Trump’ın yerinde olmak…
ABD devasa bir ülke.
Gücü büyük, derdi de.
Yetmezmiş gibi dünyanın yükü de üzerimde.
Fakat en çok şu COVİD belası zorluyor beni.
Şerefsiz virüs geldi, girdi içime.
Nefes almakta zorlanıyorum.
İki adım atınca yoruluyorum.
Çok korkuyorum.
Kim inanır bana, bilmiyorum ama yine de “Covid19’dan korkmayın ve hayatınıza hakim olmasına izin vermeyin” demek zorundayım.
Maskemi mitolojik bir kahraman edasıyla çıkarıp, “Kendimi gerçekten iyi hissediyorum” hatta “20 yıl öncesine göre daha iyi hissediyorum” demek zorundayım.
Oysa ülkenin hali de toz duman.
Vaka sayısı 8 milyona yaklaşıyor.
Virüsten ölenler 215 bini geçti.
Sayıları az göstermek gibi bir şansım yok.
Her yer emir ve komutam altında değil ki?!
Çare yok.
Virüsün hayatıma hakim olmasına izin vermeyeceğim.
Ölen ölür, kalan sağlar benimdir.
Çünkü bir lider böyle davranmak zorunda.
Kan içse bile “kızılcık şerbeti içtim” demek zorunda.
Of.
Yapmak zorunda olduğum o kadar çok şey var ki aslında.
Bir yandan Melania’yı idare et, diğer yandan Nancy Pelosi şirretinin vıdı vıdı ötmesine katlan. Ah Hope Hicks, virüsü de sen bulaştırdın bana, alacağın olsun!
Anlayacağınız, kadınlar başıma bela.
Beyaz Saray’ı seviyorum. Adam bulup, adam kovmaktan dört yılın nasıl geçtiğini anlamadım.
Tam alıştım, ısındım derken; seçim geldi, dayandı kapıya.
3 Kasım’a ne kaldı şunun şurasında?!
Virüsü kaptığım duyulunca, Joe 10 puan fark atmaz mı? Kim ister hasta başkanı…
Tekrar öne geçmenin, bir yolunu bulmalıyım.
En iyi yol, tecrübeyle sabit; savaş açmak.
İyi de, kime?
Nereye, nasıl savaş açılır 27 günde?
Çare yok.
Getirin ulan şu çantayı!!!
Takma adı “nükleer futbol topu” (nuclear football) olan bu omuz çantasının içinde “bisküvi” olarak tanımlanan, 3 inç (7,3 santimetre) ile 5 inç (13 santimetre) boyutlarında bir dijital yazılım var ve stratejik bir nükleer saldırı için fırlatma kodlarını taşımakta.