A3 Haber

Sanayi Bakanı Varank’tan Abdullah Gül’e ‘Gezi Parkı’ yanıtı: Müsebbibi biraz da kendisi

Sanayi Bakanı Varank’tan Abdullah Gül’e ‘Gezi Parkı’ yanıtı: Müsebbibi biraz da kendisi

Sanayi Bakanı Varank’tan Abdullah Gül’e ‘Gezi Parkı’ yanıtı: Müsebbibi biraz da kendisi
Mart 13
13:45 2020

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili gurur duyduğunu söyleyen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Abdullah Bey’in gurur duyduğu hadiselerin aslında müsebbibi biraz da kendisidir” dedi.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Demirören Haber Ajansı’na (DHA) yaptığı açıklamada, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Gezi Parkı eyleminden demokrasimizin ulaştığı noktayı ortaya koyması açısından gurur duydum” sözlerini değerlendirdi.

​Varank, Gezi Parkı olaylarında Başbakanlık Başmüşaviri olarak Tayyip Erdoğan ile birlikte çalıştığını hatırlatarak, “Gezi olayları başladığında biz bu olayların nereye gideceği ile ilgili öngörüleri çok önceden yapmıştık. Gezi hadislerini kahramanlıkla tanımlayanlar var. Bunlardan gurur duyanlar var ama Gezi hadiseleri aslında ekonomik verilerin tarihinin en iyi olduğu zamanlarda, yani enflasyon ve faiz oranlarının en düşük olduğu zamanlarda Türkiye’ye karşı kurulan bir tuzaktı. Birileri birkaç ağacın arkasına saklanarak, Türkiye’de vandallıkla özellikle Türkiye’nin ekonomisine yönelik bir faaliyet başlatmıştı. Biz hadiselerin nereye gideceğini bilerek tedbirlerimizi alıyorduk” dedi.

“Bunlar asla gurur duyulacak hadiseler değildi”

Dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün, Gezi olayları ile söylediği sözlerini hatırlatan Varank, “Geçenlerde bir açıklaması oldu; dedi ki ‘bizim gurur duyduğumuz hadiselerdir.’ Ben o zamanları hatırlıyorum. Sokaklardaki vandallığı hatırlıyorum. Türkiye’nin ekonomisine nasıl sabotaj yapıldığını, uluslararası kanallarda ‘ekonomiyi durdurursak Türkiye durur’ dendiğini çok iyi hatırlıyorum. Bunların hiçbiri gurur duyulacak şeyler değil. Taksim Meydanı’nın terör örgütlerinin panayır alanı haline geldiğini, 2 ay kadar orayı nasıl işgal ettiklerini ben çok iyi hatırlıyorum. Bunlar asla gurur duyulacak hadiseler değildi, bunlar Türkiye’nin geleceğine kasıtla yapılan hareketlerdi” diye konuştu.

“Ağaç bahanesi ile gösteriler…”

Varank, olayların başlangıcının 27-28 Mayıs civarı olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

“Hatırladığım kadarı ile 1 Haziran’da CHP’nin Kadıköy’de mitingi olacaktı. O zamana kadar birkaç ağaç bahanesi ile gösteriler yaygınlaşmaya başlamıştı. Kalabalıklar Taksim Meydanı’nda toplanmaya başlamıştı ama polis göstericilerin Taksim Meydanı’na girmesine müsaade etmiyordu. 1 Haziran’da CHP’nin Kadıköy’de mitingi olacaktı ama CHP bu mitingi iptal ederek, mitingi öğleden sonra Taksim’de yapacağını duyurdu. Burada tek amaç o meydana giremeyen kalabalıkları, vandalları o meydana sokmaktı. Bunun hazırlığını yapıyorlardı. Bunu pek kimse bilmez ama Sayın Cumhurbaşkanımız meydanın asla açılmaması talimatını verdi. Çünkü ileride neler olabileceğini gayet iyi hesap ediyordu.”

“Gül arayıp rica etti”

Varank, o zamanki Vali, hatta İçişleri Bakanı’nın Erdoğan’a “Burayı açamaz mıyız?” diye sorduklarını hatırlatarak, şunları söyledi:

“Sayın Cumhurbaşkanımız dedi ki; ‘Asla biz bu meydanı bu göstericilere açamayız, bu meydana girerlerse bir daha asla çıkmazlar. O gün öğlen civarında Sayın Cumhurbaşkanımızı Abdullah Gül aradı ve dedi ki; ‘Ben rica ediyorum, lütfen müsaade edin, CHP meydana girsin, sonra zaten kendileri oradan ayrılacaklar’. Sayın Cumhurbaşkanımız aynı şeyleri kendilerine de söyledi, ‘Abdullah Bey siz bunları tanımazsınız, bu işleri çok iyi bilmezsiniz, eğer bunlar bu meydana girerlerse bu meydandan bir daha asla çıkmazlar. Madem ısrar ediyorsunuz buna müsaade edeceğim ama çok pişman olacaksınız ‘ dedi ve talimatını verdi. CHP kortejinin gelmesi ile birlikte polisler meydandan çekildi ve herkes meydana girdi. Bundan sonra ki hadiseleri siz zaten gayet iyi biliyorsunuz. 2 ay boyunca o meydanı işgal ettiler. Oradan ayrılmadılar. Türkiye’nin her tarafında, yakma, yıkma, vandallık faaliyetleri arttı, sokakları adeta terör alanına çevirdiler. Türkiye’yi 2 ay boyunca adeta kilitlemiş oldular. Dolayısı ile Abdullah Bey’in gurur duyduğu hadiselerin aslında müsebbibi biraz da kendisidir. Çünkü kendisinin ısrarı ile CHP o meydana girdi ve o meydan 2 ay boyunca işgal edildi. Ben şimdi o zamanları düşündüğümde ‘Acaba bir danışıklı dövüş var mıydı?’ diye kendi kendime soruyorum.”

“Koltuk yoksa sizinle değiller”

Varank, yeni parti kuran Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu.

Davutoğlu ile Babacan’ın uzun yıllar çalıştıkları, mesai arkadaşlığı yaptıkları kişiler olduğunu ifade eden Varank, “Ben iki hareketin de ihtiyaçtan ortaya çıkmış hareketler olduğuna inanmıyorum. Siyasette nefis meselesi çok önemli bir meseledir. Eğer nefsiniz güçlüyse, egonuz yüksekse bir yolda dava arkadaşlığı yapmayı zaman zaman kaldıramayabiliyorsunuz. Ben bu arkadaşların bir ihtiyaçtan değil kendilerine bir zamanlar verilen görevlerin alınması sebebi ile bunu kendi nefislerine yediremedikleri için bu işlere giriştiklerine inanıyorum, bunu resme baktığımda okuyabiliyorum. Dediğim gibi biz bu insanlarla uzun süreler çalıştık. Gündemde olduğu için tabii ki diğer isimlere de baktım. Orada özellikle daha önce partimizle ilişkisi olmuş kişilerin de aynı dertten muzdarip olduğunu görebilirsiniz. Eğer koltuk varsa sizinle beraberler, eğer koltuk yoksa sizinle beraber değiller” dedi.

“Buna açık seçik nankörlük denir”

Varank, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin davasının ne olduğunun açık olduğunu belirterek, “Biz Türkiye’yi büyütmek, Türkiye’yi yüceltmek, Türkiye’de refahı artırmak için gayret gösteren bir partiyiz. Bunu yaparken de çok büyük bedeller ödedik. Bu işler kolay olmuyor. Bu bedelleri ödeyerek bu zamana kadar geldik. Şimdi ödediğimiz tüm bu bedelleri görüp, ülkemizi nerden nereye getirdiğimizi görüp eğer bu insanlar farklı yollara sapıyorlarsa buna açık seçik nankörlük denir. Biz asla egomuz ile hareket etmiyoruz. Biz AK Parti davasının yüce manalar taşıyan bir dava olduğuna inanıyoruz. AK Parti davası bu ülkeye hizmet etme, bu ülkenin insanlarını muasır medeniyetler seviyesinin ötesine çıkarma davasıdır. Yaşadığımız değerleri yüceltme davasıdır. Şunu da hasbelkader kendi okumalarımdan görebiliyorum; ego ve nefisleri ile hareket eden insanlar takım oyunu kurmakta asla başarılı olamazlar ve netice alamazlar” ifadelerini kullandı.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER