A3 Haber

25’inci yıldönümünde 28 Şubat’ı anımsamak: AKP’nin çeyrek asırlık “mağduriyet” palavrası ya da 28 Şubat kime yaradı?

25’inci yıldönümünde 28 Şubat’ı anımsamak: AKP’nin çeyrek asırlık “mağduriyet” palavrası ya da 28 Şubat kime yaradı?

25’inci yıldönümünde 28 Şubat’ı anımsamak: AKP’nin çeyrek asırlık “mağduriyet” palavrası ya da 28 Şubat kime yaradı?
Şubat 28
12:17 2022

Bugün 28 Şubat… Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997’de aldığı kararların 25’inci yıldönümü… AKP, iktidara geldiği günden bu yana “zulüm” olarak nitelendiriyor. AKP kadroları kendilerini 25 yıldır “28 Şubat mağduru” diye sunuyor. Ortada son derece soyut bir 28 Şubat lafazanlığı var…. Peki nedir bu 28 Şubat? AKP, bu sürecin gerçekten mağduru mu, yoksa mağruru mu? 25’inci yıldönümünde 28 Şubat’ı anımsayalım…

28 Şubat’ı nasıl anlamlandırmalı, nereye koymalı? Bunu yapmanın pratik yollardan birisi de 28 Şubat’tan sonraki sürece dikkatlice bakmak. Siyasi islamcılar, gericiler, AKP kadroları tam 25 yıldan beri “28 Şubat mağduru” olduklarını iddia ediyorlar. Bunu iddia etmek zorundalar, çünkü kurmak istedikleri gerici rejimin bahanesini, gerekçesini, nedenini oluşturmak; kendilerine uyduruk bir tarih yazmak için güçlü bir başlangıç öyküsüne gereksinimleri var. 1990’ların ikinci yarısında Türkiye’de kurulu düzen, mevcut toplumsal ve siyasal yapıyı kucaklayamaz hale gelmişti ve düzenin devamı için büüyk bir tamirata, tadilata ihtiyaç vardı. Siyaset, tepeden tırnağa yeniden yapılandırılmalıydı. Sermayenin desteğiyle Genelkurmay devreye girdi, düğmeye basıldı.

Refahyol hükümetinin kurulması, Susurluk kazası, “türbana özgürlük” ve “şeriat isteriz” eylemlerinin yaşandığı bir süreçte MGK dokuz saat süren bir toplantı yaptı ve 18 maddeden oluşan paketi açıkladı. İşte bu süreç, AKP iktidarının önünü açan ilk önemli adım olarak tarihteki yerini aldı.

Hafızaları tazelemek açısından o kararları noktasına virgülüne kadar yeniden anımsatmakta yarar var.

İşte 28 Şubat kararları

1- Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. Anayasa’nın 174. maddesinde koruma altına alınan Devrim Kanunları’nın ödün verilmeden uygulanması esastır. Hükümet, icraatında Devrim Yasaları’na uygunluğu sağlamakla görevlidir.

2- Savcılar, Devrim Yasaları’nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. Yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.

3- Sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. Kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.

4- Anayasa’nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. Bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.

5- Eğitim politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir.

6- Temel eğitim sekiz yıla çıkarılmalıdır.

7- İmam-hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. Bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. Ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran kursları kapatılarak, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda düzenlenmelidir.

8- Devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. Hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.

9- Cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir.

10- Pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır.

11- İran’ın Türkiye’deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. İran’ın Türkiye’nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.

12- Yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir.

13- Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. Bu sataşmalar TSK içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.

14- İrticai faaliyetlere karıştıkları için TSK’deki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.

15- Partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da Siyasi Partiler Yasası’nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.

16- Tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir.

17- Laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan TV kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların Anayasa’ya uygunluğu sağlanmalıdır.

18- Milli Görüş Vakfı’nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır.

Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan bu kararların tamamını imzalamak yerine sadece dört madde ile sınırlı olarak imzaladı. Ancak beş ay sonra Erbakan istifa etti; Mesut Yılmaz-Bülent Ecevit-Hüsamettin Cindorukların hükümeti kuruldu.

Anayasa Mahkemesi, Erbakan’ın Refah Partisi’ni kapattı. Yuakarıda sıralanan 18 madde arasında hayata geçirilen tek uygulama, zaten 1960’lardan beri tartışılan sekiz yıllık kesintisiz ve zorunlu ilköğretim düzenlemesi oldu.

Olup biten belliydi: 1990’lardaki sermaye düzeni, patronlar iktidarı kendisine istikrar aramış ve bu istikrarı “28 Şubat” diye kodlanan bir tamirat-tadilat hamlesiyle gerçekleştirmişti. Bu süreçte Refah Partisi parçalanmış, parti içinde kendilerine “yenilikçi” diyen kesimin önü açılmış, bu “yeni” ekip ABD ve Batı’yla anlaşarak iktidara yürütülmüştü.

AKP’yi yaratan, büyüten, bugünlere getiren 28 Şubat

AKP kurulduğu günden beri “mağduriyet” ağıdı yakıyor ve bundan beslenmeyi pek güzel beceriyor. Oysa 28 Şubat’ın has çocuğudur AKP… Nasıl mı?

Türkiye’de sermaye/patron sınıfı, hedefine doğru tam yol ilerlerken “uyumlu islam/ılımlı islam” ile makas değiştirdi. Ecevit hükümeti düşürüldü. Parçalanan Refah Partisi’nden kopartılarak kurdurulan AKP, 3 Kasım 2002 adlı sandık darbesiyle iktidara getirildi… Krizdeki düzen, düzeni yeniden hale yola koyma kararını “uyumlu islam ve ılımlı islam”la gerçekleştirecekti. AKP iktidarının ilk yıllarındaki AB atakları, hızlanan ve yoğunlaşan özelleştirmeler, Kemal Derviş’in dikte ettirdiği ekonomik kararların AKP eliyle hızla hayata geçirilmesi, piyasacılığın daha da vahşileşerek tırnaklarını bu topraklara geçirmesi… 28 Şubat boşuna değildi…

Yani, “geleneksel laisist” kaygılardan yararlanarak ordu eliyle balans ayarının yapıldığı 28 Şubat, Türkiye ilericiliğine karşı siyasallaştırılan gericilerin iktidarına zemin hazırladı. AKP’nin varlığı, düzenin ihtiyaçlarına cevap verebilir niteliğe bürünmesine olanak sağlayan, bu kapıyı aralayan 28 Şubat’a borçlu kılındı.

“Mağduriyet” yalanı

Kendi tabanını yıllardır 28 Şubat mağduriyeti üzerinden konsolide etmeyi başaran AKP’nin, 28 Şubat’la hesaplaşması da bir palavradan ibaret… Yüzlerce komutanın yargılandığı 28 Şubat davası. 12 Eylül davası… “AKP darbecilerle hesaplaşıyor” adı altında estirilen rüzgardan geriye ne kaldı? Hatırlayan var mı?

Şimdi bunların hiçbiri anılmıyor. Çünkü 28 Şubat davasında tutuklu tek bir sanık bile kalmadı. Müebbet hapis cezasına çarptırılan 18 sanık hakkında adli kontrol verildi. Dava sürerken yaşamını yitiren akerlerin dosyaları düştü, süreç hâlâ Yargıtay’da.

AKP, varlığını borçlu olduğu 28 Şubat’la neden hesaplaşsın ki? Ayrıca hesaplaşma kimin umurunda? Hesaplaşma adı altında estirilen o “demokratikleşme” rüzgarı ve onun sayesinde atlanan eşikler varken…

AKP’nin hâlâ “ekmeğini yediği” 28 Şubat, buydu işte.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER