Bürokratları araya sokmuşlar: Ahmet Kurtuluş’un telefonundaki kayıtlarda neler var?
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi 2017/490 esas sayılı “FETÖ BORSASI” davası.
Artık sona yaklaşıldığını “Aslında itiraf mı?” başlıklı yazımda anlatmaya başlamıştım.
Yazının sonunda da Ahmet Kurtuluş’un silindiği söylenen telefonundan “geri getirilen” konuşma kayıtlarında soruşturmanın kendileri lehine gelişmesi için kimlere rica edileceği, hatta saraya kadar aracı kullanmak istediklerini yazdım.
Ahmet Kurtuluş’a ait olduğu belirtilen kayıtlar dosyanın içinde.
Bilirkişi incelemesine göre de görüşmeyi kaydeden Kurtuluş’un kendisi.
Henüz İzmir Cumhuriyet Savcılığı’nda “soruşturma” aşamasında kaydedildiği düşünülen görüşme dönemin AKP İzmir İl eski Başkan Yardımcısı Ahmet Kurtuluş ile İzmir İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden, Ankara’ya İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olarak görevlendirilen Kudret Dikmen arasında geçiyor.
İkilinin soruşturmanın hangi aşamada olduğu, savcılığın iddianameyi hazırlamadan önce bazı üst düzey bürokratlarla görüşme yaptığı, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşarak soruşturmayı “kapattırmayı” planladıkları görülüyor.
Görüşmedeki ilginç ayrıntılardan biri de MİT İzmir Bölge eski Başkanı Gürbüz Yüksel’in Aydın Büyükşehir Belediyesi’ne ait spor kompleksindeki ortaklığı.
Polis ve savcılık ifadelerinde Gürbüz Yüksel’i “koruduğunu” söyleyen Ahmet Kurtuluş, “ortak elbette ama nasıl söyleyeyim” ifadesiyle de bunu vurguluyor.
Konuşmadaki bir başka ilginç nokta Çeşme ve Abdurrahman Aras.
Soruşturmanın hiçbir aşamasında gündeme gelmeyen bu konu, Kurtuluş ile Dikmen arasındaki kayıtta geçiyor ve kapanıyor.
Nedir bu konu diye araştırdım.
2004’ün Temmuz ayında Çeşme’de Türk ve Alman polisi ortak bir operasyon yapıyor.
Almanya’da mafya kurarak şantaj ve eroin ticareti yaparak haksız kazanç sağladığı iddia edilen ve beş ayrı gece kulübü işleten Necdet Batur’un Çeşme’de olduğunu ve ortağı Abdullah Aras’la iş kurarak gayrimenkul alıp, benzin istasyonu işlettiğini tespit eden Alman polisi Türkiye’den yardım istiyor.
Hukuki işlemlerin tamamlanmasının ardından Türkiye’ye gelen iki Uzman Alman polisi, İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne bağlı 21 kişilik ekiple, Ilıca Paşalimanı’nda bulunan lüks villaya baskın yapıyor.
Villanın sahibi Necdet Batur’un çalışma odasında bulunan bilgisayara da el koyarak inceleyen ekipler, 38 kişiye ait isim listesi ele geçiriyor. Bu isimler arasında Çeşme’de görevli olduğu bildirilen kaymakam, hâkim ve bazı polis şeflerine verildiği belirtilen Rolex saatlerin dokümanı bulunuyor. Polis ayrıca bilgisayar içerisinde Almanya’da bir bayan savcının sevgilisiyle beraber ilişkiye girerken çekilmiş gizli kamera görüntülerini de ele geçiriyor. Gizli kamera görüntülerinin bayan savcıya gösterilerek şantaj yapıldığı ortaya çıkıyor.
İnanmayacaksınız ama o tarihten sonra bu konuda tek bir haber yok.
Yeni bir bilgiye ulaşana kadar “nedenini” hayal gücünüze bırakıyorum.
Biz gelelim Ahmet Kurtuluş ile Kudret Dikmen arasındaki görüşmeye.
214325 isimli 17 dakika 43 saniyelik ses dosyasındaki görüşmeler aynen şöyle:
Kudret: (Gürbüz Yüksel’i kastederek) Ne yapıyon ne ediyon ıvır zıvır onları konuştuk. İddianame ne zaman yapılır filan falan diye öyle sordum laf olsun diye. Şeyi çağırmışlar ifadeye herhalde bunun bir arkadaşı mı varmış o şeyde bu Aydın’da kim vardı birinden bahsetti ama.
Ahmet: Ayçin mi Ali mi?
Kudret: Ali değil.
Ahmet: Feyzullah mı? Ayçin mi?
Kudret: Ayçin değil, bayan değil bir erkekten bahsetti, müteahhit miymiş neymiş.
Ahmet: Hıhı.
Kudret: Adını unuttum ya.
Ahmet: Bilmiyorum onu, eeee.
Kudret: Onu çağırmışlar, o da yurtdışındaymış herhalde. Yılbaşından sonra verecekmiş. Ondan sonra, ne dedi dur bakayım hatırlamaya çalışayım. Ha şu Aydın’da belediye başkan olmak isteyen birisi varmış herhalde ya.
Ahmet: He onu sormuşlar.
Kudret: Onu sormuşlar. Para mı vermiş buna ne yapmış? Para göndermiş.
Ahmet: Yok, hiçbir şey yapmadı. Allah katı hiçbir şey yapmadı.
Kudret: Ondan bahsetti, adını unuttum, neyse adı. Ne o adamın adı?
Ahmet: Şey, neydi? Şaban’ın arkadaşı var ya, Mehmet Koyuncu.
Kudret: Ha, Mehmet mi Mustafa Moyuncu mu Mehmet Koyuncu mu neyse işte o. Şaban’ın arkadaşımı o?
Ahmet: Şaban’ın arkadaşı he.
Kudret: Hıhı, nereden bulmuş o adamı ya?
Ahmet: Öyle işte beraber geziyorlar.
Kudret: Ondan herhalde para aldın mı demiş paramı gönderdim demiş. Bir şeyler demiş herhalde.
Ahmet: Gönderme öyle bir şey yok.
Kudret: Yav neyse sormuşlar işte yav.
Ahmet: Başka?
Kudret: Onu söyledi. Okan Bato sormuş, işte beni sormuş. Ondan sonra FETÖ BORSASI’nı sormuş.
Ahmet: Beni?
Kudret: FETÖ BORSASI, iş adamları, işte.
Ahmet: Gürbüz, Ahmet’i sor diyor mu?
Kudret: Hı hı?
Ahmet: Beni sor diyor mu Gürbüz? Beni sormuşlar mı Gürbüz’e beni seni?
Kudret: Sormuş. Hepimize sormuş. Okan Bato’yu, seni, beni. Hepimizi sormuş. Nereden tanıyorum, ne zamandır tanıyorsun? Ne yapıyon ne ediyon falan filan diye. Bunları anlattı.
Ahmet: Niye morali bozukmuş o zaman?
Kudret: Ya vallahi niye o Aydın muhabbetinden bozulmuş olabilir belediye başkanı arkadaşıymış ya bunun.
Ahmet: Ha.
Kudret: Ondan olabilir. Benim tahminim. Bir de bu Çeşme’de bir muhabbet vardı ya hatırlıyor musun?
Ahmet: Şey Abdurrahman Aras. Opet’in sahibi.
Kudret: Neyse onu söylemedi ben de sormadım. Kıllanmasın diye. Belki ondandır sonra Ufuk’un uzun süre şeyini yapmış ya herhalde onu söyledikleri var, anladığım kadarı ile. O gizli tanık sana birini sormuştum ya.
Ahmet: Kimmiş o?
Kudret: O şeydekiymiş o Aydın’daki.
Ahmet: Kim o Aydın’daki kimmiş ama?
Kudret: O Aydın’daki şey herhalde belediye başkanı, şey il başkanı olacak şahıs.
Ahmet: Ondan bir şey yok ki aramızda.
Kudret: Bilmiyorum hacı, bana dedi kimmiş o dedim “vatansever” diye mi ne bir gizli tanık varmış O herhalde falan dedi. Söylediği o. Başka bir şey söylemedi.
Ahmet: İyi bakalım ne diyim.
Kudret: MİT ayağı şey Gürbüz, emniyet ayağı Kudret, siyaset ayağı ve işleri bağlayan elden giden Ahmet falan filan bunu çağrıştıran şeyler söylemiş.
Ahmet: İspatı var mı? Böyle bir şey var mı?
Kudret: İspatı ne olacak işte a… koyayım, ispatı yok.
Ahmet: Şeye ulaştın mı sen bu otelciye?
Kudret: Otelciye ulaşamadım abi, ulaşıp da ne yapacağım ki? Ne diyeceğim?
Ahmet: Sormayacan mı niye bana böyle yaptın diye sormayacak mıyız?
Kudret: Şimdi değil abi Şaban dedi ya geçen Şaban’ı aramış. Hıyarı arama dedim gitmiş soluğu polislerin yanında almış.
Ahmet: Yapmadım diyor.
Kudret: Hıhı…
Ahmet: He he şey Şaban aramış şey için aramış demiş ki sen benim için sözleşme yaptın demişsin ben seninle sözleşme mi yaptın diye aramış onu.
Kudret: Yok sözleşme istiyorum diye aramış. Vermedin bana diye, öyle dedi bana yani, bilmiyorum.
Ahmet: Şaban mı öyle dedi?
Kudret: Şaban öyle dedi.
Ahmet: Bana da dedi ki Şaban sözleşmeyi yaptık diye söylemiş ne sözleşmesi ben onun ile ikinci sözleşmeyi yapmadım. Bir tane yaptım.
Kudret: Ha, ikinci sözleşmeyi işte ikinci sözleşmeyi. Fesih sözleşmesini yapmadım demiş.
Ahmet: Ne diyeyim abi ya, hayırlısı.
Kudret: Şimdi Uğur’u arayıp ne diyeceğim ben? Niye böyle yaptın desem ne olacak ki?
Ahmet: Değil mi?
Kudret: Şimdi zamanı değil bir, iki o sözleşme ıvır zıvır dediğin gibi yani ne olacak ondan neyin nesi yani? Şaban’a da dedim ben adama çökmüş müsün silah mı dayanmışsın, onu mu yapmışsın, bunu mu yapmışsın, gasp mı etmişiz, neyi var yani adamın? FETÖCÜ’ymüş de kurtarmış mıyız?
Ahmet: Devam herkes
Kudret: Benim kaç yıllık arkadaşım bak üç-dört yıllık arkadaşım, artı KOM Daire Başkan Yardımcısı şu andaki onun 20 yıllık arkadaşı, o gönderdiydi bana sahip çık diye.
Ahmet: Hayır şu var yani ev almışsın ev vermişsin bunun ticaretinden kimse kimseye.
Kudret: Ne var? Verdin diyeceğim.
Ahmet: Değil mi?
Kudret: O da gidecek onlara söyleyecek. İyice ortalığı alevlendirecek.
Ahmet: Bak beni kudret aradı böyle böyle söylüyor
Kudret: He.
Ahmet: Doğru, bir de kayıt mayıt yapar bir şey yapar Allah korusun.
Kudret: Ya yapar abi yani yapar. Yapmayı bırak gider söyler yani. Demek nasıl korkuttular ise ne diye tehdit ettiler ise bilmiyorum. Şaban bile deyince gittiğine göre polislerin yanına.
Ahmet: İyi tamam sen ne zaman geleceksin bu tarafa?
Kudret: Bilmiyorum ki. Uğur da olaydan hani düşünüyorum, düşünüyorum ne çıkartabilirler diye. Oradan çıkartabilecekleri bir şey yok ne çıkartacaklar abi.
Ahmet: Bişi çıkartamayacaklar. Senin dediğin gibi yapacağız bitecek olay. Ortada bir şey yok ki.
Kudret: Yani ne çıkaracaklar?
Ahmet: Beraber ortak aldık diyeceğim
Kudret: He, ben aldım, tamamlayamadım üstüne.
Ahmet: Senin dediğin gibi söyliyecem.
Kudret: Üstünü tamamla, tamamladık ondan sonra da Aydın’daki yerin ödemeleri olduğu için satalım dedin, o da inşaat halinde, ruhsatı yok hiçbir şey yok daha bitmemiş, satılmaz dedin, ben de bir şekilde satalım dedim, ben de sana parayı gönderdim.
Ahmet: Ben Kudret abiden para istedim bana parayı gönderdi, o parayı da sana, bak sen ona parayı gönderiyorsun bana parayı göndermiyor, bak bir de şu var.
Kudret: Ama o şeyi kapatmam lazım dedi adam. Senin şoförün de şeyin göndermiş ya parayı. Mecburen ben çıkış yapmam lazım diyor. Ben anlamıyorum o işleri de.
Ahmet: Resmiyette o var ya doğru söylüyor.
Kudret: İşte onu diyor. Onu dedi yani o zaman yoksa ben direk sana gönderirim. Al kardeşim Şaban’ın üstüne gönderirim, al kardeşim.
Ahmet: Kapatma, falan filan.
Kudret: Kapattık mevzuyu derim ama öyle deyince mecbur ona gönderdim. Yoksa gönderirdim ortak aldık parasını ödedim.
Ahmet: Hiç değilse şey olurdu yani tam bir alsana bir belge olur elimizde.
Kudret: Yani.
Ahmet: Hayırlısı olsun abi. Yapacak bir şey yok. Şu ama önemli olan ne zaman açılıyor bu onu, 10, 15, 20’sinde açılacak diyorlar ama. Onu takip ediyorum bakalım.
Kudret: Şeyi mi? İddianameyi mi?
Ahmet: İddianameyi, he.
Kudret: Dün bir kanal buldum başsavcıya dur bakalım.
Ahmet: iyi mi?
Kudret: Hı, çok çok etkili. İpten aldım iki kere ben onu da ve şu andaki konumuna da ben getirdim.
Ahmet: Kanalı mı?
Kudret: Hı.
Ahmet: Adamı mı senin adamı mı?
Kudret: Benim adam tabi ya. Diyorum ya ipten aldım şu andaki konumuna da ben getirdim.
Ahmet: Kim? Memur mu o da?
Kudret: İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürü.
Ahmet: Personel Genel Müdürü, İçişleri Bakanı.
Kudret: Hıhı, çok etkili.
Ahmet: İyi.
Kudret: Konuşmuş başsavcı ile başsavcı demiş ki ilk kez hani bu kullar arasında iyi konuşan birine denk geldim. O da demiş ki benim öz abim gibidir bu. Çevresindeki de öyledir. Öyle şeyler olmaz.
Ahmet: Personel Müdürü değil mi?
Kudret: Hı.
Ahmet: Personel Müdürü mü dedin, personel mi dedin?
Kudret: Personel Genel Müdürü.
Ahmet: Ha, İçişleri Bakan, pardon, ben personel diye anladım ya. Personel diye anladım, personel diye anladım da.
Kudret: Yok yok.
Ahmet: O zaman şey yapsana onu, bir göndersene bana ya, yüz yüze.
Kudret: Göndereceğim. Önümüzdeki hafta. İstanbul’a.
Ahmet: Niye İstanbul’a? Ne alakası var?
Kudret: İstanbul’a gidiyor o devamlı ya başsavcı. Ailesi falan orada ya.
Ahmet: Öyle mi? Haberim yok ondan.
Kudret: Tabi canım, ilişki, irtibatları, adamları her şey İstanbul’da.
Ahmet: Bir gönder abi ya, gönder ya.
Kudret: İstanbul’da bizim terör daire başkanını gönderdiydim işte ben bir şey için. Bir ay oluyor.
Ahmet: Hıı.
Kudret: O bir konuştu, ön yargılı adam çok ön yargılı. Kırmak lazım bu ön yargıyı.
Ahmet: Bir de onu gönder şu daire başkanını gönder.
Kudret: Gönderecem.
Ahmet: İyi tamam, sen de gel önümüzdeki hafta, yılbaşından sonra bir gel ya.
Kudret: Bakarız. Ya geldi mi ortalık karışıyor a….. koyayım yani hemen duyuyorlar.
Ahmet: Söyleme kimseye geldiğini niye söylüyorsun?
Kudret: Ben geçen seferde kimseye söylemedim. Haberleri olmuş. Takip mi ediyorlar ne yapıyorlar anlamadım a…. koyayım.
Ahmet: İfade verdiğini için biliyorlar, nereden bilecekler? Adliyeye geldim diye.
Kudret: Yok la avukat ile görüşmeye geldiydim ifade vermeden bir hafta önce.
Ahmet: Onu da mı biliyorlar?
Kudret: He.
Ahmet: Takip mi ediyorlar acaba ya?
Kudret: Bilmiyorum ki, ben bulabildiğim bütün kanallardan şey yapıyorum, bastırıyorum.
Ahmet: Ben de bastırıyorum. Ben de bastırıyorum. Ben de bastırıyorum.
Kudret: En şeyi en mantıklı makul yapabiliyorsan eğer nazın geçiyorsa Nükhet.
Ahmet: Evet.
Kudret: Nazın geçiyorsa.
Ahmet: Yok ya Nükhet hanıma aynen aynen, bir gitsin Nükhet Hanım da Cumhurbaşkanına da bir konuşsun bakalım.
Kudret: Şey yok eğer nazın geçiyorsa, bulabileceğin kanal olur abi, başka kanal olmaz.
Ahmet: Değil mi? Cumhurbaşkanı kapat dedi mi kapanacak bu dosya.
Kudret: Yav bir şey yok ki, başka çıkar yolu yok yani adam öyle dedikten sonra. Ama Nükhet der mi onu? işte o önemli olan.
Ahmet: Bakalım, bakalım. Yılbaşından sonra gitcem dedi. Ben yılbaşını Cuma, Cumartesi biliyordum meğerse pazartesiymiş yılbaşı.
Kudret: Hıı.
Ahmet: Hıı.
Kudret: Yani şey mi samimi mi Nükhet sence?
Ahmet: Ya ben hep samimiyetini gördüm. Hiçbir yanlışını görmedim. Yani samimiyetini gördüm. (Ne oldu? Geliyorum Gülçin geliyorum kapatsana kapıyı) ben hep samimiyetini gördüm. Alo.
Kudret: Ya işte bilemediğim için senin hani muhabbetim vardı onun ile. Yemek yemek yiyordunuz o kadar şeyiniz var.
Ahmet: Var, var, var, canım, yok yok ondan sıkıntı yok. O da ben gerekeni söyledim oda bakayım yapacak, yılbaşından hemen sonra Cumhurbaşkanı ile şeyi var randevusu varmış.
Kudret: İşte kolay bir şey değil oraya onu söylemekte. Söylerim diyorsan. Kendinden emin isen.
Ahmet: Ne bileyim abi, biz de işte biri bir şey yapsın biri bir şey söylesin diye, bu dosyada da bizim bir suçumuz olmadığını ortaya koyalım diye uğraşıyoruz işte hep beraber. Ben şeyi merak ettim ya.
Kudret: Neyi abi?
Ahmet: Bizimkini merak ettim. Ne dedi diye. Gürbüz bey.
Kudret: İşte bunları sormuş ya, Aydın mevzusunu bilmiyorum, sizin aranızda neler olur nasıl bağladınız ne yaptınız ne ettiniz onları sordu mu sormadı mı ilişki irtibat, Aydın’da bunun ortak olduğu ve bu, bu Gürbüz’ün ortaklığı var mı orada? Var.
Ahmet: Ya var tabi. Şimdi yok desem şimdi ben sen biz bize konuşuyoruz. Var tabi ya. Şimdi onu nasıl diyelim ki var diye.
Kudret: He, işte, hıı.
Ahmet: Nasıl var diyecem ki onu şimdi? Var ama nasıl var diyeyim?
Kudret: İşte o var dedi mi demedi mi? Mesele orada.
Ahmet: Ben demedim de.
Kudret: İşte o dedi mi?
Ahmet: Ayın 2’sinde ben çok bir şey bekliyorum gibime geliyor bomba, bombalar.
Kudret: Ne gibi?
Ahmet: Baksana, Aydın maydın diyor ya ortaklık mortaklık bana ne sorular gelecek ayın 2’sinde bilmiyorum ki?
Kudret: Ortaklığını yani sen ne dersen o. Herhalde ortağım dememiştir diye düşünüyorum.
Ahmet: Ya işte bana bir şey dese ki, şurası ben niye sana bir şey desin ki, pek de telefonda konuşmaya korkuyorum artık.
Kudret: Yok bu hatta bir şey yokta, senin ortamın önemli.
Ahmet: Ortamdan korkuyorum zaten başka bir şeyden korktum yok ya abi.
Kudret: Neredesin sen yatak odasında mısın?
Ahmet: Yatak odasındayım.
Kudret: Girdiler mi yatak odasına hiç?
Ahmet: Ben evdeykene girmediler ama ben yokken geldiler mi bilmiyorum ki?
Kudret: Sen yokken yenge yok muydu evde?
Ahmet: Evdeydi, ben iki üç sefer gelmişler, 3-4 tane polis gelmişler. Kimi tuvalete gitmiş kimi oturmuş hanım ile konuşmuş. Bilmem ne, sordum hanıma da. Şu böcek arama var mı bildiğin İzmir’de.
Kudret: Yok bilmiyorum.
Ahmet: Onun kafama takıldı. Onu yaptırsam.
Kudret: Dedikleri bunlar.
Ahmet: Neyse tamam. Sen bir gel de bir yüz yüze sohbet ederiz senle.
Kudret: Ortalık ayağa kalkar a…. koyayım.
Ahmet: Nereden bilecekler bana geldiğini, sen hasta mısın nesin ya. Kimseye söyleme. Gizli gizli gel git.
Kudret: Aman, bakarız bakalım.
Ahmet: İyi konuşuruz.
Kudret: Burada da konuşuyoruz zaten. Ne konuşmanız.
Ahmet: Ya konuşuyoruz tabi de ya ne biliyim abi kafam artık durdu iyice bildiğin gibi değil ya, düşünemez hale geldim, yani artık çok sıkıldım ya harbiden çok sıkıldım ya. Hani yediğimiz hiçbir bok yok, a…. kodumun ne olacak biz nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz ya?
Kudret: Ya bak ben tahminim hani benim tahminimi söylüyorum, yani Aydın’daki o yer konusunu sorar bir o ev muhabbetini sorar iki.
Ahmet: Uğur’u?
Kudret: Uğur da kini onda bir şey yok zaten. Aydın’ı bilmiyorum ben bilmediğim için sana bir şey diyemiyorum. Onu artık kendini şey yap.
Ahmet: Ben onu düşünüyorum.
Kudret: Hıhı, o belediye başkanını sordular mı daha önce sana.
Ahmet: Sordular.
Kudret: İl başkan adayını.
Ahmet: Sordular. Yok dedim öyle bir şey.
Kudret: Yani tekrar onu sorabilir, belki.
Ahmet: Dediğin gibi onu sorar, Aydın’ı sorar. Bir de Uğur’u soracak.
Kudret: Demiryolcu’yu sorar.
Ahmet: Demiryolcu da aynı dediğim gibi, dediğimiz gibi söyliyecem. Ama bir de Uğur’u söyliyecem. Bir de Aydın. Yani başka soracak bir şey yok gibime geliyor ya.
Kudret: İşte ona bakıyorum ben. Şeyi sorabilir.
Ahmet: Uğur beni Uğur beni terse çevir.
Kudret: Serkan Kurtuluş’u sorabilir.
Ahmet: Uğur beni ters çevirir mi?
Kudret: Hıı.
Ahmet: Uğur terse çevirir mi?
Kudret: Yani onu Serkan’ı sorabilir. Bu yurtdışına çıktıydı ya Gürcistan’a. Aranmıyormuş zaten çıktığında baktım ben 4 Eylül’de. Bir Karadeniz turu yapmış. Ondan sonra çıkmış yurtdışına kapıdan.
Ahmet: He.
Kudret: Onu sorarsa şeyde Araratlar bunu şey yapacaktı.
Ahmet: Hıı?
Kudret: Kapışıyorlardı ya birbirlerini tehdit ediyorlardı hatırlıyor musun sen o zamanı, ben hatırlıyorum.
Ahmet: Ben Araratlar diye birini duydum bunlar birbirine girdi diye ama tam şey yapmıyordum onu. Hani Araratlarla birbirine girmiş diye duymuştum o zaman. Birbirini öldürmeye çalışıyorlarmış bunlar herhalde.
Kudret: Onu sorarlarsa yurtdışına çıkışı senin bir etkin katkın cartın curtun var mı diye onu söyleyebilirsin. Vuracaklardı korkuyordu ondan çıkmıştır diye düşünüyorum de, ondan gittiğini düşünüyorum diyebilirsin.
Ahmet: Öyle düşünüyorum derim. Öyle düşünüyorum ben ama tam net değil tabii ki ben bilmiyorum derim ona.
Kudret: Hıhı.
Ahmet: Uğur için de şey diyeceğim, ben Uğur’u tanımam etmem, bana abimi aradı, abim ev alın dedi.
Kudret: Dediğin gibi senin böyle bir şeyin var.
Ahmet: Yatırım.
Kudret: Uygun fiyata temelden ev verildi inşaat işine başlıyoruz yine başlıyor sektöre uygun fiyatta sen de bir çek verdin, çek karşılıksız çıktı, sonra gönderdim parasını.
Ahmet: Sonra sen bana para ödedin.
Kudret: He, 400 liraydı ev, 150’sini şey verdi dersin sen.
Ahmet: Senin verdiğini söyliyecem.
Kudret: Üstüne o tamamladı orta kaldık, zaten satacaktık ev bittiğinde ama Aydın mevzusu ve başıma gelen iş bu işler olduğundan dolayı.
Ahmet: Çok tıkandım.
Kudret: Ha tıkandım sat dedim oda inşaat halinde ruhsat musap yoksa atamadı. Bana gönderdi. Ben gönderdiğim için de şeyden gönderdi yani işte onu söylersin.
Ahmet: Tamam onu ben toparlarım, toparlarım, başka soracak bir şey yok zaten bana. Kudret: işte aklıma gelen o var, Serkan Kurtuluş’un yurtdışına çıkışı var, sen mi sağladın der. Ahmet: Yoo benle ne alakası var.
Kudret: Diyebilirler. Yav yok işte diyebilir diyorum bak diyebileceklerini söylüyorum ben sana. Bana sordu çünkü.
Ahmet: Hııı, ney Araratlarla neydi Aratlarla birbirine girdi, belki ondan kaçmıştır diyeceğim. Kudret: Ha o dönemde çünkü biliyorum ben net biliyorum takip ediyordu bizim çocuklar. Bana şeyi gösteriyordu o Facebook üzerinden yazışmalarını.
Ahmet: Evet bunlar birbirine girmişlerdi dediğin gibi hani birbirlerini öldürecem möldürecem diye.
Kudret: Bu kurşunlattı bir iki yeri, falan filan. Hatta o da arkasında devlet yok hükümet yok işte istihbarat yok cart Türk bir açıklama yaptıydı. Araratlardan kim olduğunu hatırlamıyorum da şimdi. Zaten 4 Eylül’de gitmiş. 4 Eylül’de aranması falan da yok.
Ahmet: İyi, hayırlısı tamam, şu hanım beni çağırıp duruyor bakayım şuna ya kapıyı açıp duruyor bir baksana diye. Dur bakayım şuna. Alo.
Kudret: He.
Ahmet: Abi, şu hanım bana kapıya duruyor baksana diyor da bakayım şuna. Arayacağım seni.
Kudret: İyi o zaman görüşürüz sonra.
Ahmet: Hadi sağ ol.
Evet kaydedilen, telefondan silindiği söylenen, sonra geri getirilen ve dava dosyalarına giren konuşmanın tamamı bu.
Konuşmada adları geçen üst düzey bürokratların kim olduğu, bu taleplerin gerçekten yapılıp yapılmadığını, yapıldı ise nasıl yanıt alındığını, yardım edip etmediklerini bilmiyoruz.
Bilinen gerçek, Ahmet Kurtuluş ile Kudret Dikmen’in soruşturmadan “yırtmak için” her yolu denedikleri.
Ahmet Kurtuluş bir süre sonra evinde vurularak öldürüldüğü için ne olduğunu bilmiyoruz.
Kudret Dikmen ise konuşmuyor.
Konuşmaması lehine mi, aracı olmasını istediği bürokratların yardımcı olup olmadığını ise artık sona yaklaşan davada savcılığın son görüşünde (mütalaa) belli olacak.
Onu ve son görüşte kime ne ceza istendiğini de bir sonraki yazıda aktaralım.
Bakalım “torpil” tutmuş mu?