A3 Haber

Doktorlardan korkutan açıklama: Resmi sayılar gerçeği yansıtmıyor

Doktorlardan korkutan açıklama: Resmi sayılar gerçeği yansıtmıyor

Doktorlardan korkutan açıklama: Resmi sayılar gerçeği yansıtmıyor
Mart 26
20:22 2020

Doktorlar, resmi sayıların gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Koronavirüs vakaları ve ölümlerin, söylenenden çok daha fazla olduğu belirtiliyor.

Hekimlerin verdiği bilgiye göre bunun iki temel nedeni var: 1- Şüpheli herkese test yapılmıyor. 2 – Yapılsa bile test sonucu gelene kadar hasta yaşamını yitirdiği için ölüm raporunda Kovid-19 yazmıyor. Böylece gerçek sayılar resmi tabloda görünmüyor.

Her gün yüzlerce hastayla temas eden sağlık çalışanlarının durumu ise kaygı verici aşamayı geçti, alarm veriyor. Uzun süredir “Yaşatmak için yaşamak istiyoruz” sloganıyla acil taleplerini dile getiren sağlık çalışanları, “Bir hafta sonra hastalara bakacak doktor kalmayacak” diye uyarıyor. Geçtiğimiz gün 33 yaşında bir hemşirenin Kovid-19 tanısıyla yaşamını yitirdiği öğrenildi. İstanbul’da Özel Acıbadem Hastanesi’nde çalışan Dilek Tahtalı’nın 10 Mart’tan beri hastane hastane dolaşarak test yaptırmaya çalıştığı öğrenildi. Eski CHP Milletvekili Rasim Topal’ın yeğeni olan Dilek Tahtalı’nın yoğun bakım bulmakta da zorlandığı ve 23 Mart’ta sevk edildiği Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirdiği ortaya çıktı.

Dw Türkçe, farklı illerde görev yapan doktorlarla görüşerek salgının resmi verilere yansımayan durumunu araştırdı. Görevlerini riske atmamak için isimleri saklı tutuldu.

“Rapora solunum yetmezliği yazılıyor”

İzmir’de bir kamu hastanesinde görev yapan bir hekim, Kovid-19 şüphesiyle tedavi gören ve yaşamını yitirenlerin sayısında büyük artış olduğunu söylüyor. Ancak çoğuna test yapılmadığı için Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayılar içinde bu vakalar yok. Yaşamını yitirenlerin ölüm raporlarına “solunum yetmezliği” yazıldığını söyleyen hekim, “Hepimiz biliyoruz koronadan öldüğünü” diyor. Kesin tanı olmayınca kayıtlara da Kovid-19 yazılamıyor ama defin işlemleri temkinli bir şekilde, sessiz sedasız yapılıyor.

İstanbul’dan bir aile hekimi de korona kaynaklı ölümlerin, söylenenden çok daha fazla olduğunu savunarak, “Bunu söylemek vatan hainliği gibi, suç” diyor, “bunu dersem biterim doktor olarak”… Hasta hayatını kaybettiği zaman, “pnömoni, solunum yetmezliği” olarak kayıtlara geçtiğini bildiren aile hekimi şunları söylüyor:

“Doğru. Solunum yetmezliğinden ölüyor ama Kovid’e bağlı solunum yetmezliği demesi lazım, demiyor. Kayıtlarda geçmese de herkes biliyor korona olduğunu. Çünkü test yapılmamış fakat bulgu var, kapı gibi. Akciğer filmi var, tomografi var, bariz. Temas öyküsü bariz, mesela umreden gelmiş veya İran, İtalya bağlantısı var, teması var. Bazen de test yapılıyor ama sonuç çıkana kadar hasta ölmüş oluyor.”

Hızlı kitlere göre daha kesin bulgu veren PCR testlerinde sonucun çıkması 3-4 günü buluyor. Hasta öldükten sonra test pozitif gelse de ölüm sebebi çoktan yazılmış oluyor.

“Vaka sayısı artıyor, fakat personel sayısı aynı”

Trakya bölgesinde görev yapan bir 112 acil doktoru, iki hafta öncesine kıyasla vaka sayılarının on katına çıktığını ama personel sayısının aynı olduğunu söylerken kaygısını saklayamıyor: “Görünen o ki daha da artacak, çok artacak. Alanda karşılaştığımız durum bunu gösteriyor.”

Haftalardır dile getirilmesine rağmen sağlık çalışanları hâlâ koruyucu malzemeden yoksun. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde bile ihtiyaçlar bağışlarla ve bakanlıktan gelenlerle tamamlanmaya çalışılırken pek çok kurumda malzemelerin “idareli kullanılması” isteniyor. 7 ila 10 çalışanın görev yaptığı bir aile sağlığı merkezine haftada bir paket maske, bir paket eldiven veriliyor; pakette 50 tane var. Yani bir kişiye günde bir tane bile düşmüyor. Devlet hastanelerinde kısmi de olsa ekipman var. Bakanlık “malzememiz bol” dediği için başhekimlik sıkıntı olduğunu kabul etmiyor ama yeteri kadar vermiyor da. Örneğin tek kullanımlık tulum ya da önlük ya hiç yok, ya da günde bir tane.

“Tuvalete gitmiyoruz, çay molası bir kere”

Bu yüzden sağlık personeli kendi aralarında oluşturduğu gruplarla, piyasadan maske, tulum, siperlik bulmaya çalışıyor. Ama hem bulması zor hem de fırsatçılar yüzünden çok pahalı. İstanbul’daki bir aile hekimi durumu şöyle özetliyor:

“Mesela tulum en çok ihtiyacımız olan şey. Tuvalete gidersen at, bir daha giyilmez. Hiçbir şey yapmasan da kontamine olduğu için değiştirmen gerek. İdareli kullanalım denecek bir durum değil, buna rağmen öyle kullanıyoruz. Kendimizi tutup tuvalete gitmeden, maskeyi çıkarmamak için sabahtan öğlene kadar çay içmeden idare edelim desek bile günde ikişer tane lazım. Bir kutu maskeye dün 250 lira verdim. Bulamıyoruz da, bulsak alacağız, canımızdan kıymetli mi?”

112 acilde görevli doktor ise şimdilik koruyucu ekipman sıkıntısı çekmediklerini söylüyor. Ambulansla evlerden hastanelere sürekli Kovid-19 şüphesiyle hasta taşıdıklarını belirterek, “Devlet hastanelerinde bizdeki kadar koruyucu ekipman olduğunu görmüyorum. Tabii ki biz de idareli kullanıyoruz ama yarın sayı arttığında, ki artacak, ne yapacağımızı bilmiyorum” diyor.

“Sağlık çalışanları büyük tehlike altında”

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Zeki Kılıçaslan da bu bilgileri doğruluyor:

“Hasta sayısı giderek artıyor, bizde de büyük tehlike var. En büyük kaynağı da hastanelerin bizatihi kendisi. Sağlık çalışanları büyük tehdit altında. Değişik hastanelerden ve aile hekimlerinden gelen bilgilere göre birçok hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanları pozitif.”

Bulaştırıcı hastaların hızla bulunması, ileri derecede agresif korunma önlemleri alınması gerekirken bunların yapılmadığını söyleyen Prof. Kılıçaslan, “Şu anda bile hâlâ sadece yoğun bakıma yatmış, entübe edilen, makineye bağlanan çok bulaştırıcı vakalar için önlemler var. Henüz yoğun bakım ihtiyacı olmayan servislerdeki korunma önlemleri ise gevşek” diyor.

Bu tip salgınlarda sağlık çalışanlarının korunmasının pahalı bir iş olduğunu söyleyen Prof. Zeki Kılıçaslan, “Ama yapılması gerekiyor tabii ki. Yatırım yapmazsanız önleyemezsiniz. Hastalığın şüphesiyle bile 14 gün karantinaya alıyorsunuz. Koruyucu malzemeler hızla sağlanmazsa birçok sağlık çalışanı devre dışı kalacak” diyor.

“İşler yürüsün diye test yapılmıyor”

Büyük risk altında oldukları halde sağlık çalışanlarının test yaptırması da neredeyse imkânsız. Kardiyolog eşi Kovid-19 pozitif tanısıyla hastaneye yatan bir hemşire evinde karantinaya alınınca mesai arkadaşları kendilerine de test yapılmasını talep ediyor. İlçe Sağlık Müdürlüğü reddediyor. Israr ettiklerinde her birinin hastaneye gidip kuyruğa girmesi isteniyor. Belirtilerin tümü olmadan test yaptırmaya izin yok.

Birçok sağlık kurumunda durum aynı. Test yaptırmayı başaranların oranı çok düşük, yaptırabilenlerin ise neredeyse tamamı pozitif. Yoğun bakımda olanlar hiç de az değil. Toplam kaç sağlık görevlisinin korona tedavisi gördüğünü ise kimse bilmiyor.

Aile hekimi, “Şu anda birimiz hastalansa hepimiz temaslı olduğumuz için Aile Sağlığı Merkezi’ni kapatmak zorunda kalacaklar. İşler yürüsün diye bize test yapmıyorlar” diyor.

Prof. Zeki Kılıçaslan, sadece son iki günde testlerin biraz arttığını belirterek şunları söylüyor:

“Biliyoruz ki bulaştırıcı olan vakaların yüzde 60 ila 80’inde hiçbir belirti yok, bunlara zaten bakmıyoruz. Belirti olanların birçoğuna da bakmıyoruz, yurtdışı bağlantısı yok diye. Peki, kime bakıyoruz? Yüzde 10’a. O zaman yüzde 90 bulaştırıyor. Bu çok net. Test yapmazsanız göremezsiniz.”

“Daha az vaka bulmak başarı değildir”

Göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Kılıçaslan, tarihten örnek vererek bugün yapılması gerekenleri anlatıyor:

“Ben tüberkülozla uğraşıyorum. 1959-61 arasında kayıt sistemimiz yoktu, Türkiye’de verem çok az görünüyordu. Oysa toplumun içinde çok yaygındı. Kayıt sistemi yapıldı, bir senede vaka sayımız on kat arttı. Bu kötü bir şey değil, vakanın artması başarısızlık değil, başarıyı gösterdi. Daha az vaka değil, daha fazla vaka bulma sağlık sisteminin başarısı olacaktır. Hedef olarak bunu koymalıyız.”

Kovid-19 salgınıyla mücadelede bütün dünyada eksik kalındığını söyleyerek bazı konularda geç kalınmış olsa bile şeffaflığın önemine dikkat çekiyor:

“Herkes biliyor ki bu çok yaygın. Alman başbakanını dinledik, diyor ki toplumun neredeyse hepsinde bu hastalık olacaktır. Biz niye korkuyoruz ki topluma bunu söylemekten? Bırakın topluma söylemeyi, doktorlara bile söylemiyoruz. Biz çocuk muyuz, millet çocuk mu, doktorlar çocuk mu? Almanya’da, İtalya’da binlerce vaka oluyor da bizde niye olmayacak? Bunu söylemekten niye korkuyoruz? Halk sağlığı bu! Herkesi ilgilendiren bir konuda, kesinlikle şeffaf olunmalıdır. Çok hızlı şekilde yaygın test uygulanmalıdır.”

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER