A3 Haber

Slavoj Zizek: Trump’ın EN BÜYÜK İHANETİ popülizmi ifşa etmesi

Slavoj Zizek: Trump’ın EN BÜYÜK İHANETİ popülizmi ifşa etmesi

Slavoj Zizek: Trump’ın EN BÜYÜK İHANETİ popülizmi ifşa etmesi
Ocak 16
12:18 2021

Dünyaca ünlü sosyolog, kültür eleştirmeni ve felsefecisi, akademisyen Slavoj Zizek rt.com’da yayımlanan analizinde, 6 Ocak’ta ABD’de Kongre binasının basılması ve ardındaki gelişmeleri irdeledi. T.S. Eliot’un “En büyük günah/Doğru şeyi yanlış nedenlerle yapmaktır” tespitinin ışığındaki analizde, sahte demokrasinin maskesinin nasıl düştüğü ele alınıyor. Zizek’in analizini Ayşen Tekşen’in çevirisiyle sunuyoruz.

Görevden ayrılmak üzere olan ABD Başkanı Trump, iktidara sapkın bir biçimde yapışmakla yanlış nedenlerle doğru şeyi yapıyor. Demokratik olmayan seçim sisteminin ortadan kaldırılması gerekir ama onun aklındaki şey kendisini destekleyenlerin iyiliği değil.
Bölge yargıcı Vanessa Baraitser Birleşik Devletlerin Julian Assange’ın iadesi talebini reddettiğinde solcu ve liberal eleştirmenler bu kararı T.S. Eliot’ın Katedralde Cinayet’deki ünlü satırları bağlamında yorumladılar: “En büyük günah/Doğru şeyi yanlış nedenlerle yapmaktır.” Oyunda Becket, kendi “doğrusunun” (krala karşı çıkma ve kendini feda etme kararının) “yanlış bir nedenden” (bencil bir biçimde azizlik parıltısı arayışından) kaynaklandığından korkar. Hegel bu açmazı, eylemlerimizde önemli olanın kamusal içerik olduğu şeklinde yanıtlardı: Kahramanca bir fedakarlıkta bulunuyorsam, patolojik olabilecek özel güdülerden bağımsız olarak, önemli olan şey budur.
Ama Assange’ın ABD’ye iadesinin reddedilmesi farklı bir durumdur: Yapılacak en doğru şeyin bu olduğu kesindi ama kararın açıkça belirtilen nedenleri yanlıştı. Yargıç, ABD yetkililerinin Assange’ın faaliyetlerinin gazetecilik alanının dışında olduğu şeklindeki iddiasını bütünüyle onayladı ve kararını tamamen akıl sağlığı gerekçelerine dayandırarak şunları söyledi: “Genel izlenim, onun geleceği konusunda gerçekten kaygılı, depresif ve bazen de umutsuz biri olduğu şeklinde.” Ayrıca, Assange’ın yüksek zeka seviyesinin intihar etmeyi başarabileceği anlamına geldiğini de ekledi.
Böylece, akıl sağlığından dem vurmak adalet dağıtmanın bahanesi haline gelmiştir –yargıcın dolaylı ama net kamusal mesajı şudur: “Suçlamanın yanlış olduğunu biliyorum ama kabul etmeye hazır değilim, bu nedenle akıl sağlığına odaklanmayı tercih ediyorum.” (Ayrıca, mahkeme Assange’ın kefaletle serbest bırakılmasını da reddettiğinden, kendisini intihar umutsuzluğuna taşımış olan hücre hapsinde kalacak…) Assange’ın hayatı kurtulmuş olabilir ama davası -basın özgürlüğü, devlet suçlarını halka açıklama hakkı için mücadele- bir suç olarak kaldı. Bu, mahkemelerimizin insancıllığının gerçekte ne anlama geldiğini gösteren bir örnektir.

Ama tüm bunlar bilinen şeyler –yapmamız gereken ise T.S. Eliot’ın dizelerini yakın zamandan yaşanan diğer iki siyasi olaya uyarlamak. 6 Ocak’ta Washington’da yaşanan komedi -hâlâ böyle bir kanıta ihtiyacımız varsa- Assange’ın neden ABD’ye iade edilmemesi gerektiğinin nihai kanıtı değil mi? Bu, Hong Kong’dan kaçan muhalifleri Çin’e iade etmek gibi olurdu.

İlk olay: Trump, başkan Yardımcısı Mike Pence’e oyları onaylamaması için baskı yaptığında ondan yanlış nedenlerle doğru şeyi yapmasını da istedi: Evet, ABD seçim sistemi hileli ve çürümüş bir sistem; “derin devlet” tarafından organize ve kontrol edilen büyük bir aldatmaca. Trump’ın isteğinin sonuçları ilginçtir: Pence’in anayasada belirlenmiş olan görevine uygun davranmak yerine, Kongre’de Seçmen Kurulunun onayını erteleyebileceğini ya da engelleyebileceğini ileri sürdü.
Oylar sayıldıktan sonra, başkan yardımcısının sadece içeriği önceden belirlenmiş olan sonucu açıklaması açıklaması gerekiyordu –ama Trump, Pence’den fiili bir karar veriyormuş gibi davranmasını istedi… Trump’ın istediği şey bir devrim değil ama Pence’i anayasal düzen içinde davranmaya, yasanın ruhunu kastedilenden daha sıkı biçimde yorumlamaya zorlayarak günü kurtarmaya yönelik umutsuz bir çabaydı.

İkinci olay: Trump taraftarı protestocular 6 Ocakta hükümet binasını istila ettiğinde de yanlış nedenlerle doğru şeyi yaptılar. Protestocular popüler hoşnutsuzluğun doğrudan ifadesini imkansız kılmayı amaçlayan karmaşık düzeneğiyle ABD seçim sistemine karşı çıkmakta haklıydılar (bu, bizzat Kurucu Babalar tarafından açık olarak belirtilmiş bir şeydi.) Ama girişimleri faşist bir darbe değildi –iktidara gelmeden önce faşistler büyük sermayeyle bir anlaşma yaptı ama şimdi “İş hayatının önde gelenleri demokrasiyi korumak için Trump görevden alınmalı diyor.”

Bu durumda Trump göstericileri büyük sermayeye karşı kışkırttı mı? Pek sayılmaz: Yalnızca Trump’ın vergi planına karşı çıktığı için değil zenginlerin vergisinin yüzde 40 arttırılmasını açıkça desteklemesinin yanı sıra kamu parasıyla bankaları kurtarmanın “zenginler için sosyalizm” olduğunu ileri sürdüğü için Steve Bannon’ın Beyaz Saraydan atılmasını hatırlayın.
Trump’ın sıradan insanların çıkarını savunması Welles’in klasik filmindeki Yurttaş Kane gibidir –zengin bir banker onu fakir ayaktakımı adına konuşmakla suçladığında, evet diye yanıtlar; sıradan fakir insanların kendi adlarına konuşması gibi gerçek bir tehlikeyi önlemek için gazetesi onların adına konuşmaktadır.

Popülist görünümlü “bataklık” yaratığı

Yuval Kremnitzer’ın gösterdiği gibi, Trump sistem içinde kalan bir popülisttir. Her popülizm gibi onun versiyonu da siyasi temsile güvenmez ve doğrudan halka konuşurmuş gibi yapar –“derin devletin” elini nasıl bağladığından yakınarak şu mesajı verir: “Ellerimiz bağlı olmasaydı düşmanlarımızı sonsuza dek yok edebilirdik.”

Ancak, resmi temsili demokrasiyi ortadan kaldırmaya ve yönetimi gerçekten ele geçirerek yeni bir düzen dayatmaya hazır olan (Faşizm gibi) eski otoriter popülizmin aksine, günümüz popülizmi tutarlı bir yeni düzen görüşüne sahip değildir –günümüz popülizminin politika ve ideolojisinin içeriği “kendi” fakirimize rüşvet vermeye, zenginlerin vergisini azaltmaya, nefreti göçmenlere ve dışarıya iş veren kendi yozlaşmış elitimize odaklamaya vb. yönelik tutarsız bir önlemler birleşimidir. Günümüz popülistlerinin yerleşik temsili demokrasiden gerçekten kurtulmayı ve iktidarı tam olarak ele geçirmeyi istememesinin nedeni budur: “mücadele edilecek liberal düzen prangaları olmasaydı, yeni sağın bazı gerçek eylemlerde bulunması gerekecek ” ve bu da programlarının içinin ne kadar boş olduğunu görünür kılacaktı. Yalnızca liberal yerleşik düzenin “derin devletine” karşı çıkmayı bildiklerinden, günümüz popülistleri sadece hedeflerine ulaşmanın sonsuza kadar ertelenmesi için çalışabilirler: “En azından bu aşamada, yeni sağ, halkın iradesini eksiksiz olarak ifade edecek ve böylelikle temsil düzeneğinin ortadan kalkmasını sağlayacak ve hatta belki de bunu talep edecek bir üstün değer –örneğin, millet ya da lider- belirlemeye çalışmıyor.”

Bu, Trump’ın liberal şirket elitlerine ve büyük bankalara karşıt görünen gevezeliklerini ciddiye alan sıradan destekçilerin onun gerçek kurbanları olduğu anlamına gelir. Kendi popülist davasına ihanet etmiştir. Liberal kanattan eleştirmenler, kendisi gerçekten de onların yanında, onları şiddete başvurarak da olsa eyleme geçmeye kışkırtıyorken, Trump’ı kendisi için savaşmaya hazır destekçilerini sadece görünürde kontrol etmekle suçluyor. Ama gerçekte onların YANINDA DEĞİL. 6 Ocak sabahı Elips bölgesindeki mitingle ilgili şunları söyledi: “Kongre Binasına yürüyeceğiz. Cesur senatörlerimizi, temsilcilerimizi destekleyeceğiz. Bazılarını o kadar desteklemeyeceğiz. Çünkü ülkemizi asla zayıflık göstererek geri alamazsınız. Güç göstermeli ve güçlü olmalısınız.” Ancak, kalabalık bu söylenenleri yaparak Kongre binasına yaklaştığında Trump Beyaz Saraya geri çekildi ve Kongre Tepesinde şiddet baş gösterirken olayları televizyondan izledi.

Sahte demokrasinin maskesinin düşmesi

Trump gerçekten darbe yapmak istedi mi? Kesin olarak, HAYIR. Protestocular Kongre binasına girdiğinde bir açıklama yaptı: “Acınızı biliyorum, incindiğinizi biliyorum. Seçim bizden çalındı. Bu büyük çoğunlukla kazanılan bir seçimdi. Herkes, özellikle de karşı taraf bunu biliyor. Ama şimdi evinize dönmelisiniz. Barışa ihtiyacımız var. O yüzden eve dönün. Sizi seviyorum; siz çok özelsiniz.”
Ve kalabalık dağılmaya başladığında, Trump Kongre binasına saldıran ve yağmalayan destekçilerinin eylemlerini savunan bir tweet yayınladı: “Kutsal bir seçim zaferi böylesine kabaca ve acımasızca geri alındığında olacak olan şey budur.” Tweetini “Bu günü sonsuza dek hatırlayın!” diyerek bitirdi. Evet hatırlamalıyız –çünkü ABD demokrasisinin sahteliğinin yanı sıra ona popülist muhalefetin de sahteliğini gözler önüne serdi. ABD’de yalnızca birkaç seçim önemliydi. Örneğin, 1934 California valilik seçimi: Tüm kadrosu daha önce benzeri görülmemiş bir yalanlar ve karalamalar kampanyası hazırladığı için Demokratik aday Upton Sinclair kaybetti (Hollywood, eğer Sinclair kazanırsa Florida’ya taşınacağını duyurdu vs.)

7 Ocak Perşembe günü, daha önce söyledikleriyle çelişkili olarak Trump, Kongre Binasına saldırıyı yasa ve düzene tehdit olarak kesin bir dille kınadı ve iktidarın barışçı bir biçimde devredilmesi için işbirliği vaat etti. Bunu kişisel sonundan duyduğu korkuyla söylemiş olma olasılığına rağmen, bu davranışı onun geçmişte ve şimdi yerleşik düzenin bir üyesi, sağcı bir kahraman değil ama bir korkak olduğunu doğruladı. Onu destekleyen kalabalıkların daha şimdiden Trump’ı bir “hain”, temizlemeyi vaat ettiği Washington “bataklığının” bir parçası olarak tanımlamalarına şaşmamalı. Bu asla destekçilerinin Trump’ın ihanetine uğrayan ilericiler olduğu anlamına gelmez: gerçek dertlerini Sağcı popülist biçimde ifade ettiler. Yakınmalarında bir parça doğruluk payı var ama davranış biçimleriyle kendileri buna ihanet ettiler. Kulağa çılgınca gelebilir ama eğer ciddilerse Bernie Sander’a katılmaları gerekir.

Parlamento manipülasyonlarıyla iktidarı elinden alınan popüler bir başkan uğruna parlamentoya saldıran öfkeli, rahatsız kalabalık… tanıdık geliyor mu? Evet: Bunun Brezilya ya da Bolivya’da olması gerekirdi. Orada, başkanı destekleyen kalabalıkların parlamentoyu basma ve başkanlarını göreve geri getirme hakkı tartışmasız olurdu. ABD’de tamamen farklı bir oyun oynanıyordu. O halde, 6 Ocak günü Washington’da olup bitenlerin, en azından, ABD’nin adil gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemek için başka ülkelerdeki seçimlere gözlemci gönderme iğrençliğini durdurmasını umalım –şimdi ABD seçimlerinin yabancı gözlemciye ihtiyacı var. ABD haydut bir ülkedir ve bu durum yalnızca Trump’ın başkanlık dönemiyle sınırlı da değildir: Sürmekte olan (neredeyse) iç savaş, hep var olan bir yarılmayı gösterir.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER