A3 Haber

500 diri fay var ama yasası yok: Afet yönetimi yara sarmak üstüne kurgulanmış

500 diri fay var ama yasası yok: Afet yönetimi yara sarmak üstüne kurgulanmış

500 diri fay var ama yasası yok: Afet yönetimi yara sarmak üstüne kurgulanmış
Ağustos 17
10:54 2020

İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü kurucularından Prof. Okan Tüysüz “Bugün ülkemizde bilinen 500 kadar diri fay var ve bunların hepsi deprem üretme potansiyeline sahip. Diri faylar üzerinde çok sayıda yerleşim birimi ve önemli mühendislik yapıları var, ancak bu bölgelerde yerleşimi düzenleyen bir ‘Fay Yasası’ yok” dedi.

Bundan 21 yıl önce, 1999 yılında 16 Ağustos’u 17 Ağustos’a bağlayan gece 03:01’de başlayıp 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki deprem, Türkiye tarihinin en büyük ikinci depremi olarak kayıtlara geçti. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kırılmasıyla meydana gelen deprem, İstanbul, Bolu, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya ve Yalova’da önemli can ve mal kaybına neden oldu. Depremin merkez üssü İzmit’in Gölcük ilçesi olarak açıklandı. 17 Ağustos depreminde resmi rakamlara göre, 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi yaralandı, 5 bin 840 kişi kayboldu.

Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’nun Temmuz 2010’da yayımladığı raporda, depremde 364 bin 905 konut ve işyerinin yıkıldığı ya da çeşitli düzeylerde hasar gördüğü kaydedildi. Deprem, ekonomi üzerinde de çok ciddi olumsuz etkiler yarattı. Depremin ekonomik maliyeti Devlet Planlama Teşkilatı’na göre 15-19 milyar dolar, Dünya Bankası’na göre 12-17 milyar dolar, TÜSİAD’a göre ise 17 milyar dolar olarak hesaplandı. Peki bu büyük depremden 21 yıl sonra, Türkiye yeni bir depreme hazır mı? İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü kurucularından Prof. Okan Tüysüz mevcut tabloyu değerlendirdi.

“Hazırlıksız olmak, afetleri felakete dönüştürüyor”

Dünya’dan Didem Eryar Ünlü’nün köşe yazısına göre Prof. Okan Tüysüz’e “Maalesef ülkemiz depreme hazır değil. DASK deprem sigortalarının bile toplumdaki penetrasyonunun yüzde 50’lerde seyrettiği bir durumda depreme hazırlıktan söz etmek zor” dedi.

Tüysüz’ün yorumları şöyle:

  • Ülkemizde yerbilimlerinin toplum yaşamında kullanılması 1935’te MTA’nın kurulması ile başlamıştır dersek sanırım yanlış olmaz. Dünya bilim seviyesine göre oldukça geç olan bu başlangıç bugün dünya bilim seviyesi ile başa baş bir düzeye geldi. Ancak bilimsel araştırma sonuçlarının toplum yaşamına uyarlanması maalesef aynı hızla ilerleyemedi. Şehirleşme ve toplum yaşamında deprem, daha geniş anlamı ile de afet hiçbir zaman istenen düzeyde yer almadı, afet gerçeği büyük ölçüde göz ardı edildi. Bugün büyük bir depremin beklendiği ve ülkenin her anlamda can damarı olan Marmara Bölgesi’nde dahi depreme hazır olunmadığı en yetkili ağızlar tarafından defalarca ifade edildi: Ne İstanbul ne de Türkiye depreme, geniş anlamda da afete tam hazır. Bu da afetlerin felakete dönüşmesine neden olmakta.
  • İdari sistemin afet konusunda yaptığı çok önemli çalışmalar var, ancak bunlar yetersiz. Afet konusundaki yaklaşım genel olarak yara sarma üzerine kurgulanmış durumda. Oysa hedef yara almayı önleme, afet zararlarını azaltmaya yönelik politikalar olmalı. Bunun için bütüncül bir afet yasasına ve buna uygun idari yapılanmaya ihtiyaç var. Bugün ülkemizde bilinen 500 kadar diri fay var ve bunların hepsi deprem üretme potansiyeline sahip. Bunların bir kısmı araştırılmış, bir kısmı ise araştırılmaya devam ediyor. Ancak bu çalışmaların sonuçlarının mutlaka imar “planlarında kullanılması gerekiyor. Diri faylar üzerinde çok sayıda yerleşim birimi ve önemli mühendislik yapıları var, ancak bu bölgelerde yerleşimi düzenleyen bir ‘Fay Yasası’ yok. Oysa ABD, Japonya, Yeni Zelanda gibi deprem potansiyeli olan ülkelerde faylar üzerinde yerleşim yasaklanmış ve kurallara bağlanmış durumda.”

Hazırlıksız yakalanmanın dört temel nedeni

  • 1939’da ülkede yaşanan en büyük deprem olan Erzincan depreminden bu yana alınan tedbirler yetersiz kaldı.
  • Afet bilincinin toplum kültürünün bir parçası olması sağlanamadı.
  • Kırsaldan şehirlere doğru hızlı göç, hızlı nüfus artışı; plansız şehirleşme ve gecekondulaşma, çok sayıda imar afları ile kaçak ve plansız yapılaşmanın adeta teşvik edilmesine yol açtı.
  • Ekonomik zayıflık gerekli önlemlerin alınmasını sınırladı.
  • Depreme dayanıklı yapılaşmayı hedefleyen çalışmalar yıllardır sürüyor, bu konuda her yıl daha iyiyi hedefleyen yönetmelikler çıkartılıyor. Ancak yönetmeliklere uymayan kontrolsüz yapılaşma, dayanıksız bir yapı stokunun oluşmasına neden oldu. Her ne kadar kentsel dönüşüm çalışmaları yapılmış ise de depreme dayanıklı yapılaşma bugün gelinen nokta hedeflenenin çok altında. DASK deprem sigortalarının bile toplumdaki penetrasyonunun yüzde 50’lerde seyrettiği bir durumda depreme hazırlıktan söz etmek zor.

About Author

Uğraş Vatandaş

Uğraş Vatandaş

Related Articles

TÜM HABERLER