A3 Haber

Müflis Fukuyama’nın itirafları: Liberalizm, krizleri ele almaktan aciz…

Müflis Fukuyama’nın itirafları: Liberalizm, krizleri ele almaktan aciz…

Müflis Fukuyama’nın itirafları: Liberalizm, krizleri ele almaktan aciz…
Ağustos 01
07:51 2022

Fukuyama’nın 1990’larında başında ortaya attığı “Tarihin sonu” tezi çoktan iflas etti. “Batı liberal düşüncesinin insanlığın ulaşabileceği son aşama olduğunu” iddia eden bu tez, günümüzde kabul görmüyor. Müflis Francis Fukuyama, geçen aylarda yeni bir kitap yayımladı. Kitabın adı “Liberalism and Its Discontents” ya da “Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları.” Fukuyama’nın analizi şunu netleştiriyor: “Liberalizm, karşılaştığı sosyal, ekonomik ve ekolojik krizleri ele almaktan aciz…” Fukuyama’nın yeni kitabı hakkında kallavi bir eleştiri yazan eleştirmen-gazeteci Samuel McIlhagga’nın bu analizi Jacobin’de yayımlandı. Ayşen Tekşen Türkçeleştirdi.

Samuel McIlhagga | Fukuyama, Tarihin Sonu adlı kitabında uzun vadede tüm dünyanın liberal demokratik kapitalist modelin farklı versiyonlarında buluşacağını ileri sürdü. Bunun nedeni, Fukuyama’nın aklında modern toplumları ussal biçimde örgütleyebilecek başka modeller olmamasıydı. İslam ya da Hıristiyan teokrasisi gibi rakip modeller kültürel ve coğrafi olarak sınırlıydı; sosyalizmin son bulmasının ardından yalnızca liberalizm küresel bir sistem olarak dünyayı yönetebilirdi.

Fukuyama, ilk kitabında tarihin sonunun coğrafi bölgelerde eşzamanlı olarak gerçekleşmeyeceğini vurgulama konusunda özenliydi; Küresel Güneydeki, aykırılar yaklaşık bir yüzyıl sonra o noktaya gelecekti. Üçüncü dünyada varlığını sürdüren liberalizm-dışı kapalı bölgeler, alternatif bir dünya düzeni için model değildi. Tarihin Sonu’nda “Arnavutluk ya da Burkina Faso’daki insanların aklına hangi tuhaf düşüncelerin geldiği pek önemli değildir” diyebiliyordu. Fukuyama’ya göre, tarihsel olarak kaçınılmaz olduğu için değil ama rakipleriyle karşılaştırıldığında en az iç çelişkiyi barındıran ideal bir ussal sosyal örgütlenmeyi temsil ettiği için liberalizm kazanacaktı.

Bununla birlikte, Tarihin Sonu’nun pek hatırlanmayan son bölümü olan “Son İnsan”, adını Nietzsche’nin übermensch (üst insan) kavramının pasif, ihtiyatlı ve materyalist zıttı olan letztermensch’dan alır. Fukuyama, liberal demokratik sistemde içkin olan çelişkileri ve hali vakti yerinde liberal demokrat öznelerin hissettiği hayal kırıklığını itiraf etmek için Son İnsan imgesini kullanır. 1992’de yazdığı gibi: “Eşit kabul görme arzusu – isotimia –, daha fazla fiili eşitliğe ve maddi bolluğa ulaşılmasıyla azaltmadığı gibi aslında bu sayede artabilir.”

Fukuyama 1992’de liberal demokrasiye yönelik en büyük tehlikenin rakip dış güçlerden değil can sıkıntısı ve bu sıkıntının, denemeye ve Eflatun’un thumosuna (kabul görme arzusu) ya da güçlü biçimde kabullenilmeye ulaşmaya istekli huzursuz bir toplum üzerindeki etkilerinden geleceğini anladı. Kojève’nin Hegel okumalarından ve Leo Strauss’un Eflatun’un Devlet’inde yer alan insan ruhu kavramlarına ilişkin analizinden etkilenen Fukuyama, Tarihin Sonu’nda insan doğasının thumos gibi kalıcı yanlarının ileri liberal demokrasinin soğuk ussal ve teknokratik dünyasını tehlikeye atacağını ileri sürdü. Ama aynı zamanda, kitapta liberal demokrasi insanlığın thumusuna gerekli onayı sağlama potansiyeli olan tek sistem olarak da değerlendirildi. .

İnsan doğası ile liberal demokratik sistem arasındaki çatışmalar Tarihin Sonu’nda önemli bir dipnot iken Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları’nda baş role taşındı. Değişmeyen tek şey Fukuyama’nın liberal demokrasinin mevcut kırılganlığını açıklama konusunda maddi ve ekonomik ilişkilerin bir analizinden ziyade değişmez insan doğasının tarih-ötesi psikolojik modellerine güvenmesidir.

Son kitabı, Eflatun ve Nietzsche’nin metafiziksel çerçevesinden çıkarak Sigmund Freud’un ruhbilimsel bakış açısına yaklaşır – Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları başlığı, Avusturyalı ruhçözümlemecisinin 1930 tarihli Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları eserini çağrıştırır. Freud’un eserinin büyük bölümünde moderniteye dair derin bir kötümserlik hakimdir. Ama Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları yalnızca ussal toplumun reddedilmesinden ibaret değildir. Freud, ironik bir biçimde, insanın içinde bulunduğu bedbaht durumun nedeni ve merheminin uygarlık olduğuna dikkat çeker.

Bedbahtlığımızdan büyük ölçüde uygarlığımız sorumludur… vazgeçer ve ilkel koşullara dönersek çok daha mutlu oluruz… Uygarlık kavramını nasıl tanımlarsak tanımlayalım, ıstırap kaynaklarından yayılan tehditler karşısında kendimizi koruduğumuz her şeyin tam da o uygarlığın parçası olduğu kesindir.

Fukuyama’ya göre, Freud’un insanın uygarlıkla ilişkisine dair kuramları, yani uygarlıktan hoşnutsuzluğun sistemden kaynaklandığı ve ona karşı kullanıldığı görüşü, liberal demokrasi için de geçerlidir.

Liberalizm tehlikede

Aslında, Freudçu atası gibi Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları da liberal demokrasinin iki düşmanı olan “popülist muhafazakarlık” ve “ilerlemeciliğin” dış tehditler değil bizzat liberal geleneğin doğal sonuçları olduğunu savunur. Fukuyama’nın “Klasik Liberalizm Nedir” başlıklı birinci bölümde belirttiği gibi, tehditler rakip dış modeller ya da içkin maddi çelişkilerden değil liberalizmin kendi içindeki ekonomik ve sosyal çürümelerden kaynaklanır.

Özerklik, sağda esas olarak devletin müdahalesi olmadan özgürce satın alma ve satma olarak anlaşıldı. Bu kavramın uçlara çekilmesiyle ekonomik liberalizm “neoliberalizme” dönüştürüldü ve anlamsız eşitsizliklere yol açtı. Solda ise özerklik toplumun dayattığı sosyal normlara direnç ve yaşam tarzı seçimleriyle ilgili kişisel özerklik olarak anlaşıldı. Bu yola itilen liberalizm, modern kimlik siyasetine evrilirken kendi önermesi olan hoşgörüyü aşındırmaya başladı. Liberalizmin bu uç versiyonları, daha sonra günümüzde liberalizmi tehdit eden sağcı popülist ve solcu ilerici hareketlerin kaynağı olan bir ters tepki yarattı.

Bu tehditler için çözümü, önceki bir durumu aynen tesis etmek anlamına gelen hayali bir status quo ante bellum’a -kendisini böyle kabul eden bozulmamış, yenilenmiş, geliştirilmiş ve sağlam bir tarihsel liberalizme- geri dönmektir. Fukuyama Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları’nda, içine çok şeyin sığdırılmasını hoş gördüğü bu programı tanımlamak için “klasik liberalizm” terimini kullanır. “Klasik liberalizm, eşit bireysel haklar, hukuk ve özgürlüğün temel önemi üzerinde her şeye rağmen hemfikir olan bir dizi siyasi görüşü kapsayan büyük bir çadırdır.”

Fukuyama, kitabın “Liberal Bir Toplumun İlkeleri” adlı son bölümünde klasik liberalizmin “çeşitliliği yönetmenin bir aracı olarak anlaşılabileceğini” iddia eder. Ama çeşitlilik içeren bu siyasi çoğulculuk güçlü ve güvenilir bir devlet gerektirir. Neoliberal dönemin başlangıcından bu yana liberalizmin düşüşünün nedeninin bu çeşitliliği yönetmede devletin oynaması gereken merkezi rolü anlayamaması olduğunu savunur. Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları’nın diğer bölümlerinde, kamunun liberal demokrat hükümetlere duyduğu güveni sarsan güçleri ve klasik liberalizmin başvurabileceği sözde çözümleri tanımlar. İlk olarak, “Liberalizmden Neoliberalizme” bölümünde neoliberalizmi, ekonomik liberalizmin aşırı eşitsizliği destekleyen ve siyasi yapıyı tehdit eden tehlikeli bir gelişimi olarak görür.

Fukuyama kapitalist piyasaya bağlılıktan vazgeçmezken, neoliberalizmde “piyasaların üstün verimliliği şeklinde geçerli anlayışın, devlet müdahalesine ilke olarak karşı çıkılan bir tür dine dönüştüğünü” iddia eder.

İkinci bölümü olan “Bencil Birey”, neoliberalizmin kişisel ve toplumsal etkileriyle ilgilidir. Fukuyama bu bölümde faydayı maksimize etmeyi amaçlayan bireysel ussal aktörler ekonomik modelinin önünde sonunda emeğin yüceliği, aile, gelenek ve kolektif özgecilik gibi değerlere saygı duyan dengeli bir piyasa için yıpratıcı olduğunu savunur. “Dolayısıyla, liberal kuramın dayandığı bireyci öncül yanlış olmaktan ziyade eksiktir.”

Belli bir çekinceyle de olsa, Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları tüketimden ziyade üretime odaklanan bir toplumun çağdaş kapitalizmin patolojilerini gidermeye yardımcı olabileceğini varsayar. Otuz yıl öncesinin zaferciliği tarih olmuş ve onun yerini Fukuyama’nın “İnsanlar emeğin yüceliğini ve geçimlerini korumak için tüketici refahından bir nebze fedakarlık etmeye istekli olacak mı?” sorusunu sormasına yol açan sorunlu bir Freudçu liberal bilinç analizi almıştır.

Ekonomi alanının dışında kalan kimlik meselelerini ve bunların liberalizmin sözde evrenselciliğiyle çatışan içkin kişiye özel olma niteliklerini ele almaya çalışan diğer bölümlerde, içine çok şey sığdırılabilecek bir sivil milliyetçilikler ve kimlikler dizisine geri dönmeyi savunur. Sosyolog Max Weber’i izleyerek, devlet dayatmasının yokluğunda liberal hakların anlamsız olduğunda ısrar eder. Aslında, Fukuyama liberal demokrasinin önemli sorunlarını doğru olarak tanımlar ama çözüm önerisi olarak sorunun ana nedenine, yani tarihsel klasik liberalizme geri dönme fikri, içinde etkin oldukları liberal kapitalist sistemi aşan bir grup değerlere bağlılığıyla çelişmektedir. Fukuyama’nın neoliberalizmde liberal demokrasiye yönelik tehditler olarak gördüğü şeyler (muazzam eşitsizlik, tüketicilik, devlet kapasitesinden yoksunluk), on dokuzuncu yüzyıl başı serbest-ticaret klasik liberallerinin değerleri, bir diğer deyişle, Milton Friedman gibi neoliberal düşünürlerin yirminci yüzyılın sonları için yeniden canlandırmak istedikleri fikirlerdi.

İyi de klasik liberalizm nedir?

Fukuyama, klasik liberalizm olarak adlandırdığı şeyin tarihsel olarak özel çağrışımları olduğunu kabul eder ama yine de son değişimlerle bozulmamış bir ideal liberalizmi tanımlamaya çalışırken bu tanımı kullanmaya karar verir. Bu bir Hegelci için garip bir tavırdır. Alman felsefeci Hegel, bir toplumun aldığı özel biçimin bir idealden sapma ya da uzaklaşma olarak anlaşılmaması gerektiği konusunda ısrarıyla tanınır. Ona göre, gerçekleştirilemeyen idealler zamansızdı. Hegel’in Tüze Felsefesi’nde (1820) belirttiği gibi, “Ussal olan gerçektir, gerçek olan ussaldır”.

Çağdaş liberalizm savunucularında eksik olan şey Hegel’in soğuk ama zeki gerçekçiliğidir. Klasik liberalizm savunucuları sıklıkla kendi düşünceleri ile Thomas Hobbes, John Locke ve Jean-Jacques Rousseau gibi bir avuç Avrupalı düşünürün sözde zamanlar-üstü görüşleri arasında döneme uygun olmayan bir silsile oluşturmaya çalışırlar. Ağırlıklı olarak klasik siyasi biçimler ve kendi dönemlerinin yapısal çekişmeleriyle ilgilenen bu kuramcılar kendilerini liberal kabul etmemiştir. Günümüzde klasik liberalizmden bahsettiğimizde, ender olarak bu terimi bilenlerden söz ederiz –çoğunlukla, on dokuzuncu yüzyıl başı Avrupa’sında aristokratik toprak sahipliği çıkarları ve merkantilizm eleştirisiyle bağlantılı bir dizi kısa ömürlü özel serbest-ticaret politikaları sunan bireyler.

Kitabın büyük bölümünde Fukuyama liberal demokrasi ve liberalizm kavramları arasında gidip gelir. Bu kavramlardan ilki II. Dünya Savaşından sonra Batı dünyasının geniş kesimlerinde şekillenen özel bir konfigürasyonu ve ikincisi de İngiliz İç Savaşı ve Amerikan Devrimine geri uzanan tarih-ötesi bir ideali ifade eder. Bu iki kavramın her biri, diğerinin kısıtlamalarını hasır altı etme görevi görür. Bir ideal olarak liberalizm, fiilen var olan liberalizmin kusurlarının bir eleştirisi olarak sunulabilir ve fiilen var olan liberalizm de sosyalizmi ve hegemonya kuramayan diğer siyasi projeleri reddetmek için kullanılabilir.

Gerçekte, muhafazakarlığa çok benzer şekilde, liberalizm yalnızca belli sistemlerdeki fraksiyonların tarihsel, sosyolojik ve siyasi konumlanmasının belirlediği bir politik hamleler ve kültürel çağrışımlar dizisidir. Avusturalyalı, Avrupalı ve Japon liberaller ile onların Amerikalı emsalleri arasındaki büyük farklılıkları karşılaştırmak suretiyle ortaya çıkan izafiliğe bakın. Fukuyama, klasik liberalizm tanımı için dar bir değerler dizisi belirleyerek bu eleştirilerin önünü alabilirdi. Bir diğer seçenek olarak, önemsediği gerçek ve daha fazla şeyi kapsayan değerleri tanımlamak için yeni bir terim bulabilirdi. Oysa, savunduğu şey klasik liberalizm değil bir tür insancıl sosyal demokrasidir.

Aslında, Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları’nda tuhaf olan şey, Fukuyama klasik liberalizm sözcüğünü kullanmadan önemsediği değerleri anlatmaya koyulduğunda sıklıkla kulağa laik, insancıl, evrenselci ve demokratik yapıda bir sosyalist ya da Marksist gibi gelmesidir.

Fukuyama, Novara Media’dan Aaron Bastani’ye verdiği son röportajda şaşırtıcı bir biçimde yakın zamanda Bernie Sanders ve Jeremy Corbyn’in önerdiği mevcut popülist sosyal demokrat programı önemli ölçüde onayladı. Örneğin, Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları’nda siyasi aktörlerin öznelliğinin temelinin sosyal kimliklerden ziyade ekonomik sınıf olması gerektiğini savunur: “Sosyal politikalar toplumun bütünündeki sonuçları eşitlemeye çalışmalı ama ırk ya da etnik köken gibi sabit olanlardan ziyade sınıf gibi değişken kategorileri hedeflemelidir”.

Sözlerinin devamında, kamu yararı ortak kavramlarının yerini kişisel özerklik, kendini-gerçekleştirme ve seçime aşırı bir vurgunun aldığını savunur: “Zamanla liberal toplumlarda diğer amaçlar karşısında önceliği olan asli insani amaçlar önerme konusunda giderek artan bir isteksizlik görülmektedir; oysa, en büyük öncelik bizzat seçme eylemidir”.

İronik olarak, Fukuyama’nın en fazla önemsediği “liberal” değerler –ifade özgürlüğü, hesap verebilirlik kurumları, insan hakları, kişisel özerklik yöntemleri ve kimlik politikalarının ötesinde bir kamu yararı kavramı- liberal iskelete eklenmiş kapitalist dinamikler tarafından aşındırılmıştır. Demokratik bir sistemde liberal özgürlükler kapitalizm yüzünden değil ona rağmen varlığını sürdürür. Tarihsel olarak gelişmemiş bir sola sahip Amerika haricinde, liberal gelenekler çoğunlukla ifade ve örgütlenme haklarına temel bir önem yükleyen sosyal demokratlar ve sosyalistler tarafından kazanılmıştır.

Aslında, Fukuyama’nın “popülizmi” ile “ilericiliğini” ayıran sınırlar tutarlı biçimde diğer politik sistemlere uymaz. Liberal demokrasinin yarattığı hoşnutsuzluklar ulustan ulusa farklılık göstermiştir. Örneğin, Fransa’daki belli bir cumhuriyetçi sol liberalizm, yaşam tarzı seçimleri ve değerleriyle ilgili kişisel özerklik konusunda Amerikan kavramları olarak anladıkları şeyi reddeder ve bunun yerine pratikte Müslümanları ve diğer azınlıkları marjinalize eden katı laiklik gibi evrensel Fransız değerlerini vurgulayan kamu yararına bir sivil milliyetçilikte ısrar eder.

Peru’da Katolik Kurtuluş hareketinden etkilenen sosyalist Pero Castillo, hem ekonomik eşitsizlik ve neoliberalizme hem de bir ölçüde sosyal liberalizme saldırarak seçim kazandı. Dolayısıyla, Fukuyama’nın önerdiği dinamik hoşnutsuzluk haritası Amerika’ya özgürdür –Amerikan popülizmini ve ilerlemeciliğini oluşturan tutumlar ve politika pozisyonları kümesinin evrensel karşılığı yoktur.

Fukuyama’nın hayran olunası evrenselci ve insancı politikalar arzusu, sinir bozucu bir biçimde onu tükenmiş bir on dokuzuncu yüzyıl ideolojisine geri götürür. Aksine, tüm özgünlüğüyle modernitenin mevcut durumuna bakmamız gerekir. Çin, beraberinde demokratik bir uzantı olmadan kapitalizmin başarılı olabileceğini gösterdi. Bunun tersine, etkin biçimde demokratik ama kapitalist-olmayan bir devlet henüz ortaya çıkmamıştır. Siyasi krizler ve iklim çöküntüsüyle tanımlanan bir dünyada Fukuyama’nın önemsediği değerleri savunmanın en iyi yolu belki de hayali bir siyasi düzen olacaktır. Bu siyasi düzen kapitalizmin nasıl -hepsi de demokrasi için kötü olan- eşitsizlik gibi istikrarı bozan sosyal sonuçlara yol açtığını ve milliyetçiliğin ve savaşın ekonomik nedenlerine yön verdiğini görecektir.

Bu siyasi projenin amacı piyasanın dizginsiz yetkisinin yerine örgütlü emeğin desteklediği demokratik hesap verebilirliği koymak olacaktır. Başta demokratik olanlar olmak üzere, sayısız sosyalist geleneğin projesi hep buydu. Kurumları son yüzyılın sonunda yara aldı. Ancak, bu topyekûn bir yenilgi değildi. Gelişmiş dünyanın neredeyse her ülkesinde, bazıları tabanlarını geliştirmiş olan solcu ve sosyalist güçler varlığını sürdürür. Bunlar, kapitalizmin gerçekleştiremediği liberal demokratik vaadi gerçekleştirebilir ama bunu yalnızca demokratik kapitalizmin yerine demokratik sosyalizmi koyarak yapabilirler. Fukuyama’nın olanca çıplaklığıyla netleştirdiği şey, kendi haline bırakıldığında kapitalizmin bizzat neden olduğu krizleri gideremeyeceğidir.

Çeviri: Ayşen Tekşen

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER