A3 Haber

Slavoj Zizek: Greta ve Bernie bu zor zamanlarda liderlik etmeliydi ama YETERİNCE RADİKAL DEĞİLLER

Slavoj Zizek: Greta ve Bernie bu zor zamanlarda liderlik etmeliydi ama YETERİNCE RADİKAL DEĞİLLER

Slavoj Zizek: Greta ve Bernie bu zor zamanlarda liderlik etmeliydi ama YETERİNCE RADİKAL DEĞİLLER
Haziran 26
14:22 2020

Dünyaca ünlü sosyolog, kültür eleştirmeni, akademisyen Slavoj Zizek, RT’de yayımlanan analizinde, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlayan bağımsız ABD Vermont Senatörü Bernie Sanders’in bugünlerde niçin sessiz kaldıklarını değerlendirdi. Irkçılık, iklim sorunları ve salgının birbiriyle bağlantılı olduğunu ifade eden Zizek, bu iki isim hakkında “Çünkü yeterince radikal değiller ve küresel bir vizyon öneremiyorlar” tespitini yaptı. Zizek’in analizini Ayşen Tekşen’in çevirisiyle paylaşıyoruz.

Şu anda dünyayı kaosa sürükleyen şeyler içinde beni yalnızca Greta Thunberg ve Bernie Sanders’in nispeten sessiz kalması şaşırtıyor. Hiç şüphe yok ki ırkçılık, iklim sorunları ve salgın birbirleriyle bağlantılıdır.

Greta’nın Covid enfeksiyonundan kurtulduğunu belirten bir not iletmesi haricinde, liderlik ettiği hareket Covid-19 salgını ve ABD’deki ırkçılık karşıtı protestolarla ilgili olarak hiçbir açıklamada bulunmadı. Bernie’ye gelince, salgının ortasına geldiğimizde gerekli olduğunu tüm dünyanın kabul ettiği (evrensel sağlık hizmetleri gibi) önlemleri daha en başında savunmuş olmasına rağmen hiçbir yerde etkin biçimde var olduğu ya da konuştuğu görülmedi. Programları ve içgörüleri daha önce hiç olmadığı kadar önem kazanan politik figürleri neden daha sık görmüyoruz?

Geçtiğimiz aylarda Covid konusu ekolojik endişelerin önüne geçmişti ama son haftalarda ABD’den tüm dünyaya yayılan ırkçılık karşıtı protestolar Covid sorununu geride bıraktı. Günümüzde sürmekte olan ideolojik ve politik savaş şu üç alan arasındaki ilişkiyle ilgilidir: Covid salgını, ekolojik kriz ve ırkçılık. Müesses nizamdan gelen baskı, bu üç alanı birbirinden ayrı tutmayı ve hatta aralarındaki gerilimlere dikkat çekmeyi hedefliyor. Şu sıralarda en sık duyduğumuz şeyler, asıl görevimizin ekonomiyi harekete geçirmek olduğu; bunu yapabilmek için ekolojik sorunları biraz ihmal etmemiz gerektiği; kaotik ırkçılık karşıtı protestoların sıklıkla sosyal mesafeyi ihlal ettiği ve bu nedenle de Covid enfeksiyonunun yayılmasına katkıda bulunduğudur… Bu akıl yürütme karşısında yapmamız gereken şey ise söz konusu üç alanın temel birlikteliğini ısrarla vurgulamaktır: salgınlar yalnızca bir sağlık sorunu olmayıp doğal çevremizle dengesiz ilişkimizin bir parçası olarak ortaya çıkar; daha iyi sağlık hizmetinin ve kişisel tecridin bedelini karşılayabilecek olan beyaz çoğunlukla kıyaslandığında, ırksal azınlıkların maruz kaldığı salgın tehdidinin daha yüksek olması da ırkçılık karşıtı protestolara ivme kazandırır. Dolayısıyla, uğraşmakta olduğumuz şey, küresel kapitalizm dinamiklerinin momentleri olarak patlayan krizlerdir: üçü de –virüs salgınları, ırkçı kargaşalar, ekolojik krizler- yalnızca öngörülmekle kalmadı, onlarca yıldır zaten bizimle birlikteydiler.

Irkçılık karşıtı protestolara gelince, Spike Lee soruyu şöyle yanıtladı: “Sekiz yıllık Obama yönetimi ABD’deki ırk ilişkilerini etkileyecek kadar köklü değişiklikleri neden gerçekleştiremedi?”: “Çok güzel bir soru. Ama anlamanız gerekir: daha da kötüleşen ırk ilişkileri, siyah bir başkana sahip olmaya verilen doğrudan bir tepkidir.” Neden? Obama “yeterince siyah olmadığı” için değil ama liberal solun desteklediği bir siyah Amerikalı olduğu, liberal oyunun kurallarına eksiksiz uyarak başarılı olan bir siyah Amerikalı imajını temsil ettiği için. Protestolar “Artık siyah bir başkanınız var, daha ne istiyorsunuz ki?” sorusuna kaba bir yanıttır. Buradaki “daha” sözcüğünü netleştirmek size kalmış. Yeter ki sekiz yıllık Obama yönetiminde son on yılların genel eğiliminin sorunsuzca devam ettiğini yani, zengin ile fakir arasındaki uçurumun genişlediğini ve büyük sermayenin güçlendiğini unutmayalım. ‘The Good Wife’ dizisinin uyarlaması olan ‘Good Fight’ın bir bölümünde kahramanımız, Hillary Clinton’ın Trump’ı yenerek 2016 seçimlerini kazandığı bir alternatif gerçekliğe uyanır. Ama sonuç feminizm için paradoksaldır: “Ben de varım” yoktur, Weinstein’a karşı yaygın protestolar yoktur çünkü ılımlı, müesses nizam yanlısı Solcu Feministlerin kadına yönelik eril şiddete karşı çok güçlü bir protesto olması halinde Clinton’ın erkeklerin oylarını kaybedeceğinden ve belki de yeniden seçilemeyeceğinden korkmalarının yanı sıra Weinstein, Clinton kampanyasına büyük bir bağış yapmıştır. Obama’nın başına da benzer bir şey gelmedi mi?

Buradaki mesele yalnızca (ya da öncelikli olarak) ekonomik durumlarını düzeltmeleri için siyahlara daha fazla mali destek verilmesi değildir. Spike Lee’nin Malcolm X’inde muhteşem bir ayrıntı vardır: Malcolm’ın kolejdeki konuşmasından sonra beyaz bir kız öğrenci ona yaklaşır ve siyahların özgürlük mücadelesi için ne yapabileceğini sorar. Malcolm soğuk bir tavırlar “Hiçbir şey” der ve uzaklaşır… Onlarca yıl önce bu örneği kullandığımda biz beyazların siyahların mücadelesini desteklemek için hiçbir şey yapmaması gerektiğini ima etmekle eleştirilmiştim; ama benim bakış açım çok daha netti (ve sanırım Malcom’ınki de). Beyaz liberaller, –onları yalnızca koşulların kurbanı değil de özerk unsurlar olarak görerek- kendi kurtuluş savaşlarında siyahları desteklemeli ama onları kurtaracakmış gibi davranmamalıdır.

O halde, başlangıçtaki soruya geri dönelim: Greta ve Bernie’nin kamusal alanımızdan kaybolmaları daha birleştirici seslere ihtiyaç duyulan virüs salgını dönemi için fazla radikal oldukları anlamına gelmez. Tam aksine, yeterince radikal değildiler; projelerini salgın koşullarında da hayata geçirecek yeni bir küresel vizyon önermeyi başaramadılar.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER