A3 Haber

100 yıl önceki İzmir bu kitapta: Smirna 1922’nin yazarı George Poulimenos, kitabını anlattı…

100 yıl önceki İzmir bu kitapta: Smirna 1922’nin yazarı George Poulimenos, kitabını anlattı…

100 yıl önceki İzmir bu kitapta: Smirna 1922’nin yazarı George Poulimenos, kitabını anlattı…
Nisan 05
14:35 2022

George Poulimenos’un Smirna 1922 adlı kitabı, Yakın Kitabevi tarafından yayımlandı. Prof. Çınar Atay’ın yayına hazırladığı kitabı Teodora Hacudi ve Ayşen Tekşen çevirdi. Poulimenos, 8 Nisan 2022 Cuma günü Alsancak’ta Yakın Kitabevi’nde kitabını imzalayıp okurlarıyla buluşacak. Etkinlik Altay Spor Eğitim Vakfı ve Konak Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşecek.

A3 Haber Merkezi | 8 Nisan 2022 Cuma günü gerçekleşecek imza etkinliği öncesinde, George Poulimenos ile Smirna 1922’yi konuştuk…

Memnuniyetle öğrendik ki Smirna 1922 kitabınız Türkçeye çevrildi. Öncelikle bunun için tebrik ederiz. Konu İzmir olunca, sohbetimize oradan başlayalım isterseniz. Ailenizin köklerinin İzmir’e uzandığını duyduk. Biraz onlardan söz eder misiniz?

Anne tarafından büyük ebeveynlerimin ikisi de o sırada sadece Rumları oturduğu, Çeşme yakınında büyük bir köy olan Kato Panagia’da (Çiftlik Köyü) doğmuş. 19. yüzyılda Türkiye’nin batı kıyısı Yunanistan ana karası ve Ege adaları arasında esas olarak ticari ama aynı zamanda kişisel nedenlerle kesintisiz bir temas vardı. Aslında büyükbabamın babası Midillili bir kaptan olup gelecekteki eşine Kato Panagia’ya yolculuklarından birinde rastlamış ve onunla evlendikten sonra burada kalmıştı.

İzmir savaş kaynaklı zorunlu göçlerin merkezi olmuş bir şehir. Makedonya’dan, Yunanistan’dan, Adalardan göçerek buraya yerleşmiş olan insanların sayısı çok yüksek. Böyle olunca da 3-4 kuşaktır aktarılan duygular, hikayeler hala canlı. Sizin aileniz bu göçü nasıl yaşadı, nasıl aktardı?

Büyükannem 1922 Türk-Yunan savaşının sonunda Sakız adasına kaçmak zorunda kalırken büyük babam 1910 civarında Atina’ya gitmek için Kato Panagia’dan zaten ayrılmıştı. Köklerini asla unutmadılar ve anayurtlarından daima özlemle söz ederek ona duydukları sevgiyi çocuklarına ve torunlarına aktardılar. 1980’de Türkiye’ye sayısız ziyaretlerinden birinde büyükbabam beni de yanına aldı ve birlikte onun köyünü ve İzmir’i gezdik. Sonradan sevdiğim bu şehre ilk ziyaretimdi.

İzmir kökenleriniz bu kitabın ve İzmir’le ilgili diğer tüm çalışmalarınızın hazırlanması sürecini nasıl etkiledi. Sizi duygusal anlamda nasıl motive etti?

Her şey ben küçükken Küçük Asya’daki anayurtlarından daima sevgiyle söz eden büyük ebeveynlerimle başladı. Özellikle bu konuda konuşmaları engellenemeyen büyükbabam! Kuşaklar boyunca aktarılan bu anılar bölgenin tarihi ve halkıyla ilgilenmemi sağladı ve daha fazlasını öğrenmeye çalıştım. 100 yıl öncesinin İzmir’ini canlandırarak atalarıma ve o sırada evlerini terk etmek zorunda kalan tüm insanlara borcumu ödediğime inanıyorum.

Şimdi biraz da kitabınızın Türkçe yayına hazırlanma sürecinden söz edelim. Kitabınızın basımını daha önce de Andreas Baltas’ın 1890-1922 Arasında İzmir’de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri kitabını yayınlayan Altay Spor ve Eğitim Vakfı, ASEV’in üstlendiğini görüyoruz. Türkçe yayına hazırlayan ekip ise Prof Çınar Atay, Ayşen Tekşen, Teodora Hacudi’den oluşuyor. Bu süreci biraz anlatır mısınız? Zorluklar yaşandı mı? Arzuladığınız gibi bir ekip çalışması oldu mu?

İzmir’de zaten çok arkadaşım vardı ve bazılarıyla çeşitli projelerde işbirliği yaptım. Benin gibi bir İzmir aşığı olan Prof. Çınar Atay’ı şehirle ilgili çok sayıda çalışmasından zaten biliyor ve hayranlık duyuyordum. Ayşan’le benim web sitemi Türkçeye çevirmeyi teklif ettiğinde tanıştım ve artık iyi dostuz. İşbirliğimiz son derece sorunsuz ilerledi. Tek engel Ayşen’in Yunanca ve benim Türkçe bilmememdi. Bu yüzden çeviriyi ve son kontrolleri ara dil olarak İngilizce yaptık. Teodora içimizde her iki dili de akıcı biçimde kullanan tek kişiydi ve sürece mutlak katkısı oldu.

Kaynaklar konusunda biraz bilgi edinmek isteriz. Yunanistan’da yaşıyorsunuz ama kaynaklarınızın oldukça zengin olduğu şeklinde bir izlenim var. Türkçe kaynaklardan yararlanmadan da Anadolu hakkında belgelere dayalı eserler üretmek mümkün mü? Ve nasıl? Bu konuyu açmanızı istesek?

İzmir’e ilk ziyaretim olan 1980’den beri eski İzmir ve Küçük Asya’yla ilgili malzeme topluyordum. Buna hiç ara vermedim ama şimdi kaynaklarımı dijital ortamda toplamayı tercih ediyorum. Bu kaynaklar çeşitli dillerde gazeteler, haritalar, fotoğraflar, röportajlardan vb. oluşuyor. Yerel kaynaklara gelince, onlardan yararlanmadan bir yerin ya da tarihi bir dönemin kapsamlı bilgisine ulaşmanın imkansız olduğunu düşünüyorum. İzmir özelinde Türkçe kaynakları kastediyorum. Türkçe bilmememe rağmen, herhangi bir şeyin benim ilgi alanıma girip girmediğini görecek kadar o dili anlıyorum. Sonrasında Türkçe metinleri anlamlandırmak için optik karakter tanıma ve makine çevirisi gibi bilgisayar yöntemlerinden yararlanıyorum

Kitabınız İzmir 1922, o gün şehre gelenler için bir rehber niteliğinde hazırlanmış. Gemiyle şehre girişten başlayarak büyüleyici bir tura çıkarıyorsunuz okuru. Bir düş dünyası gibi. Ama sadece günümüz okuru için düş. Oysa 1922’inin gerçeği. Büyükbabanızın gerçeği. Yazım sürecinde bu duyguyu kurmak, 1922 dünyasında kalabilmek zor oldu mu?

10 yıldan uzun süre önce ciddi olarak İzmir’i çalışmaya başladığımdan beri yavaş yavaş bu önemli ve çok kültürlü şehrin 1922 yangınından önceki halinin dünyasına ve yaşamına daldım. Şimdi ise o İzmir’i doğduğum ve yaşadığım yer olan Atina’dan daha iyi bildiğimi hissediyorum! Sorunuzun yanıtı olarak: Hayır, uzun zamandır zaten öyle olduğumdan, bu kitabın yazım sürecince gerçek bir Smirnalı olmak benim için gerçekten zor olmadı.

Türk okurlar kitabınızda bilmedikleri ya da unuttukları pek çok şey bulacak. Artık olmayan üzüm çeşitleri, tatlılar, gelenekler, sokaklar, binalar… Bunları yeniden keşfetmek, hatırlamak hepimize iyi gelecek. Buradan yola çıkarak ortak tarihimize varmak istiyorum. Açıkça görülüyor ki bizim unuttuklarımızı siz ve sizin unuttuklarınızı biz hatırlayıp kolektif belleğe ekliyoruz. İki halkın zengin kültürünü bir havuzda toplamak için önerileriniz olabilir mi?

Ortak mirasımızın bir sentezini oluşturmak için Ege’nin iki yakasının kaynakları ve anıları gereklidir. Bu birleştirme ancak kurumların ve özellikle de halkların işbirliğiyle yapılabilir. Yunanlılar ve Türkler geçmişten kaynaklanan olası güvensizlikleri aştı ve var olabilecek görüş farklılıklarını iyi niyetle tartışıyorlar. Geçmişin hatalarını kabullenmek dostluk ve barışa yol açacak ve kültürlerimizin çok sayıda ortak yanları bizi daha da yakınlaştıracaktır.

Yıllar boyunca iki halkın buluşması için büyük çabalar sergileyenler oldu. İsmail Cem/Yorgo Papandreu, Livaneli/Mikis Theodorakis, Abdi İpekçi ve diğerleri. Hayır yanıtı vermeniz umuduyla soruyorum: Sizce bu çağ kapandı mı? Sizinki gibi kitaplar çağı canlı tutmaya katkıda bulunabilir mi?

Son yıllarda Yunanistan ve Türkiye arasında belli bir gerilim olduğu doğru ama bunun iki ülkenin halklarına yayıldığına inanmıyorum. Her koşulda, Türkler ve Yunanlılar birbirlerine ait olumsuz imajları bir yana bırakmalı ve onun yerine bizi birleştiren pek çok şeye odaklanmalı. Önünde sonunda, binlerce yıl birlikte yaşadık ve ortak tarihimizin tüm dönemleri o kadar kötü değildi. Elbette benim kitabım ve onun gibi diğerleri bir işbirliği ruhunu destekleyebilir. Yazılarımda kimseyi rencide etmemeyi hep göz önünde tutuyorum. Ama bir araştırmacı olarak, gerçek bazen tatsız olsa bile, kendimi bir konuyu olabildiğince nesnel olarak sunma zorunda hissediyorum.

1922 sonrası. Biliyoruz ki şehir yandı. Binalarla birlikte yaşam tarzı da yok oldu. Elbette bu değiştirilemez bir şey. İstanbul yanmadı ama o da bir anlamda yok oldu. Ulus devletlerin gelişmesi dünyanın her yerinde kozmopolit yaşam biçimini baltaladı. Hal böyleyken, geçmişin o kozmopolit yaşamını belleklerde canlı tutan sizinki gibi çalışmalar gelecek kuşaklar için bir fener ışığı olabilir mi? Bu açıdan hiç değerlendirdiniz mi?

İzmir örneğinin gösterdiği gibi, farklı kültürler aynı yerde barış içinde yaşayabilir. Ama bir şartı var: Tüm insanlar servetin yaratılması ve dağılmasında yer alabilmelidir. İzmir, eskisi gibi önemli bir liman olarak bu hedefe ulaşabilir. 19 ve 20. yüzyıllarda Yunanistan’dan İzmir’e göç eden pek çok Yunanlı için bu şehir Amerika gibi bir fırsatlar ülkesiydi. Ve şehirle çok hızlı bütünleştiler. Kitabıma gelince, bir örnek oluşturarak, bir nebze de olsa buna yardımcı olmasını umarım.

Achilleas Chatziconstantinou ile birlikte hazırladığınız İzmir’le ilgili bir çalışmanız daha olduğunu biliyoruz. Kordon Kitabı. Çok kapsamlı, dev boyutlarda bir çalışma. O kitabınızdan bahseder misiniz? Ve onun Türkçe yayınlanmasıyla ilgili gelişmeler var mı?

İzmir Kıyısıyla, Kordon’la ilgili bu çalışma 1875 ile 1922 yıllarını ve devamını kapsıyor. Çizimler, fotoğraflar, sahiplerinin ve sakinlerinin tarihleriyle 200’den fazla binayı sunduk. Gerçekten de dev bir çalışmaydı: yalnızca çizimler bir buçuk kişi/yılı aldı ve tüm süreç Achilleas ve benim tarafımdan altı yılda tamamlandı. İki ciltlik kitap 2019 yılında Athens Academy ödülü aldı. Türkçe çevirisine gelince, bunu yapmaya istekli sponsorlar ve yayıncılar bulunmasına bağlı. Ne yazık ki, şu ana dek çabalarımız başarılı olmadı.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER