A3 Haber

Birleştirilmiş Gezi davasının üçüncü duruşması: 21 Şubat’a ertelendi, tek tutuklu sanık Kavala’nın tahliyesi talebi reddedildi

Birleştirilmiş Gezi davasının üçüncü duruşması: 21 Şubat’a ertelendi, tek tutuklu sanık Kavala’nın tahliyesi talebi reddedildi

Birleştirilmiş Gezi davasının üçüncü duruşması: 21 Şubat’a ertelendi, tek tutuklu sanık Kavala’nın tahliyesi talebi reddedildi
Ocak 17
09:31 2022

Birleştirilmiş Gezi davasının üçüncü duruşması bugün görüldü. Sanık avukatlarından Can Atalay, “Bu yargılama yamalı bir yalan bohçasıdır. İddianameniz, direnişimizi karalamaya çalışan iktidarın tarih tezidir; hukuki değil siyasi bir metindir. Gezi direnişi tek bir kör kuruş ile ilişkilendirilemezken; bu iddianameyi yazan Savcı’nın meslek içi eğitim seminerleri Avrupa Birliği tarafından fonlanmaktadır” dedi. Davanın tek tutuklu sanığı Kavala’nın tahliye edilmesi talebi reddedildi. Duruşma 21 Şubat’a ertelendi. 

2013’te Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve Türkiye geneline yayılan protesto eylemleriyle ilgili dava, sekiz yıl sonra sil baştan, üstelik torba dava halinde yeniden görüldü. Gezi’yi organize ettikleri iddia edilen aralarında tutuklu Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın da bulunduğu 16 sanık hakkındaki beraat kararının bozulmasından sonra dava torba davaya dönüştü.

Duruşmada Gezi davası sanıklarından Can Atalay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi ile bir kısım Çarşı davası sanığı hazır bulunuyor. Davanın tek tutuklu sanığı olan Osman Kavala duruşmaya katılmıyor.

Kavala’nın serbest kalmasını engellemek amacıyla daha önce tahliye edildiği, Türkiye’nin AİHM’de mahkum edilmesine yol açan iddialar, Türk Ceza Kanunu’ndaki farklı maddelerden yeniden dava konusu yapıldı. Bu dava, Gezi davası ile birleştirildi. Altı yıl önce beraatla biten Çarşı davası da Yargıtay tarafından bozuldu ve bu dosya da Gezi davasına eklendi. Böylece, Gezi davası, her biri daha önce yargılama konusu yapılan, iddiaları defalarca tartışılan ayrı dosyaların birleştiği bir torba dava haline geldi.

“Bu, savunma değil; size Gezi’yi anlatacağız demiştik”

İlk sözü alan Can Atalay, “Bu savunma değildir. Size Gezi’yi anlatacağız demiştik. Çok şey konuşuluyor ama Gezi direnişi konuşulmuyor. Bu yargılama bir çete faaliyetinin ürünüdür; karşımıza yamalı bir yalan bohçasıdır. Bu dava Gezi Direnişimizi anlamama, anlamamazlıktan gelme hali. İddianameniz, Türkiye tarihinin en önemli toplumsal olaylarından biri olan Gezi Direnişimizi onca yıldır karalamaya çalışan siyasi iktidarın tarih tezidir; hukuki değil siyasi bir metindir” dedi.

Atalay şöyle devam etti:

  • Savcılığın temsil ettiği güçleri su gibi beyaz olan duru olan Gezi direnişimizi tarih karşısında karalamaya çalışıyor. Ve her gün siyasi iktidarın bu ülkede sıradan insanlara salladığı parmağın aynısını yapıyor savcılık.
  • Bu eklektik tarih tezi, Gezi Direnişimizi hiçbir dayanak ve ötesi delil olmaksızın bir uluslarası komplo olarak niteleme aczine düşmüştür; çaresizdir ve başarısız kalmaya mahkumdur.
  • Savcılık makamı değil, onun temsil ettiği güçler bize “teslim olun” diyor. Asıl siz teslim olun. Biz teslim olmayacağız.
  • Gezi direnişinin gücü karşısında çaresiz kalan Adalet Kalkınma Partisi seçkinleri ve Fethullahçı çete, ve onların koalisyonu onu nasıl karalayacaklarını bilememişler anlaşılan. Çaresizlik nelere kadir; en sonunda milyonlarca yurttaşın kendi kaderine sahip çıkma iradesini hiçe sayarak Gezi’yi uluslararası bir komplo olarak tasvir etmeyi deneyecek kadar düşkünleşilmiştir.

“Gezi direnişinin tek bir kör kuruş ile ilişkilendirilmesi mümkün değil”

  • Gezi direnişinin tek bir kör kuruş ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Gezi Direnişi’nde sokaklarda anayasal demokratik haklarını kullanan milyonlarca insanı fon kullanımı ile suçlamak hiçbir kişinin ya da kurumun haddi değildir. Biz yahut tek bir Gezici bir tek kör kuruş ile dahi ilişkilendirilemezken bu iddianameyi yazan Savcının meslek içi eğitim seminerleri Avrupa Birliği tarafından fonlanmaktadır.
  • Fethullahçı çetenin en güçlü kadrolaştığı iki emniyet biriminden biri olan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ve ona bağlı teşkilat yapısı tarafından başlatılan bir soruşturmaya, üstelik yine 15 Haziran 2013 tarihli imzasız bir rapora dayanmak cesaret işidir.
  • Biz, TCK’nın Anayasal Düzene Karşı Suçlar bölümündeki 312. madde ile yargılanıyoruz. İddianamenizin “Anayasal düzen” ifadesi ile sadece Anayasa’nın 8. maddesini kavradığını anlıyoruz. “Anayasal düzeni” yürütme organına sıkıştıran bir ufuksuzlukla muhatap oluyoruz.
  • İlk yargılamada Taksim Dayanışması adına söz alan sanıklar hem Gezi’nin akla ziyan komplo teorileri ile organize edilebilir bir toplumsal hareket olmadığını hem de kimsenin bunu finanse etmediğini açıkladılar. Savcılık bu iddiada ısrar edecekse bunu kanıtlamak zorunda.
  • Geriye, isnat edilen eylem suç mudur sorusu kalıyor. Yani barışçıl gösterilerle hükümeti protesto etmek, kent hakkını savunmak, iddianamenin vurguladığı üzere şiddetsiz eylem ya da sivil itaatsizlik, gerçekten hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçunu oluşturur mu?
  • Bir savcının görevi demokratik bir toplumsal hareketi değersizleştirmek, aradan 9 yıllık bir süre geçtikten sonra ona yeni bir hikâye uydurarak yapay bir tarih yaratmak olamaz. Başta da söyledim bu yamalı yalan bohçası, siyasi tarih tezi başarısız kalmaya mahkumdur.
  • Biz bu iddianameyi, öncesindeki ve sonrasındaki tüm yalanı dolanı reddediyoruz. Sıradan bir yurttaş olarak kendi kaderimi tayin etmek istiyorum. Olmadık sözlerle düşmanlaştırılmak istemiyorum. Haklardan bahsetmeden yükümlülüklerden bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum.

Gezi davası sanıklarından Tayfun Kahraman savunma yaptı

Tayfun Kahraman savunmasın şunları söyledi:

  • Her şey aslında bir hukuk mücadelesiyle başladı. Gezi parkının imara açılması üzerine bu yeşil alanın korunması için kentine ve meslek hayatına sahip çıkan insanlar olarak hukuki mücadeleye başladık.
  • Gezi parkındaki polis şiddetindenden sonra sokağa çıkan toplum vicdanıydı. 80 ilde insanların sokağa çıkıp haklı haykırışlarına “organize” denilemez. Hiçbir para, güç böyle bir organizasyonu gerçekleştirebilecek güçte değildir. Bunu yaratan sadece anayasal hak talebidir.
  • Gezi’nin yüzünü hiçbir şekilde karartamazsınız. Her zaman kentimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Buradan çıkarılacak herhangi bir suç yoktur.

Mücella Yapıcı’nın savunması

Yapıcı da şunları vurguladı:

  • Sahneye konulmuş, sonu belli bir oyunun figüranları gibiyiz. Ben işimi yapıyorum. Bunu aslında sizler de biliyorsunuz. Biz mesleğimizin evrensel ilkelerini kentin ve kamunun yararına uygulamaya çalışıyoruz.
  • Bu yargılamaların sebebi Gezi’nin bugüne kadar kriminalize edilmesi. Çünkü bize beraat veren hakim yok oluyor.
  • Gezi bu ülkenin gerçekten onurudur. Gezi’de bize kaybettirilen insanların gözlerini ve sekiz canı geri alamayacağız. Ve tabii Osman Kavala’nın 4 yıllık tutukluluğunu da.

Hakan Altınay: Dosyada tek bir delil yok

Daha sonra söz alan Hakan Altınay, aradan geçen yıllara rağmen ne ile ve neden suçlandığını bilmediğini ifade etti.

Altınay, şunları belirtti:

  • Gezi olaylarıyla ilgili tek ilişkim, gözlem yapmak, fikir elde edinmek için 2-3 defa yaptığım ziyaret. Farkılığın birarada olma halini önemsedim ve hükümeti yıkma suçuna ilişkin herhangi bir unsur görmedim. Gezi sırasında AK Parti 10. yıl konferansıydım. Beni Gezi’ye yaptığım ziyaret de AK Parti konferansına götüren de aynı meraktır. Gezi’yi organize ettiysem aynı zamanda Anadolu yakasında bir üniversitede olmam mümkün müdür?
  • Benim hakkımdaki nadir doğru bilgilerden birisi Açık Toplum Vakfı ile ilişkim. Türkiye’de vakıf kurmak, çalışmak suç değil. Açık Toplum Vakfı da böyle. Vakıfların hibe vermesi ya da alması da yasak değil.
  • Hatta hibe bakanlık onayına bağlıyken AKP ile değiştirildi. Savcı bunu doğru bulmayabilir. Dışarıdan hibe almak yarın yasaklanabilir. Ama bu karar alınmadıysa bu suç olarak öne sürülemez.
  • Hibe almak için Açık Toplum Vakfı’na başvuranlar yazılı olarak başvurur, hangi projelere destek verileceğini vakfın danışma kurulu karar verir. Vakıf kurulları rotasyona tabidir. Bu kişiler kendi dönemlerinde alınan kararlardan sorumludur.
  • İddianamede Açık Toplum Vakfı’nın hangi desteğinin Gezi eylemlerinin organize edilmesi için verildiğine dair tek bir delil yok. Bir vakfın yönetim kurulu başkanı olmak suç değil, haktır. Bu görevim Gezi’den aylar önce, Şubat 2013’te sona erdi.
  • Can Paker’in içinde Gülen’e övgüler bulunan kitabındaki ifadelerin, gülencilerin ihlallerini, davalarını vaktiyle eleştiren biri olarak bana karşı 2022’deki bir davada suçlama olarak çıkması anlaşılır değil.
  • Gezi için AİHM’e mektup yazdığım iddia ediliyor. Bahsi geçen başka akademisyenlerle beraber Avrupa Komisyonu’na Gezi nedeniyle yeni fasılların açılmasının engellenmemesini” talep ettiğimiz bir mektuptur, ülkenin haklı çıkarlarını savunan bir mektuptur.
  • Açık Toplum Vakfı’nda 2008’de “mahalle baskısı” araştırması yaptığımda Gülen örgütü tarafından hedef gösterildik.
  • Suçlamaların nedeni bir telefon konuşmasında geçen hicven söylenmiş “hoca efendi” ifadesiyse, konuştuğum kişi çok eski bir arkadaşım ve bu ifadenin dalga geçme amaçlı olduğunu anlayabilecek biri.
  • Bu özensizlikten derin kaygı ve üzüntü duyanın ben olmadığımı umuyorum. Gülenciler konusunda 2009’dan beri ulusal ve uluslararası kamuoyunu uyaran birisini Gülencilikle suçluyorlar.
  • Darbe yapacak hiçbir niyetim olmadı. Olmayan niyetimi nasıl anlatayım diye düşündüm. Ben bu ülkenin iyiliği için çalıştım.

Çarşı Davası sanıklarının savunması

Gezi davası sanıklarından Mine Özerden savunma yaptı. “İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki beraatın nesini yanlış buldunuz? Ona göre savunma yapalım, delil sunalım” diyen Özerden şöyle konuştu:

  • Neden burada olduğumu anlamayamıyorum. Avukatım savcının, hakkımdaki suçlamaları bana iletmesini istemişti, ancak bu talebimizi reddettiniz. Bu ne demek şimdi? Düşünüp düşünüp uygun bir suç mu bulmalıyım kendime?
  • İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki beraatın nesini yanlış buldunuz? Ona göre savunma yapalım, delil sunalım.
  • Yönetim mekanizmalarının dayatmacı uygulamaları ve baskılarıyla durum bir anda kitlesel bir hal aldı. Otoriterleşmenin geldiğini görmek için kahin olmaya gerek yok.
  • 2013 haziranının ilk günleri ile temmuz ayının başında da İstanbul’da değildim, Fethiye’de çalışıyordum. Hoş burada olsaydım da Gezi’de olurdum.
  • İsnat edilen suçların hiçbiri kanıtlanamadığı halde Osman Kavala tutuklu yargılanıyor. Neden? Sormayalım mı?

“Kavala tahliye olsu meclis grup toplantıları kısalır”

Kavala’nın avukatı İlkan Koyuncu şöyle konuştu:

  • Osman Kavala dışında bu davada yargılanan 51 kişi figürandır. Kavala’nın yargılanması için bu torbaya atılmış kişilerdir. Kavala tahliye olsa Meclis grup toplantıları kısalır.
  • Kavala benim şimdiye kadar tanıdığım hukuka en inanan insan. Bu saçma iddialara bile hukuk çerçevesinde yanıt vermeye çalışıyordu ama onu da hukuka küstürdünüz.
  • Amerika’nın, Rusya’nın, Avrupa’nın arkasında durduğu kişiler değil 4,5 yıl 4,5 ay bile cezaevinde kalmadı. Osman Kavala’nın casus olmadığının en önemli kanıtıdır 4,5 yıldır cezaevinde olması.
  • Üç duruşmadır verdiğiniz ara kararın şablonunu, önceki 30 ACM ve 36 ACM de kullanmıştı. Şablonlar içinde yaşıyorsak güvensizlik vardır. Tahliye talebinin reddine ilişkin kararlarda gerekçe yok, sadece bazı kelimeler arka arkaya getirilmiştir.

21 Şubat’a ertelendi

Avukatlar, davanın tek tutuklu sanığı Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını talep etti. Ara kararlarını açıklayan mahkeme, oy çokluğuyla Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Sanıklara uygulanan adli kontrol tedbirlerinin devamına karar veren mahkeme, vareste taleplerini kabul etti. Dava 21 Şubat’a ertelendi.

Davanın geçmişi

Gezi Parkı protestolarına ilişkin aralarında işadamı Osman Kavala, gazeteci Can Dündar, Ayşe Mücella Yapıcı ve oyuncu Mehmet Ali Alabora’nın da bulunduğu 16 sanığın Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamasından yargılandığı dava, 18 Şubat 2020’de karara bağlanmıştı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklu sanık Osman Kavala’nın da aralarında olduğu 9 sanığın beraatına, firari sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi ve Mehmet Ali Alabora’nın ise dosyalarının ayrılmasına hükmetmişti. Savcılığın yerel mahkemenin kararını istinafa taşımasının ardından İstanbul Bölge Adliye 3. Ceza Dairesi 22 Ocak 2021’de 9 sanık hakkındaki beraat kararını bozmuştu.

Bozma kararının ardından İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Nisan 2021’deki duruşmada bu dava ile yakalamalı sanıklar Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi’nin dosyasının birleştirilmesine karar vermişti. Bunun yanı sıra Osman Kavala ile CIA eski danışmanı Henri Barkey’in Fethullahçıların 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin anayasa’yı ihlal ve devletin gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etme suçlarından İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları davanın Gezi Parkı ana davasıyla birleştirilmesine karar verilmişti.

Öte yandan Gezi Parkı olaylarına ilişkin Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı üyelerinin de aralarında bulunduğu 35 sanık hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karar Yargıtay tarafından bozulmuştu. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Gezi Parkı olaylarına ilişkin dava ile Çarşı davası arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun belirtildiği kararda, örgüt üyeliği suçunun özelliği nazara alınarak, her iki dosyanın birleştirilmesi tarafına gidilmesi, sanıkların hukuki durumlarının buna göre takdir ve tayini gerekirken, yazılı şekilde eksik araştırma neticesinde beraatlarına karar verilmesi’nin bozma nedeni sayıldığı ifade edilmişti. Davalar verilen bozma kararlarının ardından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde birleştirilmişti.

İlgili haberler:

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER