A3 Haber

Şehrin görüneninin dışında görünmeyen elleri: “İleri gelenler”

Şehrin görüneninin dışında görünmeyen elleri: “İleri gelenler”

Şehrin görüneninin dışında görünmeyen elleri: “İleri gelenler”
Temmuz 25
09:02 2020

Prof. Mübeccel Belik Kıray.
Hem İzmir doğumlu hem de İzmir Kız Lisesi mezunu.
Türk Sosyal Bilimler Derneği adına 1972 yılında “Örgütleşemeyen Kent, İzmir’de İş Hayatının Yapısı ve Yerleşme Düzeni” isimli bir araştırma yaptı.
Araştırma aynı dernek tarafından kitaplaştırıldı.
Kıray’ın öncülüğündeki araştırmaya Prof. Şerif Mardin, Prof. Ruşen Keleş, Doç. Cevat Geray, Doç. Oğuz Arı, Doç. Ergun Özbudun, Doç. Deniz Baykal Doç. Şefik Uysal, Dr. Emre Kongar, Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı gibi bugünün önemli isimleri de katkıda bulundu.

Kıray’ın araştırmasına göre; Osmanlı döneminde İzmir’de Gediz, Küçük ve Büyük Menderes’ten, Avrupa’nın yeni gelişen şehirlerince talep edilen tarımsal ürünlerin ticareti vardı. Bunların başında tahıl ve bakliyat geliyordu.
1850’lerden sonra İzmir’de sermayesinin tamamı yabancı olan 7 banka ile 4 sigorta şirketi vardı. En büyük ihracatçılar da banka, sigorta ve dış ticaret çevreleri ile iyi ilişki kuran yabancı tüccarlar ve onların şirketleriydi.
O dönem İzmir’de Osmanlı Bankası, Atina Bankası, Midilli Bankası, Credit Lyonaiscc, Deutche Orient ve Fransız Anadolu Bankası kuruluydu.
1865’de üç İngiliz’in kurduğu İzmir Rıhtım Şirketi’nin limana rıhtım yapmak için Osmanlı’ya başvurdu ve 30 yıllığına büyük imtiyaz sahibi oldu.
Kimdi bu İngilizler?
John Charnaud, Alfred Baker ve George Guerracino.
Bu üç isim, İzmir’in Cumhuriyet’in ilk yılları dahil uzun bir döneminde ekonomi ve siyasetine yön verdi. Sonunda yeni Türkiye Cumhuriyeti, 12 Haziran 1933’de TBMM’de çıkardığı bir kanun ile İzmir Rıhtım Şirketi’nin imtiyazı ve tüm malvarlığını satın aldı. 

İzmir, Cumhuriyet’in ilk 20 yılında tarıma dayalı sanayi şehri olma özelliğini korudu.
Sonraları ara malı ve yatırım malları üreten sanayiye doğru geçiş yaptı.
Kamunun öncülüğünde gıda, içki, tütün ve dokuma alanında yatırımlar yapıldı.
Özel sektör ise daha çok ağaç sanayii ürünleri, taşıt araçları, kimya, boya, lâstik-plastik sektörlerine yöneldi.
Prof. Kıray’ın araştırmasına göre o yıllarda İzmir’deki sanayi kuruluşlarının çoğu orta büyüklükte ve sermayeleri 100 bin ile 500 bin lira arasındaydı.

Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında imtiyaz sahibi yabancıların, çokuluslu şirket temsilcilerinin ya da yabancı sermayeli şirketlerin yönlendirdiği İzmir’de ekonomik ve siyasal hayat, artık esnaf ya da tüccar olarak adlandırılan kesimin eline geçmişti.
Çok partili siyasal hayata geçilen 1950’lerde İzmir’in “ileri gelenleri” Demokrat Parti’ye (DP) büyük destek verdi.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonraki süreçte de merkez sağ partilere destek vermeyi sürdüren İzmir’de, 1961, 1965 ve 1969’daki genel seçimlerde, DP’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi (AP) birinci olarak çıktı.
İzmir’in “ileri gelenleri” 1965 yılında ise “ortanın solu” olarak kendini tanımlayan ve Bülent Ecevit’in 1971’de genel başkan seçildiği CHP’yi 1973 seçimlerinde İzmir’den ilk kez birinci parti olarak çıkardı.
CHP, 1977 genel seçimlerinde de İzmir’de birinci parti olarak çıktı.
12 Eylül darbesinden sonra gerçekleşen ilk genel seçimlerde İzmir yine sol diyor, Halkçı Parti’yi (HP), İzmir genelinde birinci parti yapıyordu.
1987 ve 1991 seçimleri ise İzmir’in 1960’lardan sonra ilk kez merkez sağa geri dönüş yıllarıydı. Bu seçimleri önce ANAP, ardındansa DYP birinci olarak tamamlıyordu.

İzmir’in ekonomik ve siyasi yönelimini etkileyen siyasi elitlerin bu tercihleri, elbette kentin yatırım gücünü de etkiliyordu.
Tarıma dayalı sanayi şehri kabuğunu kırmak isteyen İzmir’in “ileri gelenleri” çok uğraşsalar da 2000’li yıllarda merkezi iktidarı kazanan AKP ile İzmir’in arasını bir türlü yapamadılar.
Sonuçta, iktidar nimetlerinden de istedikleri oranda yararlanamadılar.
Peki, İzmir’in ekonomik ve siyasi yapısını etkileyen “ileri gelenleri” bu durumdan rahatsız mıydı?
Görünen o ki hayır…
Çünkü gelişen sanayi, önemli miktarda yatırım ve teknoloji istiyordu ki bu da güçlü bir sermaye yapısı demekti.
İzmir’in elitlerinin bu yeni dünya düzenindeki kıyasıya rekabet yerine, kendi sosyal imtiyazlarını korumaları daha anlaşılır durumdu ve öyle de oldu.

Peki günümüzde İzmir’i kim yönetiyor?
Merkezi iktidarın atanmış bürokratları mı, halkın seçtiği belediye meclisleri ve belediye başkanları mı, yoksa oda, borsa, vakıf, dernek, kooperatif gibi ve şimdilerde çoğalan (resmi yapıları olmayan) platform ya da topluluklar mı?
Bunların yanıtını da bir sonraki yazıda İzmir’deki STK denen bu kuruluşlar ile bunların bir ya da birkaçında yer alan isimlerin listesiyle irdeleyelim.
Bakalım İzmir’i kim yönetiyormuş?

Devamı gelecek: 

  • Bağbank’tan Tütünbank’a, oradan da günümüze: İzmir’i kimler yönetiyor?

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER