib halkına kanlı saldırılarla geçen üç ayda Suriye ve Rus ordularının elde ettiği toprak kazanımlarının fiilen kabul edilmesi anlamına gelir.

Söz konusu ateşkes Türkiye cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı, geçen ay Suriye ve Rus ordularıyla savaşırken ölen en az 60 Türk askerinden sonra içine düştüğü zor durumdan da kurtarır. Geçen sonbaharda Türk birliklerinin kuzeydoğu Suriye’nin Kürt bölgelerini işgal ettikten sonra Rusların girmesine izin vermesinde olduğu gibi, bahtsız Erdoğan bir kez daha Moskova’nın hedeflerini erkene almıştır.

Putin, Batılı ortaklarının Kürtlerle kan davası, aşırı İslamcılara destek ve insan hakları ihlalleri konularında kendisine yönelttikleri eleştiriler karşısında Erdoğan’ı bir koz olarak Rusya’ya yönelmenin iyi olacağına inandırmakta çok başarılıydı. Erdoğan’ın AB’ye baskı yapmak ve onu bölmek için Suriyeli mülteciler sorununu silah olarak kullanması da Moskova’da onaylanan bir başka taktiktir.

Tüm bunlar, Kırım olayı ve Moskova’ya yaptırımlar sonrasında Putin’in ana jeopolitik hedefi haline gelen, NATO’yu zayıf düşürme ve batı demokrasilerini bölme şeklindeki daha kapsamlı amacının gerçekleşmesine katkıda bulunur.

“Erdoğan, Putin’in kullanışlı oyuncağı”

Bu daha geniş bağlamdan bakıldığında, Rusya’nın “NATO içindeki adamı” olarak Erdoğan’ın rolü bu anlaşmayla doğrulanır. Türk lideri, kendisinin dünya sahnesinde güç siyaseti oynayan stratejik bir deha olduğunu düşünebilir. Gerçekte ise, Putin’in kullanışlı oyuncağı olmaktan öte gidemez.

Daha güçlü ve daha az tavizkar bir ABD başkanı, uzun zaman önce Erdoğan’ı hizaya sokardı. Bunun yerine, Putin Erdoğan’la enerji anlaşmalarına girer, ona NATO savunmasını tehlikeye atabilecek uçaksavar sistemi satar ve 2016 yılında onu neredeyse yerinden edecek darbecilerden sonra tek dostu rolü oynarken, Donald Trump sadece sinirlendi ve tuhaf pozlar takındı.

“Putin ve uysal Türk yardımcısı”

Trump’ın, Suriye ya da başka bir konuda Putin’e kafa tutmayacağı açıktır. Tam aksine, yeniden seçilmesine yardımcı olacaksa, ABD istihbarat şeflerine göre yaklaşmakta olan Rus yıkımını memnuniyetle kabul etmeye hazır görünür. Trump, Putin’de ikiz ruhunu bulur –kötücül, ahlaksız ve yoz. Belki Biden’inki farklı bir başkanlık olabilir ama Ocak ayı pek çok Suriyeli için çok geç olacaktır. O halde, şimdi kim Putin’in ve uysal Türk yardımcısının karşısına dikilecek?

Geçen hafta, İngiltere vekilleri de dahil olmak üzere Avrupa parlamenterleri Rusya’nın (ve Suriye, Türkiye ve İran) Suriyeli sivillerini koruma, aşırıcılıkla mücadele etme ve uluslararası insani hukuku uygulama konularında çok yönlü bir işbirliği yapmaması halinde AB ve NATO hükümetlerinin cezai yaptırımlar uygulamasını istediler.

Bu çağrı, “sivil bölgelerde ayrım gözetmeyen saldırılar” dahil olmak üzere Rusya’yı resmi olarak ilk kez savaş suçuyla itham eden son BM Suriye Uluslararası Bağımsız Soruşturma Komisyonu raporuyla aynı zamana denk geldi.

Buna rağmen, son dokuz yılda olduğu gibi şimdi de, Suriye krizinde Avrupa’nın liderliğini görmüyoruz.

AB, Türkiye’den kendi sınırlarına gelen Suriyeli mülteciler sorunuyla başa çıkması için Yunanistan’a yardım vaat etti. Komisyon başkanı Ursula von der Leyen, geçen hafta attığı tweetle “birinci önceliğin” Avrupa sınırlarında düzeni korumak olduğunu söyledi.

Aciliyet derecesine bakıldığında, Avrupa’nın “birinci önceliği” elbette yaşamları kurtarmak ve ondan sonra da birlik genelinde mülteci yerleştirme kotaları belirlemek olmalıdır -2015 yılındaki son büyük mülteci krizinden beri AB’nin uzlaşmayı başaramadığı bir konu.

Finlandiya gibi ülkeler sınırlı sayıda mülteciye sığınma sundu. Ama insan haklarıyla ilgili tüm sorumluluklarına rağmen AB, Yunan sınır birliklerinin mültecilere şiddet uygulamasına göz yumdu. Bulduğu çözüm ise, dik kafalı Erdoğan’ın geçen hafta sonu fırlatıp attığı 2016 göçmenlik anlaşmasını tekrar yürürlüğe koymasını istemek oldu.

Ciddi anlamda güç kaybeden Almanya başkanı Angela Merkel, lafı ağzında yuvarlayarak, kuzey Suriye’de “güvenlik bölgeleri” oluşturmaktan söz etmeyi sürdürüyor. Fransa’dan da bazı sesler yükselmekte. Ama BM tezkeresiyle olsun ya da olmasın, sahada müdahale akıllarından bile geçmiyor. Bu arada Putin, Merkel’in Fransa ve Türkiye’yle dörtlü zirve çağrısını görmezden geldi.

İngiltere de aradaki güvenli mesafeyi korumaya devam ediyor. Geçen hafta Ankara’da açıklama yapan Dışişleri Bakanı Dominic Raab, uçuşa yasak bölgeyi desteklemekle ilgili bir soruyu, bu görüşün “yakından incelenmeyi” hak ettiğini söyleyerek geçiştirdi. Bunun, İdlib yamaçlarında donan ve açlık çeken binlerce insana ne faydası olur ki? İngiltere’nin Türkiye ile yakın ilişkisini –ve bu yıl bir serbest ticaret anlaşması umutlarını- vurgulamak Raab için daha önemliydi. Erdoğan’ın Moskova’ya eğiliminden habersiz olan ya da belki de büyük bir dalkavuklukla ona karşı koymaya çalışan Raab, Türkiye’yi “yeri doldurulmaz ortak” olarak tanımladı.

“Suriye savaşı çirkin sıfatlarla hatırlanacak”

Bu arada, 2011 isyanından sonra Suriye’nin geleceğini çok önemsediğini iddia ederek isyancılara ve aşırı İslamcılara para ve silah yağdıran Arap devletleri nerede? Oluşmasına yardım ettikleri felakete sırtlarını döndüler. BM güvenlik konseyi nerede? O da Rus vetoları ve Amerikan çifte değerliliğiyle engellendi.

Olur da bir gün son bulursa, Suriye savaşını, “sorumluluğu başkasına yükleme”, “politik korkaklık”, “kinik hesapçılık” ve “merhamet yorgunluğu” gibi çirkin sıfatlarla hatırlayacağız. Belki de kurbanların çığlıkları bu son ateşkesi izleyen sessizliğin ortasında daha net duyulur.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER