A3 Haber

Trump’tan sonra normale dönmeyi mi umuyorsunuz?

Trump’tan sonra normale dönmeyi mi umuyorsunuz?

Trump’tan sonra normale dönmeyi mi umuyorsunuz?
Kasım 09
13:08 2020

Yunan ekonomist ve siyasetçi, Çipras hükümetinde maliye bakanlığı da yapan Yanis Varoufakis, Biden’ın seçimleri kazanmasının ardından The Guardian’a bir analiz yazdı. Trump’nın nasıl kaybettiğini, Biden’ın neden kazandığını anlatan Varoufakis, “Evet Biden kazandı ama sosyal meziyetleri ya da Beyaz Saray’a normalliği geri getirme vaadi nedeniyle değil, onlara rağmen kazandı. 2016 yılında Trump’ı iktidara taşıyan rahatsızlık ortadan kaybolmadı” diyor. Bu analizi Ayşen Tekşen’in çevirisiyle paylaşıyoruz…

2016 yılında Trump’ı iktidara taşıyan rahatsızlık ortadan kaybolmadı. Bu rahatsızlık yokmuş gibi davranmak ancak yeni felaketler davet etmeye yarar.
Normallik ve Beyaz Saray’a kibarlığın geri gelmesi: Artık seçim kazanıldığına göre Joe Biden’ın pek çok elit destekçisinin beklentisi bu yönde. Ama geri kalanımız bu cılız hırsın ötesindeyiz. Trump’tan nefret eden seçmenler onun kaybetmesini kutluyor ama çoğunluk da normal ya da etik olarak kabul edilene geri dönüleceği için üzgün.

“Trump öfkeden yararlanıyor, nefreti silah haline getiriyor”

Trump Covid-19’a yakalandığında muhalifleri onun sempati oylarından yararlanabileceğinden korktu. Ama Trump seçmenlerin sempatisini isteyen normal bir başkan değil. Sempati duymuyor. Sempatiye bel bağlamadığı gibi ona ihtiyacı da yok. Trump öfkeden yararlanıyor, nefreti silah haline getiriyor ve 2008’de finans balonunun patlamasından sonra Amerikalıların büyük bölümünün yaşamakta olduğu dehşeti özenle besliyor. Kibar bir topluma ait kuralları küçümsemek ve müstehcenlik onun Amerikan toplumunun geniş bir kesimiyle bağlantı kurmada kullandığı araçlardı.

“Normalliğin parçalandığı yıl 2008”

2008’in önemi yalnızca krizin büyüklüğünden değil ama normalliğin kesin olarak parçalara ayrıldığı yıl olmasından kaynaklanıyordu. Savaş sonrası ilk sosyal sözleşme 1970’lerin başında bozularak orta sınıf gelirinde kalıcı durgunluğuna yol açtı. Onun yerini ise Amerikan orta sınıfına vaat edilen başka bir refah yolu aldı: yükselen ev fiyatları ve finansallaştırılmış emeklilik planları. Wall Street’in iskambil kağıdından evleri 2008’de yıkılınca, Amerika’nın çalışan sınıfıyla yöneticileri arasındaki bu sözleşme de yerle bir oldu.
2008 çöküşünden sonra büyük şirketler Wall Street’i tekrar ayağa kaldıran Merkez Bankası’nın sağladığı fonlamayı kendi hisselerini geri almak (ve doğal olarak, yöneticilerine prim vermek) için kullanıp hisse fiyatlarının gökyüzüne çıkmasını sağladılar. Bu arada kaliteli işler için reel sektöre hiç yatırım yapılmadı. Böylece, Amerikalıların büyük çoğunluğu, henüz ödenmemiş ipotek tutarından daha az değere sahip bir mülke sahip olma, evlerin geri alınması, emeklilik parası birikimlerinin erimesi ve düzenli işlerinin geçici ya da kısa süreli işe çevrilmesi durumlarıyla yüz yüze kaldılar –tüm bunlar servet ve gücün az sayıda insanın elinde toplanmasını izlerken gerçekleşti.

“Trump hayal kırıklığından yararlandı”

2016’da Amerikalıların büyük bölümü derin bir hayal kırıklığı içindeydi. Bir yandan, 2008’den beri toplumlarının maruz bırakıldığı kalıcı kemer sıkma durumunun neden olduğu özel bir ıstırap içinde yaşadılar. Ve diğer yandan, krize verilecek yanıtı belirleyen hükümetin egemen sınıfın kayıplarını toplumsallaştırmasını izlediler.
Donald Trump bu hayal kırıklığından yararlandı. Ve bunu da liberal muhaliflerini bu güne kadar dağınık durumda tutan taktiklerle yaptı. Demokratlar, Trump bir ezik olduğu ve bu nedenle başkanlığa uygun olmadığı için karşı çıktılar. Bu, yıllardır önemsiz ünlüleri yücelten bir medyanın şekillendirdiği bir toplumda işe yaramadı.
Trump karşıtları için daha da kötü olan şey ise onu yetersiz olarak resmetmenin kendi kalelerine gol atmak anlamına gelmesiydi: Donald J Trump sadece yetersiz değildir. George W Bush yetersizdi. Hayır, Trump bundan çok daha kötüsüdür. Trump büyük bir yetersizliği nadir bulunan bir yeterlilikle birleştirir. Bir yandan, derdini anlatmak için iki düzgün cümleyi bir araya getiremediği gibi milyonlarca Amerikalıyı Covid-19’dan korumayı da başaramamıştır. Ama öte yandan, oluşturulması onlarca yıl alan Nafta, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasını yırtıp atmıştır. Hiç vakit kaybetmeden onun yerine -en azından Amerikalı mavi yakalılar ve hatta artık eskisinden oldukça yüksek bir saat ücreti alan Meksikalı fabrika işçileri için- kesinlikle daha kötü olmayan bir diğerini koyması da ilginçtir.
Ayrıca, kavgacı duruşuna rağmen Trump yalnızca yeni savaşlar başlatmama sözünü yerine getirmekle kalmayıp Amerikan birliklerini, varlıklarının barışa ve hatta Amerika’nın ağırlığına elle tutulur faydası olmadan büyük felaketlere yol açtıkları, çeşitli yerlerden geri çekti.

“Trump basit bir yalancı değil, daha beteri”

Trump karşıtları sık sık onun bir yalancı olduğunu da söyledi. Ama Trump basit bir yalancı değil. Bill Clinton yalan söyledi. Bu konuda da Trump bir yalancıdan çok daha beteri. Bir yandan, hiçbir başkanın yapmayı kabul etmeyeceği şekilde can alıcı gerçekleri söylerken diğer yandan, en inanılmaz yalanları savurmak gibi bir yeteneği var. Örneğin, seçimi kazanmak için posta hizmetlerinin mali kaynaklarını kesmekle suçlandığında, Demokratların oy kullanmasını zorlaştırmak için USPS’in kaynaklarını kısıtladığını kabul ederek kendisini suçlayanların dengesini bozdu.
Trump’ın muhaliflerine karşı terbiyesizliği kabul edilemez olmakla birlikte, eski başkan yardımcısının kendi kampanyasını destekleyen Wall Street ve süper zenginlere sakladığı zarif lütuflarını Biden’ın kibarlığıyla birleştiren, kenarda kalmış Amerikalıları rahatlatmış bile vermiş olabilir. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Biden’ı evlerini ellerinden alan bankacıların kibar ajanı ve aynı zamanda bu bankacıları -kamunun parasıyla- batmaktan kurtaran bir yönetimin üyesi olarak görüyorlar.
Biden’ın birlik, saygı, hoşgörü ve yurttaşları bir araya getirmeyle ilgili düzgün, efendice konuşmalarını dinliyorlar ve “kalsın, teşekkürler. Beni bir deliğe tıkıştırarak zengin olanlarla birleşmek ya da onları hoş görmek istemiyorum” diye düşünüyorlar. Onlar açısından bakıldığında Trump’ın davranışları, kabalığının ve Amerika’nın önlenemez büyüklüğünü vurgulayıp durmasının bir birleşimi sayesinde kendini güçlü hisseden sıradan insanlarla dayanışmanın çirkin ama kabul gören bir dışavurumundan başka bir şey değil –derinlerde bir yerde, Amerika bir gün “yine büyük” olduğunda kendi geleceklerinin önemli ölçüde iyileşeceği hiç beklemeseler bile.
İlericilerin trajedisi ise Trump destekçilerinin tümüyle haksız olmamaları. Demokrat parti, Trump’ı Beyaz Saray’a yollayan acı, öfke ve aşağılanmışlıktan sorumlu olan güçlülere yönelik herhangi meydan okumayı engellemeye kararlı olduğunu defalarca gösterdi. Demokratlar çıkmaz ayın son çarşambasına kadar ırksal adaletten, kadınların yönetim görevlerinde yer alması gerektiğinden, LGBT haklarından vb. söz edebilir. Ama Bernie Sanders gibi politikacılar siyah Amerikalıları, kadınları, azınlıkları ve yoksulları toplumun çeperlerinde tutan güç yapılarına meydan okuduğunda bu tehdidi savuşturmak için hepsi yerinden fırlar.

“Biden-Harris’in arkasındaki zengin Demokratlar, yoksulların durumunu değiştiremeyecekler”

Trump destekçilerinin bunu bu kadar çok sözcükle dile getirmesi pek mümkün değildir. Ancak, liberal düzeni hor görmelerinin nedeni Biden-Harris’in arkasındaki zengin Demokratların yoksulların durumunu asla gerçek anlamda değiştirmeyeceklerini bilmeleridir. Servet ve gücün, onların çocuklarının güven fonunu ya da Wall Street’de yükselen varlık fiyatlarını tehdit eden şekilde yeniden dağıtımı yasaktır ve bu seçmenler de bu gerçeği gayet iyi bilirler.
Biden Yeşil Yeni Düzen dili konuşmak için çok çabalasa da bankacılardan bahsederken şunları söyleyen Franklin Roosvelt’inki gibi bir açıklama yapması hayal bile edilemez: “Benden nefret etme konusunda hemfikirler – ve nefretlerini aldım, kabul ettim.” ABD tarihindeki en büyük kurumsal güç birikimine karşı çıkma doğrultusunda bir hazırlığı yoksa, başkanların en sevimlisi bile ne sosyal adalet getirmeyi ne de iklim değişikliği riskini ciddi oranda azaltmayı başarabilir. Destekçileri “en azından Trump ikiyüzlü değildi” diyebilirler.

“Biden kazandı ama…”

Dolayısıyla, evet Biden kazandı. Bunun için sevinçliyiz. Ama sosyal meziyetleri ya da Beyaz Saray’a normalliği geri getirme vaadi nedeniyle değil, onlara rağmen kazandı. 2016 yılında Trump’ı iktidara taşıyan rahatsızlık ortadan kaybolmadı. Bu rahatsızlık yokmuş gibi davranmak ancak yeni felaketler davet etmeye yarar –Amerika ve dünyanın geri kalanı için.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER