A3 Haber

Gazetecilik yargılanamaz: Tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel hakkında tahliye kararı

Gazetecilik yargılanamaz: Tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel hakkında tahliye kararı

Gazetecilik yargılanamaz: Tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel hakkında tahliye kararı
Eylül 09
09:46 2020

Libya’da yaşamını yitiren MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin haber yaptıkları için tutuklu bulunan Oda TV Genel Yayın yönetmeni Barış Pehlivan, Oda TV muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ile ilk duruşmada tahliye edilen Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser hakim karşısına çıktı. Tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç hakkında tahliye kararı verildi. Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun bütün suçlardan beraatine karar verildi.

Adliye önündeki basın açıklamasını Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu okudu.

Terkoğlu şunları söyledi:

  • Biz bu Adliye’nin önünde kaçıncı kez toplandığımızı bilmiyoruz. Kaçıncı kez adalet çığlığı attığımızı hatırlamıyoruz. Kaçıncı kez yasalar aracı kılınarak rehin alınmış gazetecilerin fotoğrafını taşıdığımızı sayamıyoruz.
  • Şikayet için söylemiyoruz. Gazetecileri sudan sebeplerle tutuklayan zihniyet ne kadar sıradan ise biz de o kadar kararlıyız. Bunu anlatıyoruz.
  • Bu kez hapisteki üç gazeteci arkadaşımızın dışarıdaki sesi olmak için buradayız.
  • Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç 6 aydır Silivri Cezaevinde tutuklu. Elbette sebebi onların ellerini kollarını bağlamak için bahane edilmiş bir haber.
  • Bu öyle bir haber ki Cumhurbaşkanı milyonlarca insana açıkladığı halde “devlet sırrı” oldu!
  • Bu öyle bir haber ki bir köy muhtarından eski silah arkadaşlarına kadar binlerce kişi paylaştığı halde “ilk kez ifşa olmuş” oldu!
  • Bu öyle bir haber ki MİT Başkanı “Teşkilat Başkanı” diye çelenk gönderdiği halde “fark edilmez” oldu!
  • Bu öyle bir haber ki yüzlerce insanın eliyle kaldırılan bir cenazeyi anlattığı halde “saklı” oldu!
  • Bu öyle bir haber ki cenazeye katılan protokolün verdiği poza rağmen “gizli çekim” oldu!
  • Bu öyle bir haber ki Millet Meclisi’nde bir milletvekili tarafından açıklandığı halde “görünmez” oldu!
  • Biliyoruz, gazetecileri tutuklamak için senaryo yazanlar, herkesin gözü önünde verdikleri röportajlara bile manalar yükleyerek suç üretenler, kendi iddianamelerine bile inanmıyor.
  • Biliyoruz, cezaevine giren arkadaşımızı yumruklayanlar, salgın şartlarında onları hapiste tutanlar, 6 aydır tecrit işkencesiyle teslim almaya çalışanlar ülkemizde yolsuzluklar, hukuksuzluklar, istismarlar bir daha yazılmasın istiyor.
  • Birazdan duruşma salonuna gireceğiz. Bilekleri kelepçelenerek sanık sandalyesine oturtulan gazetecilerin yargılayanları yargılamalarını izleyeceğiz.
  • Karar ne olursa olsun, yıllardır başka başka ellerin sergilediği bu filmin sonunu görebiliyoruz. Emin olun, gazetecileri kurdukları kumpaslarla, tezgahlarla susturmaya çalışan bu zihniyetin sonu kendilerinden öncekiler gibi olacak. Ama adımız ne olursa olsun, biz onların ortaya çıkmasını istemediklerini yazmaya devam edeceğiz.
  • Dün, bugün, yarın…

Dakika dakika duruşmada yaşananlar

11.30: Gazetecilerin davası İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. İzleyiciler, sanık yakınları ve gazeteciler kısıtlı sayıyla salona alındı. Davada gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keser, Erk Acarer ve belediye basın çalışanı Eren Ekinci, “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” ve “istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgileri ifşa etmek” ile suçlanıyor. Gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keser soruşturma kapsamında Mart’ta tutuklanmış; Terkoğlu, Çelik ve Keser Haziran’daki ilk duruşmanın sonunda tahliye edilmişlerdi. Esas hakkındaki mütalaasını mahkemeye dün sunan duruşma savcısı, sanıkların iddianamede atılı suçlardan cezalandırılmalarını, yurt dışında bulunan Erk Acarer‘in ise dosyasının ayrılmasını talep etmişti.

11.45: Tutuklu gazeteciler Hülya Kılınç, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel, tutuksuz yargılanan Barış Terkoğlu ve Ferhat Çelik salonda. Akhisar Belediyesi basın birimi çalışanı olan sanık Eren Ekinci de SEGBİS yoluyla duruşmaya katılıyor. Duruşma başlıyor. Mahkeme başkanı saat başı salonun boşaltılarak dezenfekte edileceğini, duruşmanın saat 20.00 civarı biteceğini duyurdu.

11.55: Savcının esas hakkında mütalaasını tekrarladığı duruşmada, davaya konu olan haberin muhabiri gazeteci Hülya Kılınç esas hakkında mütalaaya ilişkin savunmasını yaptı. Hülya Kılınç, “Bu fotoğrafları haber değeri taşıdığı için kullandım. Bu fotoğrafa bakarak karede MİT personeli olduğunu anlamam mümkün değildir. Ben cenazeyi taşıyan köylülerin fotoğrafı diye kullandım. Bu fotoğrafta MİT personeli var diye ifşa eden ben değilim, savcılıktır. Teşkilat Başkanı yazılı çelenk de benim haberimden önce sosyal medyada yer almıştır ve haber değeri vardır” dedi. Kılınç, savunmasının devamında, şunları söyledi: “Herhangi bir iz, emare de bulunmamaktadır haberde. Yaptığım gazetecilik faaliyeti gizli, gizemli gibi yansıtılmıştır. Bu fotoğraflar gizlice çekilmemiştir. Akhisar Belediyesi’nden temin edilmiştir. Benim yaptığım iş sadece gazeteciliktir. Şehidin Manisa’da resmi törensiz defnedilmesini haber yaptım. Haberde yayınlanan fotoğrafta MİT personelinin olduğunu bilmiyordum. Bilmem de mümkün değildir. Bu fotoğrafta MİT’çiler de var diyen ben değilim, savcılık. 20 yıllık gazeteciyim. Suç işleme niyet ve kastım yoktur. Tahliye ve beraat talep ediyorum.”

12.15: Oda TV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasında şunları söyledi: “Somut gerçeği beş maddede özetlemeliyim: Şehit cenazesi haberi yayınlayarak suç işlediğim söyleniyor. Biz Libya’ya TSK ve MİT mensuplarının gittiğini, Libya’da şehitlerimiz olduğunu, şehitlerimiz arasında MİT mensuplarının da olduğunu, şehit olmalarının nasıl gerçekleştiğini, şehitlerin açık kimliklerini/ fotoğraflarını/ memleketlerini/ mezarlarının nerede olduğunu, hangi görevlerde ne kadar süre çalıştıklarını ve ailelerinin kimlik bilgilerini sırasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, Muhtar Cemali Merter, onlarca sosyal medya hesabı, Milletvekili Ümit Özdağ ve onlarca haber sitesi ile gazeteden öğrendik. Özetle şehit MİT mensubuna dair fotoğraflar ve bilgiler, Oda TVden çok önce açıklandı, yayınlandı ve yayıldı. Yani bizim yayınladığımız haberde şehit MİT mensubuna dair bize özel hiçbir yeni olgu yok. Bu gerçeğe rağmen biz hem şehidin ailesini hem de MİT Kanunu’nu düşünerek ekstra bir hassasiyet gösterdik. Ve daha önce ifşa olmasına rağmen, şehidin soyismini, ailesinin isimleri ile soyisimlerini, cenazenin kaldırıldığı köyün adını yayınlamadık. İddia makamı da bu yadsınamaz gerçeğin farkında olarak, bizi asıl şehit cenazesinden bir kareyle suçladı. Gizli çekilmediği ortaya çıkan, şehidin tabutunun taşınma karesinde MİT mensuplarının da olduğunu iddia ettiler. Ve biz, ilgili bir adet fotoğrafta MİT mensubu olduğu iddiasını ilk kez iddianameden öğrendik. Yani ifşayı savcılar yaptı. Ki Oda TV’nin haberinde; o fotoğrafta kaymakam, siyasi parti temsilcileri ve vatandaşların olduğu yazıyordu. Sözün özü, yazmadığımız hatta ima dahi etmediğimiz bir şeyle suçlanıyoruz. Nihayetinde basit denklem şu: Hülya Kılınç ya da şehidimiz Manisalı olmasaydı bu haber yapılmayacaktı. Diğer MİT mensubunun cenaze haberinin Oda TV’de olmaması da bunun kanıtı. Bu ayrıca, savcıların iddia ettiğinin aksine bizim MİT mensubu ifşa etmek gibi bir planımız ve kastımız olmadığının da delilidir. Sadece gazetecilik saikiyle hareket ettik. Sayın Başkan, Değerli Üyeler, tüm bunları, yani işlenen bir suçun olmadığını, şüphe bırakmayacak bir şekilde ilk duruşmada ayrıntılarıyla anlattım. Ancak “Kuvvetli suçsuzluk şüphesi” varken aksi yönde karar verdiniz ve tutukluluğuma devam ettirdiniz. Hem de nasıl? Tutukluluğa devam gerekçelerinden biri de tanık beyanı. Adını koyalım; Cemali Merter’in beyanı. Yani şehidin naaşının ne zaman ve nereden kalkacağını hem şehidin hem de babasının açık adıyla, yetmeyip şehidin fotoğrafıyla ilk kez internette ifşa eden, bunu yaparken herkesi de cenazeye davet eden köy muhtarının beyanı… Yani tanık bize “suç” olarak isnat edileni burada yeniden yaptı, gitti. Ve iddia makamı “siz ne yapıyorsunuz” bile diyemedi. Ve ben o dinlendikten sonra, yani MİT mensubunun kimliği, babasının kimliği, ailenin şu an nerede yaşadığı, ben saklarken burada gözümün içine bakarak bir kez daha deşifre edildikten sonra, “tanık beyanı” gerekçesiyle tekrar tecride gönderildim. Şimdi soruyorum; nedir bu “tanık beyanı?” Eğer suçsa dedikleri, ki iddia makamı öyle diyor, tanığın suçunun diyeti bana mı ödetiliyor? Ben onun yerine mi hapis yatıyorum? Eğer öyle değilse, yani bu dedikleri suç değilse, ben kesinlikle başka bir şeyden dolayı tutukluyum.”

12.50: Tutuklu gazeteci Murat Ağırel, esasa ilişkin mütalaaya karşı savunmasını şöyle yaptı: “Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde bu yıl 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer aldı. Ülke olarak basın ve ifade özgürlüğünde geldiğimiz nokta budur. Sebebi bir tweetten yahut yaptığı bir haberden dolayı 6 aydır haksız yere tutulan gazetecilerdir. Siyasal iktidarın kin ve öfke seli, mahkeme salonlarında sağduyuyu yok etmiş, vicdanları yaralamıştır. Böylece adalet duygusu kaybolmuş, yerini güdümlü hukuk, peşin yargı ve siyasal kine bırakmıştır. Savcılık makamının mahkemenize sunduğu iddianame de bu yükümlülüğün belgesidir. Ben iddianameyi alıp defalarca okudum, mütalaayı da okudum ve her seferinde iddianameyi bir kıssa ile özdeşleştirdim. Bir gün cahil hocanın biri kalabalığa, Hz Yusuf’u “O hangi evliyaydı ki bacıları onu bir göle attı da anası gelip kurtardı” diye sormuş. Bilge bir adam da “Hangi yanlışını düzelteyim birader? Bir kere evliya değil peygamber, bacıları değil erkek kardeşleri, göle değil kuyuya attılar, anası değil kervancılar kurtardı” der. Maalesef iddianamedeki durum tam da bu kıssadaki gibidir. Hakkımdaki suçlama bütünüyle yanlış, delilsiz, mesnetsiz bir suçlama ve niyettir. Bu nedenden dolayı da ilk celsedeki savunmamda iddianameye “Niyetname” demiştim. Mütalaanın da ondan farklı olmadığını gördüm. İddianameler, niyet metinleri olmamalıdır. Kıssadaki gibi yanlışlar ve safsatalar üzerine bina edilmemelidir. İddianameler hakikate dayanan, delillerle güçlendirilmiş metinlerdir. Savcılık makamı sanığın lehine olan bilgi ve gerçekleri saklamaz, belgeleri tahrif etmez. Savcılık makamı tarafsız değildir, fakat hakkaniyeti ve doğruluğu prensip edinmelidir. Ayrıca yasa gereği sadece aleyhime olan değil, lehime olan delilleri de toplamak zorundadır. İlk celsede yaptığım savunmamda; önemli, önemsiz hiçbir şeyi saklayıp gizlemeden, değiştirmeden gerçekleri tane tane anlattım, belgeleri de heyetinize sundum. Özellikle burada kendimi değil gazeteciliği savundum. Her koşulda da savunmaya devam edeceğim. Ben gazeteciyim! Ama bana bugün gazetecilik dışında hangi mesleği yapmak istersin diye sorsalar; herhalde “bu davanın savcısı” olmak isterim derdim. Bakın savcılık demiyorum… Bugün, burada huzurunuzda yargılandığım “davanın savcısı” olmak istiyorum derdim. Değerli meslektaşım, cezaevi ve dava arkadaşım Barış Terkoğlu, ilk celsede yaptığı savunmada, “Bu davanın ille de bir yerinde olacaksam, savcısı değil sanığı olmayı tercih ederim” demişti. Bunu da tüm mantık etkisi ve zamanın yaşananlara dair vereceği “olumsuz hükmü” göz önüne alarak söylediğini düşünüyorum. Ama ben aksi düşüncedeyim. Ben bu davanın savcısı olmalıyım. Yapılan yanlışı düzeltmek, adaleti tesis etmek, gazeteciliği ayağa kaldırmak, düzenin değil toplumun menfaati için çabalamak adına bunu yapmalıyım. Bu benim karakterim, bu benim ideolojim, bu benim topluma olan borcumdur. Sayın Başkan, Sayın Heyet, İlk celsede yaptığım savunmamı hatırlatmak adına; çok kısa kronolojik silsileyi tekrar anlatmalıyım ki mütalaaya yanıt vermiş olmayım. 18 Şubat: Libya’ya giden gemimiz, darbeci Hafter güçleri tarafından vuruldu. Vurulma anına ait videolar, bir generalimiz ve beş askerimizin şehit olduğu iddiaları yerel ve yabancı medyada, sosyal medyada paylaşıldı.Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın konu hakkında açıklama yaptı. 19 Şubat: “1993’lüler Derneği” devre arkadaşları O. A.’nın şehit olduğunu ve törensiz bir şekilde defnedildiğini açıkladı. 19 Şubat: Aynı gün Abdullah Ağar, yüz binlerce takipçisinin olduğu sosyal medya hesabından büyük harflerle vurgulama yaparak, “vatan kimi zaman bilinen, kimi zaman da BİLİNMEYEN KAHRAMANLARIYLA” yükselir mesajını ve şehidimizin fotoğrafını paylaştı. 19 Şubat: Yine aynı gün şehidimizin defnedildiği yerin muhtarı Cemali Merter, şehidimiz S. C.’nin adı soyadı, baba adı, adresi ve fotoğraflarını sosyal medya hesabından paylaştı. Paylaşımın devamında iki şehidimizin yer aldığı, benim de paylaşımımda kullandığım fotoğrafları doğum ölüm yılları ile birlikte kullandı ve paylaştı. 19 Şubat: Aynı gün içinde şehit O. A için Manisa’da cenaze töreni düzenlendi. Cenazeye milletvekilleri, Belediye Başkanı, kamu kurum ve kuruluşu yöneticileri ve yüzlerce vatandaş katıldı. Cenazeye MİT Teşkilat Başkanı yazılı çelenk gönderdi. Fotoğraflar çekildi, cenazeden canlı yayın yapıldı. 19 Şubat: Devamında “Bize Emanet” adlı site ve sosyal medya hesaplarından şehitlerimizin adı, soyadı ve fotoğrafları yayımlandı. 20-21 Şubat: Milyonlarca takipçisi olan “Bordo Bereliler”, “T.C Türk Özel Kuvvetleri” adlı hesaplardan şehitlerimizin fotoğrafları, adları ve soyadları paylaşıldı. Yüz binlerce kişi bu paylaşımları beğendi ve paylaştı. 22 Şubat: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir otoyol açılışında; “Libya’da birkaç tane şehidimiz” var açıklamasını yaptı. 22 Şubat: Yine aynı gün on binlerce kişi; “şehitler kim”, “birkaç tane”, “törensiz şehit gömülmesi” gibi başlıklarla tepki ve rahmet içerikli paylaşımlar yaptı. 22 Şubat: Devam eden saatlerde Cumhurbaşkanı açıklamasından sonra Yeniçağ Gazetesi internet haber sitesinde Batuhan Çolak tarafından Libya’daki şehitler haberi paylaşıldı. İddianamede ve eklerinde bunları gördünüz mü? Hayır, çünkü biz sunduk bunları. Sulh ceza hakimliğine sunduk. O hakim de baktı, gördü ve beni serbest bıraktı. Savcıya göre ‘case officer’ diyerek ifşa etmişim, Libya’daki faaliyetleri deşifre etmişim. Siz buna inanıyorsanız ben bir şey diyemem, ama buradaki vicdanları siz inandıramazsınız. Mahkeme heyetiniz 24 Haziran’da tutukluluğumun devamına karar verdi. Gerekçe olarak da tanık beyanları, delillerin karartılma ihtimali, kaçma şüphesi belirtildi. Mahkemenizin değerli heyetine soruyorum. Benim hakkımda; paylaştığım tweet mesajı dışında var olan ve bizlerin bilmediği deliller nelerdir? Tek delil tweet mesajı ise ben bunu da kabul etmişken neyi nasıl karartacağım. Hakkımdaki tanık kimdir? Kaçma şüphesi dediniz. Ben iki kere kendi isteğimle adliyeye geldim.”

13.40: Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, esasa ilişkin mütalaaya karşı savunmasını şöyle yaptı: “Biliyorum, hakkımda karar vereceksiniz. Beni doğrudan ilgilendirse de affedin ama merak etmiyorum. Hatta sonucu yine beni ilgilendirse de önemsemiyorum. Çünkü seçilmiş sanıklar için yaratılmış böyle davaların bir özelliği var. Daha soruşturma bile açılmadan hakkınızda hüküm veriyorlar. Gözaltına bile alınmadan cezanız kesiliyor. Savcılar iddianame hazırlamak için gösterecekleri çabayı yandaşlarına evrak sızdırmaya harcadıkları için, duruşmaya çıkmadan iddia tüketiliyor. Haberlerin savcı bilgisayarında mı yoksa iddianamelerin bazı gazetelerde mi yazıldığını bilmediğimiz bu davada, özür dilerim ama hüküm anına bir şey bırakmadılar. Öte yandan insan kendisine verilmiş ömrü kendi eylemleriyle dolduruyorsa asıl olan kendi yazdığı hükümdür. Bugün yargılandığımız dava da bir uslandırma davasıdır. Benim için bu nedenle de hükümsüzdür. Sayın Başkan, Sayın Üyeler; Bir karar vereceksiniz. Ne olduğunu bilmiyorum. Dediğim gibi merak da etmiyorum. Fakat bir beklentim var. ararınızda 19 Şubat’tan 3 Mart’taki Odatv haberine kadar binlerce paylaşım, onlarca haber yapıldığı halde neden sadece iki haber, iki mesajın seçilip bu davadaki sekiz kişinin sanık yapıldığının yanıtı olsun. Kararınızda 19 Şubat’tan 3 Mart’a kadar gerek Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarıyla, gerek Meclis’te yapılan basın toplantısıyla, sağır sultanın bile duyduğu Facebook-Twitter paylaşımlarıyla, Afrika medyasında bile haber olacak kadar aleni hale gelen bir bilginin nasıl gizli sayıldığının yanıtı olsun. Kararınızda yüzlerce insanın katıldığı, protokolün poz verdiği, MİT Başkanı’nın çelenk gönderdiği, milletvekilinin de belediye başkanının da saf tuttuğu bir cenazenin nasıl sır görüldüğünün yanıtı olsun. Kararınızda 19 Şubattan 3 Mart’a kadar hiçbir habere ya da paylaşıma erişim engeli bile istemeyen savcıların, 3 Mart gecesi bir anda harekete geçip sabahı bile bekleyemeden polisleri yataktan kaldırıp beni telefonla gözaltına aldırmalarının sebebi olsun. Kararınızda kendi yazdıkları iddianamelerde bile MİT mensuplarının kimliğini açıkça yazan savcıların bir anda MİT Kanununu fark etmesinin sırrı olsun. Kararınızda gizli diyerek avukatların bile uzak tutulduğu dosyadan savcıların yandaşlarına nasıl bilgi sızdırdıklarının yanıtı olsun. Kendim için de bir şey söyleyeyim. Kararınızda “Odatv Haber Müdürü” olmanın suçlu olmak için yeterli sayılmasının yanıtı olsun. Sayın Hakimler; Bir birkaç satırlık habere, bir de ona düşmanca bir cevap olan soruşturmaya, iddianameye, mütalaaya bakıyorum. Altı insanı aylarca tecrit altında tutan özel infaz sistemine bakıyorum. Gece yarısı yapılan bize özel kanun düzenlemesine bakıyorum. Bu davanın suçu bulan değil, suçu üreten bir dava olduğunu görüyorum. Bu dava kanunların kötüye kullanımıdır. Varlığı suçtur. Kanunun adalet ile karşı karşıya getirilmesidir. Söyledim… Biz gazeteciler gerektiğinde “Pro jure contra legem”, “adalet için kanunlara karşı” deriz. Kanunlarla çamurlaştırılan bu bataklıkta, nefes almak için dışarda tuttuğumuz başımızın üstünde adaleti taşıyoruz. Anlattıklarımız var anlatmadıklarımız var. Söylediklerimiz var, yarına bıraktığımız sözlerimiz var. Hatırladıklarımız var, aklımızdan çıkarmamak üzere tuttuklarımız var. Emin olun, bu soruşturmanın başından sonuna kadar yaşanmış tüm “olağanüstülükler”in bizde yanıtları var. Bir gün açıkça konuşulduğunda eminim ki utanan biz olmayacağız. Sayın Başkan, Sayın Üyeler; Bu mahkemede doğal olarak siz yukarıda biz aşağıdayız. Aklımı bu salonun dışına çıkararak, aynı ülkenin sizinle eşit bir yurttaşı olarak sesleniyorum. Kumpas davalarına bakan hakim,savcı,polislerin herkesçe bilinen iftar buluşmasının fotoğraflarını haberleştirdiğim 2009 yılından bugüne,tam 11 yıldır,çeşitli bahanelerle ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyorum. “Hapis yattım çıktım, yine yattım çıktım, yine yatar yine çıkarım. Kendim için değil, ülkem için, adalet için tek dileğim; kararınız başından sonuna suç olan bu soruşturmanın, bu iddianamenin, bu davanın, bu mütalaanın devamı olmasın. Bırakın bu suç, bu kağıttan kuleyi kuranların üstüne devrilsin.”

14.30: Gazeteci Ferhat Çelik, savcılık mütalaasına karşı savunmasını şu sözlerle yaptı: “Tutuklandığımız günleri biraz hatırlatmayı önemli buluyorum. İdlib’de müttefik denilen Rusya’nın havadan bombalaması sonucu 33 Türk askeri yaşamını yitirmişti. İnanılmaz militarist bir söylem tutturulmuş, bu koroya katılmayan veya eleştiren medya organları ise açık hedef haline getirilmişti. Hükümete yakın kalemşörlerin hedef göstermesiyle tutuklandık. Bizim yaptığımız haberde bir suç çıkarılamaz, zorlasak bile bizden casus çıkmaz. Önceki duruşmada da söylemiştim. Biz Yeni Yaşam gazetesi olarak bu haberi Yeni Çağ gazetesi ve yazarlarından alan T24 internet sitesinden derleyip kullandık. Bu kurumları hedef göstermiyorum, çünkü bu bir haberdir. Onlar yargılanmıyorsa biz de yargılanmamalıydık. Haberin içinde zaten hangi kaynaklardan temin edildiği açıkça yazılıyor. Kaldı ki internet yoluyla ya da başka bir şekilde kamuoyuna açıklanan bir bilginin daha sonra yazılı basında yer alması özel bir suç oluşturamaz. Yayıncılıkta oldukça sıradan kabul edebileceğimiz bir faaliyettir bu. Senin ulaşamadığın bilgilere başka gazeteciler ulaşabilir, sen de gündemden geri kalmamak adına kaynak göstererek bu haberlere sayfanda veya internet sitende yer verebilirsin. Her şeyi bir kenara bırakıp, bu haberin ilk kez bizde yayınlandığı savı üzerinden gidelim. Peki haberlerimizin neresinde yaşamını yitirenlerin MİT mensubu olduğu yazıyor? Adı geçen personellerin önlerine eklenen sıfatlar, açık biçimde bu kişilerin asker olduğu varsayımına dayanıyor. MİT Kanunu’nda buna dair çok açık bir tanımlama var. Kanun diyor ki; Bir MİT personelinin kimlik bilgilerinin veya fotoğrafının bu niteliğini bilmeksizin veya eylemlerine yansıtmaksızın yayımlanması, yayılması veya açıklanması suç oluşturmayacaktır. Biz de gazete olarak bu iddiaları haberleştirdik. Hiçbir biçimde MİT personelini ifşa etmek gibi bir kastımız yoktu. Kaldı ki mütalaada da iddianamedekine benzer bir yorumda bulunulmuştur. Bu yorum da tıpkı MİT Kanunu’ndaki ifade gibi biz Yeni Yaşam gazetesindeki haberimizin lehinedir. Evet gazeteci olmak insana bir dokunulmazlık zırhı giydirmez. Ancak bizim gazetemizde yer alan haber, tüm unsurlarıyla bir gazetecilik faaliyetidir. Bu kadar “büyük bir suç” işleyeceğiz ve MİT, Emniyet iki hafta sonra farkına varıp hakkımızda suç duyurusunda bulunacak. Kokteyl bir dosya oluşturulup toptan cezalandırılmak isteniyor, vahim bir suç işleyen organize bir yapmışız gibi lanse ediliyoruz. Günlerce konuşsak da söyleyeceklerimiz hep birbirinin tekrarı olacak. İki satır haber üzerinden 19 yıla kadar hapsimiz isteniyor. Bu bile başlı başına içine düştüğümüz durumun vahametini özetlemeye yeter de artar.”

15.30: Barış Pehlivan’ın avukatı Serkan Günel söz alarak şunları söyledi: “Mütalaa, iddianamenin kötü bir kopyası. Bu mütalaaya başka bir gözle bakmak istiyorum. 1. sayfada Anayasa’nın 26. maddesindeki düşünceyi açıklama özgürlüğünden ve bu hakkın sınırlandırılmasının koşullarından bahsediyor. Bu davada ifade ve basın özgürlüğü demokratik bir toplumun kat ve kat üstünde oranda sınırlandırılmıştır. MİT Kanunu’nun 27. maddesinin 3. fıkrası görevde olan MİT görevlilerini ve ailelerini koruyan bir hükümdür. Şehit olan veya artık görevde olmayan bir MİT mensubunun bu maddeden korunabilir olması mümkün değildir. İfşanın Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığı gizli bir bilginin açıklanmasıdır. Bu bilgi iddianameye göre ilk açıklandığı tarih olan 20 Şubat’tan çok daha önce yer aldığı için ortada artık ifşa edilmiş bir bilgi yoktur. Önceki ifşaları mütalaa kabul ediyor. Ancak biz bunun aksine Murat Ağırel’in açıklamasından çok daha önce açıklandığını söylüyoruz. Geriye sadece MİT görevlilerinin fotoğrafla ifşa edildiği kalıyor. Ancak sanıklar bu kişilerin MİT personeli olduğunu iddianameyle öğrendik dedi. Aslında mütalaanın satır aralarına baktığımızda beraat talebini görüyoruz ancak iddianamenin hukuksuzluklarını devam ettiren kötü bir kopyasıdır. Eski bir istihbaratçı olan Hanefi Avcı’nın mütalaasını da dosyaya sunmuştuk. Mütalaada “Ortada bir istihbarat faaliyeti değil, askeri bir faaliyet olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde açık olarak gözükmektedir” demişti. Bizim davamızın özü iki şeye odaklanmalıdır: İfşanın ifşası mümkün müdür? Bunu hem sanıklar hem avukatlar anlattı. Mümkün değildir. 2- Şehit MİT mensubu bu kanunla korunabilir mi? Özellikle ikincisi hakkında kafamız net değildi. Bununla ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Edirnekapı’daki şehitlikte başlarında şehit MİT görevlisi yazılı mezar taşları var. Devletimiz bile bunu gizlememiştir. Bu davanın tek ciddi yanı tutukluluktur. Barış Pehlivan 9 yıl önce de tutukluydu. Bu süreçte kendisi de 9 gün bile daha tutuklu kalmak istemeyecek. COVİD-19 ortamında 6 ayı geçen tutukluluk süresi var. Bu insan hakkı ihlalidir. Beklentimiz beraattır, bir yanlışa düşülüp ceza bile verilmeye çalışılsa bile bu davada MİT kanunundan verilecektir. Onun da alt sınırı 6 yıldır. Onun da yatar süresi kalmamıştır. Müvekkilimin tahliyesi gerekmektedir.”

15.50: Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in avukatı Celal Ülgen şunları söyledi: “MİT görevlileri görev yaptıkları sırada kendi isimlerini kullanmazlar. Biz bunu Ergenekon davasında da gördük. MİT mensubunun ismini ifşa etmek için ‘siz şurada görev yapan isimli kişisiniz’ derseniz o zaman deşifre etmiş olursunuz. Onun dışında deşifre etmek söz konusu değil. Niyet gerçekten Oda TV‘ye operasyon çekmekse ona diyecek bir şeyim yok ancak Hülya Kılınç karşılaştığı bir haberden özgün bir haber çıkarmak istemiştir. Basına yansıyan MİT görevlilerinin cenaze törenleriyle ilgili haberlere bir soruşturma başlatılmadıysa Hülya Kılınç neden tutuklu ve yargılanıyor? Esas hakkındaki mütalaayı sunan iddia makamı iddianamede belirtilen ne varsa mütalaaya onu almış. Mütalaa, ‘Her sanık için öyle şeyler yaratmalıyım ki hepsi için bir ilk bulmalıyım’ diye uğraşmış.” 

Mahkeme kararını verdi 

Altı aydır tutuklu bulunan gazeteciler Hülya Kılınç, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’in tahliyesine karar verildi.

Murat Ağırel, Aydın Keser, Ferhat Çelik, Hülya Kılınç, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Eren Ekinci “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklama” suçlamasından beraat etti.

Barış Terkoğlu ve Eren Ekinci MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini ifşa etme suçundan beraat etti. Aydın Keser, Ferhat Çelik, Murat Ağırel istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek suçundan 4 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in aynı zamanda adli kontrol uygulamaları kaldırıldı. Erk Acarer’in dosyası ise ayrıldı.

Tahliye edildiler

Libya’da şehit düşen MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin haber yaptıkları için yargılanan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Manisa muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel tahliye oldu.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER