A3 Haber

Twitter’ın “Para ve Finans” analistiyle söyleştik: En önemli sorunumuz finansal istikrar…

Twitter’ın “Para ve Finans” analistiyle söyleştik: En önemli sorunumuz finansal istikrar…

Twitter’ın “Para ve Finans” analistiyle söyleştik: En önemli sorunumuz finansal istikrar…
Ağustos 27
12:02 2020

Ekonomiyle ilgiliyseniz, verileri takip ediyorsanız, manşetle yetinmeyip detayları da önemsiyorsanız mutlaka Twitter’a göz atmalısınız. Orada da takip etmeniz gereken hesaplardan biri “Para ve Finans”
Söyleşi yapabilir miyiz diye mesaj attım, sağ olsun olumlu karşıladı. Kimliğini saklı tutmayı tercih etti. Dünyayı ve Türkiye’yi, konuştuk. İşte yönelttiğimiz sorular ve gelen yanıtlar…

Twitter’da veriye dayalı çok değerli paylaşımlar yapıyorsunuz. Hiç bir tweetinizi kaçırmamaya çalışıyorum. Buradan bakınca bilgili, ciddi, disiplinli, detaycı bir kimlik görüyorum. “Para ve Finans’la” ilgili siz ne söylemek istersiniz?

Teşekkürler. Yaptığım işi bir kamu hizmeti gibi görüyorum. Paylaştığım bilgilerle insanlara faydalı olmaya çalışıyorum. Ekonomiye ilişkin verileri ve bu verilere dayalı kısa analizleri anlık paylaşmaya gayret ediyorum. Ayrıca ekonomi, finans, para politikası ve bankacılığa ilişkin bilgilerimi aktarıyorum. Teknik ama başarabildiğim kadar basit bir dil kullanmayı tercih ediyorum. Temel ekonomi eğitimine katkı vermeyi umuyorum. Dengeli ve sürdürülebilir büyüme, fiyat istikrarının önemi konularında toplumsal farkındalığı artırmak istiyorum.

Çok çarpıcı bir yaklaşım… Bu ülkede ekonomi on yıllardır gündemin ön sıralarında. Ancak finansal okuryazarlık hala yetersiz diye düşünüyorum. Keşke daha geniş kitlelere sesinizi duyurabilseniz… Gençlere ulaşabiliyor musunuz mesela? YouTube kanalınız var mı?

Haklısınız. Temel ekonomi ve finansal okuryazarlık yüksek değil. Daha geniş kesimlere ulaşabilmek için araç çeşitliliğini artırmak gerekir ama maalesef şimdilik sadece Twitter kullanıyorum. Temel ekonomi ve finansal okuryazarlık konusuna dönersek temel bilgi ve farkındalığı artmış geniş kitlelerin kısa dönemli bakış açılı, geçici rahatlık sağlayan politikaları değil, kendileri için sürdürülebilir, uzun dönemde refah artırıcı politikaları politika yapıcılardan talep edeceklerini umuyorum. Ayrıca politika yapıcılarının hesap verebilmeleri vatandaşların da hesap sorabilmesi için temel bilgi düzeyinin artması gerekiyor.

Pek iyimser değilim ama umarım dediğiniz gibi olur. Twitter bizde ekonominin denetimi, gözetimi konusunda hakikaten çıtayı çok yükseltti. Sizin gibi 10-12 hesap var ki paylaşımları oku, aslında ne olduğunu gör… Merak ettim gününüz bilgisayar karşısında mı geçiyor? Yurt dışı piyasaları da izliyor musunuz?

Evet, genelde bilgisayarın başında… Yurtiçi ve yurtdışı veri ve haber akışını yakından takip etmeye çalışıyorum. Bir yandan da uluslararası kuruluşlar ve merkez bankalarının araştırma ve yayınlarını takip ediyorum.

O zaman ben hemen konuya gireyim: Ne olacak dünyanın bu hali bu çılgınca büyümüş Merkez Bankası bilançolarıyla?

Gelişmiş ülke merkez bankaları deflasyon korkusu ile politika faizlerini sıfır veya negatif seviyesine indirdiler. Uzun vadeli faizleri etkileyebilmek için geleceğe yönelik yönlendirme yaptılar. Faizler düşük seviyelerde uzun süre kalacak dediler. Yine uzun vadeli faizleri etkilemek için sıfır faiz uygulamasını destekleyici olarak tahvil alımlarını devreye soktular. Teminat koşullarını gevşettiler. Uzun vadeli fonlama imkânı sağladılar. Salgın döneminde politika araçlarını daha da zenginleştirdiler. Merkez Bankaları doğrudan kredi vermeye başladı. Diğer ülkelerle swap ve repo anlaşmaları yaptılar.
Bu genişleyici politikalarla merkez bankaları deflasyon tehdidini önlemeye çalıştı. Deflasyon dediğimiz fiyatlar genel seviyesinin düşmesi. Fiyatlar düştüğünde harcamalar ertelenir. Talep olmayınca üretim düşer, işsizlik artar. Bu nedenle merkez bankaları enflasyon gibi deflasyonu da istemez. Genişleyici politikalarla kredi piyasasını, tüketim ve yatırım harcamalarını canlandırmaya çalışırlar.
Ancak düşük ve negatif faiz politikasının olumsuz yan etkileri de var. Zaten yüksek olan borçluluk daha da artıyor. Varlık fiyatları şişebiliyor. Varlık fiyatlarındaki ve borçluluktaki artış finansal istikrara ilişkin riskleri artırıyor. Zombi firmalar yaşıyor. Verimsizlik ödüllendiriliyor. Banka karlılıkları olumsuz etkilenebiliyor. Negatif faiz mevduat faizlerine yansıtılamıyor, bankaların net faiz marjları daralıyor. Emeklilik fonlarının getirisi düşüyor. Tasarruf sahibi cezalandırılıyor.
Gelişmiş ülke merkez bankaları ise biriken finansal risklere para politikası ile tepki vermek istemiyor, aşırı gevşek para politikalarına devam ediyor. Daha hedefli makro ihtiyati politikaların kullanılması tercih ediliyor. Gerçi salgın dönemiyle birlikte bu kurallar da bir hayli gevşetilmiş durumda. Birçok kişi de para politikasında artık sınıra gelindiğini yeterli alanı varsa daha hedefli maliye politikalarının devreye girmesi gerektiğini söylüyor. Ancak gelişmiş ülkelerin birçoğunda kamu borçluluğu zaten çok yüksek seviyelerde.
Düşük enflasyonun daha çok yapısal bir sorun olduğu görüşünü taşıyanlar da var. Demografi, küreselleşme, dijitalleşmenin düşük enflasyonu getirdiğini söylüyorlar. Para politikası ile bu gelişmelere cevap verilemeyeceğini düşünüyorlar.
Son olarak gerçekten enflasyon ve enflasyon beklentileri doğru ölçülüyor mu tartışmaları da var. Ben aşırı gevşek para politikasının finansal istikrara ilişkin yan etkilerinin dikkatlice takip edilmesi gerektiğini, düşük enflasyon ortamı devam ediyorsa ilk önce hedefli makro ihtiyati politikaların uygulanabileceğini, yeterli olmadığında kaldıracın, borçlanmanın maliyetini belirleyen merkez bankalarının devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum.
Nitekim fiyat ve finansal istikrar hedefleri birbirini tamamlıyor. Deflasyondan kurtulmak için aşırı gevşek para politikası ile biriken finansal riskler realize olduğunda, şişen varlık fiyatları patladığında sonucu ekonomik aktivitede çöküş ve yine deflasyon olmakta…

Bana göre bu politikalar sistemin en temel taşlarından biri olan “fiyatlama mekanizmasını” paralize etti. Siz sistemik bir risk görüyor musunuz yoksa “bu da geçer mi?”

Yapısal sorunları talep yönlü para ve maliye politikaları ile çözmek zor. Sürdürülebilir büyüme ve refah artışına rekabetçilikle, verimlilikle, inovasyonla, iş yapma ortamının iyileştirilmesiyle ulaşılıyor. Hükümetler yapısal sorunları çözmeye odaklanmalılar, kapsayıcılığı ve fırsat eşitliğini artırmalılar.
Para politikası, fiyat istikrarı hedefi ile büyümenin dengeli ve sürdürülebilir olmasına katkı verir. Merkez Bankalarının aşırı gevşek politikaları ile borçluluğun çok arttığı ve finansal risklerin biriktiğini düşünüyorum.

Bize dönecek olursak… Sorunumuz çok da sizce öncelikle el atılması acil çözüm gerektiren sorunlarımız hangileri?

Bence en önemli sorunumuz fiyat istikrarı ve dış dengeyi gözetmeden hızlı büyüme isteği. Fiyat istikrarı fiyat artışlarının düşük ve istikrarlı olması demek…
Enflasyonumuz çok yüksek. Böyle yüksek enflasyonlu ülke kalmadı. Fiyat istikrarı olmadan sürdürülebilir büyümeye ulaşamayacağımızı anlamalıyız. Yüksek enflasyon alım gücümüzü düşürüyor, fakirleştiriyor bizi. Gelir dağılımını bozuyor. Gelirini enflasyon kadar artıramayanlar zarar görüyor. Dolarizasyon artıyor.
Enflasyon yüksekse enflasyonun volatilitesi de yüksek oluyor. Belirsizlik artıyor. Yüksek enflasyon geleceğe ilişkin planlama yapmayı zorlaştırıyor, üretimi, yatırımı baltalıyor. Yüksek enflasyon ve artan enflasyon belirsizliği ile nominal ve reel faizler, risk primi artıyor, yatırımlar azalıyor. Yüksek enflasyon ile sürdürülebilir büyümeye ulaşabilen ülke yok.
Peki, neden enflasyonumuz yüksek? Fiyat artışlarının nedeni talep, maliyet ve beklentiler olarak sayılır. Bizde enflasyonun temel nedeni kısa vadede hızlı büyüme uğruna talebin düşük faiz ve kamu harcamaları ile aşırı körüklenmesidir. Düşük faizlerle krediler hızlı bir şekilde artıyor. Kredi artışı ve kamu açıkları ile hızlı parasal büyüme yaşanıyor. Hızlı parasal genişleme ile de harcamalar artıyor. Talep artışı arzdaki artışı aştığında fiyatlar yükseliyor. Fiyatlar bir kez artmaya başladığında her kesim gelirini enflasyona karşı korumaya çalışıyor. Maliyetler artıyor.
Merkez Bankası kredibilitesi düşük olduğunda enflasyon beklentileri bozuluyor. Enflasyon beklentilerinin bozulması bizzat yaşanan enflasyonun nedeni oluyor. Sıkça bizdeki enflasyonun temel nedeni döviz kuru artışı yani maliyet artışı denir. Sanki talebin, aşırı harcamanın, hızlı kredi büyümesinin bu gelişmede etkisi yokmuş gibi.
Yaşadığımız kur şoklarının temel nedeni de hızlı parasal büyüme ve harcamalardaki aşırı artışın dış dengesizliğe yol açmasıdır. Krediler ve kamu kesim açığı ile yaratılan para harcamaları, ithalatı ve dış açığı artıyor. Döviz ihtiyacını artıran cari işlemler açığı özel ve kamu kesimi açıkları toplamına eşittir. Dış açıkla birlikte dış borçlar da birikiyor.
Döviz ihtiyacı sadece ticaret açığından oluşmuyor. Hızlı parasal genişleme ile birlikte enflasyon beklentilerinin de bozulması durumunda ulusal paranın değer kaybı beklentisi artıyor. Yurtiçi yerleşiklerin dövize yönelişi artarken, yurtdışı yerleşikler Türk lirası varlıklarını satıyor. Dış borçların ödenmesi, portföy çıkışları ve dolarizasyon ile döviz ihtiyacı daha da artıyor. Kur artışı-fiyat artışı-enflasyon beklentilerinin bozulması-dövize talep ve tekrar kur artışı döngüsü yaşanıyor.
Biz enflasyonla mücadele etmiyoruz. Gerçekten etsek, fiyat istikrarını dert edinsek bu sorunu çözeriz. Hep yangını söndürmeye çalışıyoruz. Hâlbuki zamanlı politika tepkileri ile yangının çıkmasını önlemeliyiz. Harcamaları, kredi büyümesini zamanlı frenleyebilsek ne şu andaki gibi rezerv kaybı, ne ödemeler dengesi sorunu ne de yüksek enflasyon yaşarız.
Diğer bir sorumuz yüksek işsizlik. Sürdürülebilir, dengeli büyümeyi önemsememiz sonucu yaşadığımız her şokta işsizlik oranı daha yüksek bir patikaya çıktı. Salgınla beraber tablo biraz daha kötüleşti. İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar dahil edildiğinde geniş tanımlı işsiz sayısı çok yüksek.
İstihdam artışı için daha çok yatırıma ihtiyacımız var. Yatırımlar ise ancak öngörülebilir ve istikrarlı bir ekonomide artıyor. Enflasyon sorunu ile birleştirirsek, fiyat istikrarı olmayan bir ekonomide yatırımların koşulu olan öngörülebilirliği ve istikrarı sağlamak mümkün değil.
Son olarak mali disiplin ve güçlü bankacılık sektörü çıpalarımızın son dönemde gevşediğini görüyorum. Kamu borçluluğu düşük olmakla birlikte bütçe dengemiz bozuluyor. Bu eğilim salgın öncesinde başlamıştı. Tek seferlik gelir ve giderleri hariç tutan program tanımlı faiz dışı açık geçmişte görülmemiş düzeylere ulaştı.
Borçluluk düşük ama Hazine borcunun yarısı döviz cinsinden… Döviz ve altın cinsinden iç borçlanma giderek artıyor. Bankacılıkta ise sektörün sermayesi ve likiditesi yeterli görünmekle birlikte düzenlemeler bir hayli esnetildi. “Aktif oranı” ile sektör kredi artışına zorlandı. Verileri okumak güçleşti. Krediler doğru sınıflanıyor mu, yeterince karşılık ayrılıyor mu, hızlı kredi artışı ile riskler doğru fiyatlandı mı, hızlı kredi artışı ileride sorunlu kredilere nasıl yansır gibi sorular var. Kamu bankalarının döviz açık pozisyonları da çok arttı.

Neler yapılmalı o zaman?

Sürdürülebilir büyümeye ancak dengeli bir büyüme ile ulaşabiliriz. Denge ile kastettiğim fiyat istikrarı, dış denge ve ihtiyatlı borçlanma. Mali disiplin ve şoklara karşı güçlü finansal sistem çıpalarımızı kaybetmeyelim. Kısa vadeli bakış açısıyla hızlı büyüme uğruna bu dengeleri bozduğumuzda sonu hep krizle bitiyor. Her kriz ise potansiyel üretim düzeyimizi aşağıya çekiyor.
Merkez Bankası ve diğer düzenleme otoriterilerine bağımsızlık bu nedenle verilmiş. Zaman tutarsızlığı problemine çözüm olarak. Kısa vadeli rahatlama için uzun vadeyi heba etmemek için. Bu kurumlarımızın bağımsızlığını güçlendirmek gerekir. Ekonomi politikalarımız öngörülebilirliği artırmalı. Yatırım, üretim için istikrar şart. Kurallı politikalar ve bağımsız kurumlar öngörülebilirliği artırır.
Siyaset ise potansiyel üretim düzeyimizi artırıcı reformlara odaklanmalı. Potansiyel üretim dediğimiz işgücü, yatırım ve verimliliğin bir bileşeni. Yapısal reform dediğimiz şeyler bu üç bileşeni artırmaya yönelik reformlardır. İşgücüne katılımı artırmalıyız, yatırımlara uygun bir iş ortamı yaratmalıyız, rekabetçiliğimizi ve verimliliğimizi artırmak için eğitime, inovasyona daha çok kaynak ayırmalıyız.

Verilerin güvenilirliği ile ilgili düşünceniz nedir? Enflasyon ve iş gücü verileri bana belirgin sorunlu görünüyor…

Enflasyon ortalama tüketim harcamalarına göre belirlenmiş bir sepete göre ölçülüyor. Bu sepette yer alan ürün ve hizmetlere ilişkin fiyatlar toplanıyor. Sonra bunların tüketim sepetindeki ağırlıklarına göre genel fiyat seviyesi belirleniyor. Tüketim sepeti ve ağırlıklar her yıl güncelleniyor. Herkesin tüketim sepetindeki ürünlerin ağırlığı farklı… Gelir durumuna göre değişiyor. Bu durumda herkesin enflasyonunun birbirinden farklı olması normal… Diğer taraftan açıklanan enflasyon zaten yüksek olmakla birlikte kimle konuşsanız gerçek, hissedilen, yaşanan enflasyonun daha yüksek olduğunu söylüyor.
İşsizlik oranı ise aslında tarihi yüksek seviyelerde ama gerçekte oranın daha yüksek olduğuna dair iddialar var. İstihdam verilerinde işgücü sayısının azaldığı görülüyor. Zaten yüksek olan işsizlik oranının daha da yüksek çıkmamasının nedeni işgücü sayısındaki bu azalış… Gerçi TÜİK işgücüne dahil olmayan nüfusun ayrıntılarını açıklıyor. İşgücüne dahil olmayıp çalışmaya hazır kişi sayısı görülebiliyor. Bu kişileri dahil ettiğimizde işsiz sayısı daha da artıyor. Veriler yanlış diyemem ama açıklanan verilere bir güven sorunu olduğu açık.
Bu durum aslında genel bir yönetişim sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Şeffaflık, açık iletişim ve hesap vermede yeterli olunduğu söylenemez.

Siz genelde veriye dayalı paylaşımlar yapıyorsunuz. Pek yorum yapmıyorsunuz sanki… Oysa bu söyleşide gayet sistematik bir yorum diliniz olduğunu fark ettim. Sebebini öğrenebilir miyim?

Bilmem. Arada yorum yapıyorum sanki. Belki de karakter sınırlaması biraz engelliyordur. Biraz da Twitter’da tartışmak pek mümkün değil. Saflaşma çok sert. Tartışma sonuçsuz uzuyor gidiyor. Bazen de kullanılan dil nezaketten uzaklaşabiliyor. Belki de bundan kaçınmak istediğimden. Bilmiyorum.

Haklısınız. Son sorumu soruyorum: Ekonomiye merak duyanlar için önereceğiniz, sizin de beslendiğiniz hesaplar, siteler hangileri?

Burada müsaadenizle kişi ismi vermeyeyim. Her görüş değerli. Ayrıca aklıma gelmeyen, kaçırdığım kişiler olabilir. Ama temel düzeyde eğitim amaçlı kaynak için özellikle TCMB, ECB, BOE ve Bundesbank’ın yayınlarını tavsiye ederim. Örneğin TCMB internet sitesinde “herkes için ekonomi”, BOE’nin sitesinde “knowledge bank”, ECB’nin sitesinde “explainer” bölümleri çok güzel. Ekonominin temel kavramlarına ilişkin basit dille anlatılmış metinler, videolar sunuyorlar.
Reşat Bey, güzel bir sohbet oldu. İlginiz için tekrar teşekkür ederim. Umarım faydalı bilgiler paylaşabilmişimdir. Saygılarımla.

Ben teşekkür ederim, gayet bilgilendirici bir söyleşi oldu. Bu şekilde de olsa sizinle sohbet zihin açıcıydı…

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER