A3 Haber

Ramsar Sözleşmesi’nin 51’inci yılı: İzmir Yaşam Alanları’ndan “Gediz Deltası’nı rant için tüketmeyin” uyarısı

Ramsar Sözleşmesi’nin 51’inci yılı: İzmir Yaşam Alanları’ndan “Gediz Deltası’nı rant için tüketmeyin” uyarısı

Ramsar Sözleşmesi’nin 51’inci yılı: İzmir Yaşam Alanları’ndan “Gediz Deltası’nı rant için tüketmeyin” uyarısı
Şubat 02
12:52 2022

2 Şubat 1971’de İran’ın Ramsar şehrinde imzalanan “Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme”nin 51’inci yılı… İzmir Yaşam Alanları, İnciraltı Çakalburnu Deltası’nda bir açıklama yaparak Gediz Deltası’nın önemini vurguladı.

A3 Haber Merkezi | İzmir Yaşam Alanları, Ramsar Sözleşmesi’nin 51’inci yıldönümünde Gediz Deltası’na sahip çıkma çağrısında bulundu. Flamüngların meskeni olan Çakalburnu Deltası’ndaki etkinlikte, açıklamayı Saadet Erkuş seslendirdi.

İzmir Yaşam Alanları imzalı açıklama şöyle: 

Bugün Dünya Sulak Alanlar Günü. 51 yıl önce tam da bugün sulak alanları korumak ve akılcı kullanımlarını sağlamak amacıyla Ramsar Sözleşmesi imzalanmıştı. Son 25 yıldır da sözleşmenin imzalandığı 2 Şubat tarihi, sulak alanların önemine dikkat çekmek için Dünya Sulak Alanlar Günü, farkındalık günü olarak ilan edilmiştir.

Türkiye’de 14 alan sözleşme kapsamına sokuldu: Birisi Gediz Deltası

Ramsar Sözleşmesinin tanımladığı kriterlere göre Türkiye’de 200’e yakın alan, uluslararası öneme sahip sulak alan olarak tespit edilmiş olmasına rağmen, sözleşme kapsamına sadece 14 sulak alan sokulmuştur. Gediz Deltası sulak alan ekosistemi bu 14 alandan birisidir. Temel olarak kuzeyden güneye doğru Kırdeniz, Homa, Çilazmak Lagünleri, Çamaltı Tuzlası, Ragıppaşa Dalyanı ve Kuzey Gediz Deltası’nı meydana getiren tatlı ve tuzlu su çayırlıklarından oluşmaktadır. İzmir’in 25 km kuzeybatısında, Gediz Nehri’nin önceleri denize döküldüğü bu yer, tuzlu ve tatlı su bataklıkları, koylar, tuzlalar ve dört lagünden oluşan geniş bir kıyı sulak alanıdır. Biyolojik çeşitlilik açısından çok zengin bir konuma sahip olan bu deltada yapılan gözlemlerde toplam 281 kuş türü tespit edilmiştir. Gediz Deltası Türkiye’de en fazla flamingonun konakladığı iki alandan birisidir.

Delta’nın özellikle Menemen Ovası olarak bilinen kısmı son derece verimli tarım arazilerine sahiptir. Meslek Odaları, Kent Konseyleri ve kent muhalefeti 2014’de önce “Tüp Geçişi”, 2017’de de köprü şeklinde projelendirilen “İzmir Körfez Geçişi” konusunda bir araya gelmiş, yaptıkları açıklamalarla merkezi hükümetin 2017 Çevre Düzen Planlarının doğal sit alanlarını yapılaşmaya açmasının yanı sıra Gediz Deltasındaki Sulak Alanların sınırlarında değişiklik yaratarak Ramsar Sözleşmesini hiçe saydığına defalarca dikkat çekmişlerdi.

“Çeşme turizm projesi” tehdit ediyor

Çeşme Yarımadası’na ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan “İzmir’in Kanal İstanbul’u” projesi de ekolojik anlamda içerdiği yapılaşma baskısı, sulak alan ve doğal sitlerdeki değişikliklerle birçok önemli türü barındıran bu bölgeyi tehdit etmektedir. Merkezi Hükümetin Çiğli’de sulak alanlar ve Kuş Cenneti’nin olduğu bölgeden, güneyde doğal sit statüsü değiştirilen İnciraltı ve Çeşme Yarımadası’nı birbirine bağlama projesi, tüm itirazlara rağmen hâlâ devam etmektedir. Son birkaç yıldır ardı ardına gelen yönetmelik, sit derecelerindeki değişiklikler, üst ölçek plan kararları ve büyük ölçekli “sözde mega projelerle” doğal yapısını yitiren, betona teslim olmuş, yüksek rant artışları ile kıyılarını, doğal alanlarını betona teslim etmiş, rant talanı altında sağlıksız, ekolojik değerleri göz ardı edilen bir İzmir’in planlanması devam etmektedir.

Türkiye taahhütleri uygulamıyor

Türkiye, gerek 1994 yılından bu yana taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi’yle, gerekse 2002 yılında yürürlüğe giren Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile su kuşlarının yaşam alanı olan sulak alanları korumayı taahhüt ediyor. Ancak bu taahhüt ulusal ve uluslararası mevzuatlarla tanımlanan şekliyle uygulanmıyor.

Ülkenin farklı yerlerindeki eş zamanlı olarak gerçekleştirilen “Kış Ortası Su Kuşu Sayımları” (KOSKS) sırasında belirlenen kuraklık, sulak alanlar ve bu alanlardaki biyolojik çeşitliliğin tehlike altında olduğunu gösteriyor. Türkiye son yıllarda sulak alanlarının kuruması karşısında önlem almaması ve izlediği yanlış politikalar nedeniyle giderek daha çok uyarı alıyor.

Su krizi aslında “sulak alan” krizidir

Kuraklık, sulak alan azalmasının sonuçlarından biridir. Yaşamın temel gereksinimi tatlı suyun kaynağı olan ekosistemler yok olmaya devam ediyor. Türkiye’de korunmayan su kaynakları ve barajlarda azalan doluluk oranları ile su fakiri ülkeler arasında sayılıyor. Giderek daha endişe verici bir biçimde küresel ısınmanın, biyoçeşitliliğin yok olması, okyanusların yükselmesi, sulardaki asit oranının artışı, buzulların erimesi, sel, yangın, çölleşmenin sonuçlarıyla yüz yüze kalırken, her gün 2 milyardan fazla insanın temiz suya erişemediği dünyada, mevcut su kaynaklarının korunması için acil önlemler alınması gerekiyor. Dünya Kaynakları Enstitüsü 2019 Raporu 3,2 milyar kişinin önümüzdeki on yıllarda erozyon, sel, çölleşme, yangın ve kasırgalara maruz kalacağını söylüyor. Biz ise SULAK ALANLARIMIZI KORUMUYOR, RANT İÇİN, DAHA ÇOK PARA İÇİN TÜKETİYORUZ.

Doğa, yaşam ve tarım alanlarımızı madenler, termik santrallar, RES, JES; HES, GES’ler, sit değişiklikleri ile oluşturulan kıyı, koy, sulak alan talanları, taş ocakları, balık çiftlikleri ile talan ediyoruz.

• Rant uğruna plansız kentleşme sonucu yerleşim yeri açmak için kurutulan sulak alanlar, imara açılan tarım alanları,

• Sulak alanları besleyen havzalarda metal ve diğer madencilik faaliyetleri;

• Sulak alanları besleyen havzalarda metal ve diğer madencilik faaliyetleri;

• Otoyol ve köprüler gibi dev ölçekli projeler;

• Yanlış sulama yöntemleri,

• Kalıntı barındıran atık sularla, kirli atık suların arıtılmadan doğaya geri verilmesi,

• Baraj, HES ve havzalar arası su transferi gibi doğa ve toplum üzerinde olumsuz etkileri dikkate alınmamış altyapı projeleri,

• Vahşi balıkçılık, avcılık faaliyetleri sonucu sulak alan ekosistemi bozulmaları; gibi birçok nedenden dolayı Türkiye’deki sulak alanlar kirlenmiş, yok olmuş veya yok olmaktadır.

Oysa ki, sulak alanlar, bulundukları bölgede su rejimini düzenler, yeraltı su kaynaklarını besler, bu nedenle tarım ve hayvancılık için çok önemli kaynaklardır. suyu arıtarak, ihtiyaç duyulan temiz tatlı suya erişimi ve ekosistemlerin işleyişini, atıkların toksinlerden arındırılmasını sağlayan, tatlı su depolarıdır. Karbonu tutarak iklim değişikliğini kontrol eder, iklim değişikliğinin etkilerinden olan taşkınlara karşı fiziksel tampon görevi görür. Hem kıyısal hem de karasal sulak alanlar su döngüsünü önemli derecede etkiler ve içme suyu, enerji, deniz ulaşımı gibi ihtiyaçları sağlar. Yağmur ormanlarından sonra dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en üretken ekosistemleridir. Su kuşları dahil birçok canlının yaşam kaynağıdır. Turizm kaynağı olan alanlardır.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER