A3 Haber

İşçilerin “Yedinci ayında Covid-19” konulu basın açıklamasına polis saldırdı: İşte o raporun tamamı…

İşçilerin “Yedinci ayında Covid-19” konulu basın açıklamasına polis saldırdı: İşte o raporun tamamı…

İşçilerin “Yedinci ayında Covid-19” konulu basın açıklamasına polis saldırdı: İşte o raporun tamamı…
Ekim 14
15:12 2020

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin Ankara İbni Sina Hastanesi önünde “Yedinci ayında Covid-19” raporunu kamuoyuyla paylaşmak için düzenlediği basın açıklamasına polis saldırdı. Sekiz kişi gözaltına alındı. İşte, açıklanmasına izin verilmeyen o raporun tamamı…

A3 Haber Merkezi | Ankara İSİG Meclisi, bugün öğle saatlerinde anayasal bir hak olan basın açıklaması hakkını kullanmak üzere İbni Sina Hastanesi önünde toplandı. “Yedinci ayında Covid-19” başlıklı raporun kamuoyuna duyurulması amacıyla düzenlenen basın açıklamasına polis saldırdı. İSİG Meclisi üyelerini karga tulumba gözaltına alan polis, basın açıklamasına izin vermedi, sekiz kişi gözaltına alındı.

İSİG Meclisi’nden yapılan açıklamada, “Türkiye’de çarklar dönüyor, işçiler ölüyor demeye ve bir hak olan basın açıklaması yapmaya verilen cevap budur. Arkadaşlarımız serbest bırakılsın” denildi.

Polis, gazeteci Demet Aran’a da saldırdı

Polisin İSİG Meclisi üyelerine saldırısını görüntüleyen gazeteci Demet Aran da, polisler tarafından saldırıya uğradı. Polis, Demet Aran’a ters kelepçe taktı, Aran’ın başını gözaltı aracına dayadı. Demet Aran’ın uğradığı polis saldırısı kameralara şöyle yansıdı:

Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden yapılan açıklamada, “Gazeteci Demet Aran, İSİG Meclisi’nin İbn-i Sina Hastanesi önünde yaptığı basın açıklamasını takip ederken, habere erişimini engellemek amacıyla polis tarafından şiddet kullanılarak gözaltına alınmaya çalışıldı. Aran, basın kartını göstermesinin ardından bırakıldı” denildi.

Kamuoyuna duyurulması istenmeyen açıklamanın tamamı şöyle:

“Çarklar dönsün anlayışıyla işçileri sürü bağışıklığına iten politikalar”

  • Covid-19 salgını Türkiye’de 7. ayını doldurdu. İSİG Meclisi olarak salgının ilk günlerinden bu yana ısrarla ifade ettiğimiz gibi bu sürede izlenen politikalarla salgın adım adım bir işçi sınıfı hastalığına dönüştürüldü. Salgının 7 aylık sürecinde sermayeyi koruyan, üretimin her ne olursa olsun devamlılığına dayanan “çarklar dönsün” anlayışı ile işçi sınıfını sürü bağışıklığına iten politikalar, virüsün işyerlerinde ve işçilerin yaşam alanlarında hızla yayılmasına sebep oldu.
  • Salgının 7 ayı dolmuşken, bugün salgın sürecinde alınması gereken önlemlerin bireysel önlemlere indirgendiği ve “evde kal”, “sosyal mesafe”, “kendi OHAL’ini ilan etme” çağrısı gibi söylemlerin yaşamak için çalışmak zorunda olan ve evde kalamayacak olan milyonlarca işçiyi ve ailelerini kapsamadığı her geçen gün daha da fazla açığa çıkmaktadır. Emekçilerin aileleri ve emekliler de göz önüne alındığında bugüne kadar salgın sonucu ölenlerin ve hastalananların büyük bir çoğunluğunun işçi sınıfı olduğu gerçeği tüm çıplaklığı ile ortadadır.

“Salgın, iktidar ve patronlar tarafından fırsata çevrildi”

  • Salgının yayılmasının önüne geçilmek için bir kontrol planı yapılmadı, kaynaklar zorunlu malları üretmeye ve halkı salgından korumaya ayrılmadı. Tam tersine, sermaye teşvikleri, vergi indirimi, KDV indirimi, borç indirimi, kredi borçlarının ertelenmesi, vergi ödemelerinin ertelenmesiyle kaynaklar patronlar için harcanmış oldu ve sermayenin özellikle 2000’li yıllardan beri talep ettiği esnek çalışma biçimlerine ortam hazırlandı. Bu haliyle salgın, gerek siyasi iktidar gerekse patronlar tarafından “fırsat”a çevrildi.
  • Özellikle salgının ilk günlerinde, üretimin/hizmetin durması veya yavaşlaması bahane edilerek pek çok işçinin işten çıkarılmasıyla başlayan süreç aşırı ve esnek çalışma, iş yükünün artması, ücretsiz izne zorlama, ücretleri geciktirme gibi uygulamalarla sürdürülüyor.
  • Yine bu dönemde işveren örgütleri esnek ve kuralsız çalışma ile işsizlik fonunu daha çok yağmalamaya dönük taleplerini daha yüksek sesle duyurdu. İşsizliğin koz olarak kullanıldığı işyerlerinde üretim baskısı ve kötü çalışma koşulları devam ederken ya salgına dair hiçbir önlem alınmadı ya da işçileri korumaya yetmeyecek göstermelik önlemler alındı. Pek çok işyerinde işçiler kendi imkanları ile kişisel koruyucu ekipman tedarik ederek sağlıklarını korumaya çalıştı. Henüz ilk dalga atlatılmamışken başlatılan normalleşme süreci ile emekçiler çok daha kuralsız ve kötü koşullarda çalışmaya zorlandı ve vaka sayıları işyerlerinde hızla arttı.
  • Bu süreçte, başta sağlık emekçileri olmak üzere, virüsün bulaşması sonucunda maruz kalınan Covid19, iş kazası sonucu gelişen ölümcül seyirli mesleki bulaşıcı hastalık, ölüm halinde ise de iş cinayeti olarak değerlendirilmesi gerekirken, Sosyal Güvenlik Kurumu, Covid-19’un “iş kazası/meslek hastalığı” tanımı dışında, sadece “hastalık” olarak provizyon alınmasını isteyen skandal bir genelgeye imza attı.
  • Emekçilerin sağlığını tehdit eden salgın koşullarında, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ertelenen maddeleri bir kez daha ertelenerek geniş bir kitle bir kez daha yasal korumanın dışında bırakıldı.

“MÜSİAD’ın salgın fırsatçılığı Vestel ve Dardanel gibi işyerlerinde hayata geçirildi”

  • İşyerlerinde kuralsız ve despotik bir emek rejiminin arttığı bugünlerde MÜSİAD tarafından dile getirilen “kapalı devre çalışma sistemi”, salgın fırsatçılığı ile Dardanel’de, Vestel’de fiilen hayata geçirildi.
  • Esnek ve kuralsız çalışma artarken işsizlik, borçluluk ve gelir adaletsizliği daha da arttı. Bunlara bağlı olarak emekçi intiharları da arttı.

“İlk yedi ayda 294 işçi çalışırken Covid-19’dan yaşamını yitirdi”

  • Tüm bu gerçekliğin bir sonucu olarak salgının ilk 7 ayında en az 294 emekçi Covid-19 sebebiyle yaşamını yitirdi. Pek çok işkolunda, kayıt dışı ve güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu alanda bilgi alma kaynaklarımızın azlığı ve ölenlerin kimlik bilgilerine ulaşmanın giderek güçleştiği düşünüldüğünde yaşamını yitiren emekçilerin sayısının bunun çok daha üzerinde olduğunu söylememiz gerekiyor.
  • Covid-19 sonucu yaşamını yitiren emekçilerden 105’i sağlık, 69’u ticaret/büro, 20’si belediye, 19’u tekstil, 14’ü metal, 14’ü güvenlik, 13’ü taşımacılık işkollarında çalışmaktaydı. Covid-19 sonucu ölümlerin daha çok 65 yaş üstü olarak belirtilmesine karşın ölen emekçilerin yaş ortalamasının 50’dir.
  • Sağlık emekçileri ise bu salgının fiziksel, psikolojik ve mesleki olarak en zor süreci yaşayan, en fazla hastalanan ve ölen kitlesi oldu. Sağlık emekçileri bu dönem yalnızca hastalarla yüksek yoğunlukta temas etmenin bir sonucu olarak değil, kötü çalışma koşullarının bir sonucu olarak da en çok ölümün yaşandığı işkolu olurken, bu süreçte 29 bin 865 sağlık çalışanı ise hastalığa yakalanmıştır.
  • Sağlık emekçileri, kader ve işin fıtratında olduğu için değil, yeteri kadar temin edilmeyen veya niteliksiz kişisel koruyucu ekipmanlar yüzünden, yaygın ve periyodik test ve taramaların yapılmaması yüzünden, hastanelerdeki plansız organizasyon ve uzun-yoğun çalışma süreleri yüzünden hastalanıyor ve ölüyor.

“Testi pozitif çıkanlara karantina uygulanmıyor, filyasyon çalışması yok denecek kadar az”

  • Sağlık emekçileri test uygulanmayarak bulaşın gizlenmesi, Covid-19 testi pozitif çıkanlara karantina uygulanmaması, filyasyon çalışmalarının uygulanmıyor denecek kadar az olması, hastalığı geçirenlerin apar topar çalışma yaşamına dönmeleri yüzünden hastalanıyor ve ölüyor.
  • Sağlık emekçileri ilkel şartlardaki yemekhane, soyunma ve dinlenme odası gibi ortak kullanım alanlarını kullanmak zorunda oldukları için, sağlık ürettiği için hijyenik olması gereken alanlarda hijyen koşulları sağlanmadan sağlık hizmeti üretmeyi sürdürdükleri için hastalanıyor ve ölüyor.
  • Sağlık emekçileri, artan iş yüküne rağmen yeni istihdam yapmak yerine hizmetin var olan işçilerle sürdürüldüğü aşırı, yoğun ve kuralsız çalışma yüzünden hastalanıyor ve ölüyor. Sağlık emekçileri ölümüne çalıştırılıyor ve öldürülüyor!
  • Sağlık emekçilerin fiziksel ve psikolojik olarak tükendiği bu süreçte kolektif ve bir bütün olan sağlık hizmetinde salgın süresinde yaşanan ayrımcılık da katmerleşmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ek ödemeler adaletli ve eşit yapılmamaktadır. Birçok sağlık kurumunda henüz ek ödemeler yatırılmamış, sağlık emekçileri pandemi sürecindeki yoğun ve tüketici çalışma koşullarında, normalde aldıkları ücretten bile daha azına mahkum edilmektedir.

“Covid-19 iş kazası olarak tanımlanmalı”

  • Biliyor ve talep ediyoruz ki, salgın süreci bir başka biçimde yönetilebilirdi. Salgın halkın da emekçilerin de bireysel çabalarıyla engellenemez. Salgın süresince emekçiler olarak başlıca taleplerimizi bir kez daha yineliyoruz:
    • Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanınmalıdır.
    • İşyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır.
    • Kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki işçiler bu süreçte idari-ücretli izne çıkarılmalıdır.
    • İşten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir.
    • Çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalıdır.
    • İşçilere ücretsiz-yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir.
    • Evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER