A3 Haber

Rabia Naz’ın babasından İçişleri Bakanı Soylu’ya: Neden gereği yapılmadı?

Rabia Naz’ın babasından İçişleri Bakanı Soylu’ya: Neden gereği yapılmadı?

Ocak 18
08:29 2020

Mürsel Küçükal’ın ifadesini, hem de dört kez değiştirmiş olması önemli.

İfadesini neden değiştirmiş olabilir?

Şaban Vatan bu sorunun yanıtını bulmuş.

Araya araya, sora sora geldiği noktada gerekçesini, “İfadesini değiştirmesinin sebebi korkutma. Nasıl korkutma? Mürsel Küçükal olay akşamı Eynesil emniyetinde çırılçıplak soyuluyor. Bu suçtur. O gün o zaman bizim bilgimiz oldu. Bana başsağlığına falan geldiler. Hatta abisi tepkisini göstermiş. Mürsel’den ben özür diledim. Korkutma o akşamdan başlamış. İkincisi, kanunen böyle Bir şey yapamazlar. Mürsel Küçükal benim çocuğumu görmüş haber vermiş. Diğer durumları araştırın beyefendiler. Adamın üzerine niye gidiyorsunuz? O akşam adamı soymuşlar çırılçıplak emniyette. Benim daha sonra araç konusu gündeme geldiğinde yaptığım görüşmede Mürsel’e ben sadece şunu söyledi. Bak Mürsel, beni sen telefondan çağrı yap. Bu akşam değil de hatta yarın akşam sadece aman çağrı yap. Sakın arama.  Takip ediyorlar bizi. Ben uygun bir zaman bulduğumda seninle konuşurum dedim. Bu sefer Mürsel’i karakola alıyorlar yine. Bu sefer yazı yazıyorlar. Şaban Vatan beni tehdit etti. Mürsel değil bunu diyen, emniyet” diye açıklıyor.

Bir kumpastan söz ediyoruz.

Baba Şaban Vatan’ın kızına ne olduğunu öğrenmesini engellemek için kurulduğunu iddia ettiği kumpastan.

Bu kumpasın içinde Samsun’a ruh sağlığı kontrolü için gönderilmesi de var mı?

Şaban Vatan biraz da öfkeli anlatıyor.  

“2011 yılında Trabzon İmperial Hastanesi’nde beni yattı, on gün diye belirlemişler. Giresun Kent Hastanesi’nde kızımın olayından önce 10 gün beni yattı diye belirlemişler. Nurettin Canikli, Coşkun Somuncuoğlu hakkında sosyal medyada paylaştıklarımı, hakim bana bunu soruyor. Sen diyor (Nurettin Canikli hakkında sosyal medyada paylaşım yapmışsın.) Evet, yaptım dedim. İkisi de bu olayın hesabını verecek kişiler. Bunları yapmam benim akıl yargılamamın yapılmasının sebebi oldu. Ve aynı zamanda CMK’nın 74. maddesini avukatlarım sunarak o akşam beni dışarı çıkarttılar. Ben hemen yarın tüm belgelerimi çıkarttırdım. Hem İmperial’den hem Kent Hastanesi’nden ve aynı zamanda bir hafta içinde de Sosyal Güvenlik Kurumu raporu geldi bana son 10 yıl hastane raporum. Hiçbir yatışım olmadığı net olarak belirlendi. Buna rağmen bana yine 8 Nisan’da kesin karar çıkarttılar. Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk, diğer her durumları red, sunduklarımızı dikkate bile almadılar. Nurettin Canikli’nin ismini zikrettim diye bana bu rezilliği yaptılar.”

 

Şaban Vatan söyleşinin burasında artık sitem dolu sözlerine engel olamıyor.

Rabia Naz’ın başına gelenlerin yeterince aydınlatılmasında siyasilerin etkilerinin ne kadar çok olduğuna vurgu yaparak, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sesleniyor:

“Sayın Cumhurbaşkanımız bu olaya neden suskun? Rabia dediler. Aha size Rabia. Niye kaybettiler şimdi bu Rabia’yı? Bu Rabia’yı niye kaybettiler? Bana bunu açıklasınlar. İmam hatip dediler. Buyurun, imam hatip 6. sınıf öğrencisiydi Rabia Naz. AK Parti dediler. Aile Ak Partili. Bu nasıl rezillik? Bu zamana kadar yanlış tanıdığımız bir partiymiş. Ben olayların içine girdiğim zaman gördüm ki, bütün ne kadar cinayet, yolsuzluk, usulsüzlük hepsinin içinde bu kişiler varmış. Nurettin Canikli. Ben sürekli sosyal medyada paylaştım. Rabia Naz olayını da paylaştım, Alucura olayını paylaştım. Hatta pek gündeme getirmediğim, en son patlatacak olduğum bomba. Üniversiteli bir kızın öldürülmesi. O da Nurettin Canikli’nin parmağı olduğu bir durum. Bunu devletimizin yöneticileri ortaya getirmek zorunda. Niye? O kızı hamile olduğu için gündeme ailesi getiremiyor. Ama Şaban Vatan ortaya getirecek. Bunları herkes biliyormuş ama biz bilmiyormuşuz. Öğrendik şimdi…”

11 yaşındaki imam hatip lisesi 6. sınıf öğrencisi Rabia Naz’ın başına gelenler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde araştırma komisyonu kurulmasına neden oldu.

Onlarca kişi davet edildi.

İçinde bilim insanları da var.

Komisyon çalışmalarında da ortaya çıktı ki, Rabia Naz’ın başına gelenlerde sorular var.

Bu sorular hayati önemde.

Sadece olayın çözülmesi için değil.

Anne ve babanın acısıyla birlikte milyonlarca insanın kafasındaki soruların yanıtlanması için.

Konu kurcalandıkça ortaya çıkan gerçekler var.

Olay yeri incelemesi yeterince ve titizlikle yapılmadı.

Yaralı olarak bulunan Rabia Naz’a ilk müdahale nasıl yapıldı.

Rabia ambulansla hastaneye götürülürken mi, yoksa hastanede mi yaşamını yitirdi.

Okul çantası saatlerce neden bulunamadı, sonradan herkesin çıkıp indiği evinin terasında bulundu?

Olay yerinde neden tek bir kamera kaydı yapılmadı.

Ailenin ısrarlarına rağmen, ambulans dahil çevredeki kameralar incelenmedi.

Neden hep atlama ya da intihar üzerinde duruldu, kamuoyu neden böyle yönlendirilmeye çalışıldı.

Trafik kazası ihtimali neden uzak tutuldu?

Sorular sürekli çoğalıyor.

Acılı bir baba, kendi olanaklarıyla adeta adalet sistemine kafa tutuyor.

Deliller araştırıyor, yeni tanıklıklar arıyor?

Neden?

Çünkü sistem bırakın acılı aileyi, sıradan insanları bile tatmin edecek açıklama yapamıyor.

Eksiklikleri tamamlayamıyor.

Hal böyle olunca da sıradan insanlar dedektif, savcı, hakim olmak zorunda kalıyor.

Trafik kazası ihtimali, kazaya karışanların belediye başkanının yakınları olduğu ve bu yüzden de siyasiler tarafından kollanarak olayın üzerinin örtüldüğü iddialarının bitmesi için tek bir çare var.

Şeffaf ve adil olmak.

Hepimizin sorunu bu.

“Benim başıma gelmez” dediğiniz her şey, her an başımıza gelebilir.

Aklımız ve vicdanımızla sığınabileceğimiz tek yer adalet.

Adaletin olmadığı yerde kaos olur.

Kaosun olduğu yerde ise devlet yaşamaz.

En çok da bunu merak etmiştim söyleşi yolunda.

Yaşananlar ve ortaya çıkan suçlamalarla delil var mı, yoksa bunlar acılı bir babanın isyanı mı?

Zaman ilerledikçe gördüm ki, 11 yaşındaki Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan’ın kafasındaki sorular her gün artmış.

Sorular artınca merak da artmış.

Artan merak araştırmaya yöneltmiş.

Araştırdıkça yeni sorular çıkmış.

Bütün cesaretimi toplayarak sordum.

Gerçekten sadece isyan mıydı bu?

Şaban Vatan belki de ilk kez oturduğu koltukta rahatladı.

Kim bilir aylardır ne uykusuz geceler geçirmişti.

Derin bir nefes aldı.

“Ben de kendimce araştırmalar yaptım. Kamuoyu çok önemlidir. Bir olayın ilk 5 dakikası çok önemlidir değil mi? İlk beş-on dakikada ne söylendiyse odur. Rabia Naz’ın ilk beş on dakikasında söylendiği gibi araçla bırakılmış olduğu gibi. Sonra ne yaptılar? Sonra intihara çevirdiler. Kim yaptı bunu? Bunu polis yaptı. Sonra ne yaptılar? İntihar sorusu oluşturdular. Öğrencilere dahi intihar soruları sordular. Mülkiye baş müfettişleri geldiği zaman ne oldu? Hatta bir öğrenciye sormuşlar okulda öğrenci anlatmış. (Rabia Naz, bana bir gün moralim çok bozuktu. Bana çok büyük destek verdi. Annen baban her zaman seni çok sever. Onlar seni korur. Onlar senin iyiliğin için bazen sana kızar, bağırırlar. Sebebi bu.) İşte hep anlatmış çocuk. Rabia Naz’ın ne kadar etkili, ne kadar düşünceli, ne kadar herkes için faydalı düşüncesi olan bir çocuk olduğunu hepsi açıklamış. Buna rağmen polisler neden intihar soruları sormuş? Çünkü amirleri de dahil olayın içindeler.

Polis Kutlay Sevinç ifadesinde belirtmiş. Amir Cafer demiş, komiser muavini Osman demiş, Nuri Kalkan demiş bu olayın içindeler. Demiş mi bunu resmi olarak? İşte Şaban Vatan’ın haklılığını ortaya getiriyor. Ama hala bu kişiler hala korunuyor. Bunu kim Koruyor? Sayın içişleri bakanımız koruyor. Çünkü başındaki yetkilisi sayın içişleri bakan beyimizdir. Neden? Ben Giresun emniyetinin de Görele, Eynesil emniyetinin de durumunu belirttim. Bunu belirtmeme rağmen neden gereği yapılmadı? HSK müfettişleri inceleme yapmışlar. Sayın AK Parti 3. sıra milletvekili Sabri Öztürk’le ben telefonla görüşme yaptığım zaman, bizzat şunu belirtti. HSK sonu dedi. Kendisi vekil bey olarak aynı zamanda Adalet Komisyonu’nda olan bir kişidir. Nurettin Canikli ile zaman zaman ters kutuplarda olan bazen de aynı kutuplarda olan bir kişidir. Bir süreç beraber oldular Alucura olayından dolayı. Sonra ters kutuplara düştüler. Benim sınduğum durumlardan sonra. Ve belirttiği durum şuydu. Adalet Bakanlığı’nın HSK raporlarının sonucunda olayın tahkikatını sürdüren savcının dosyadan uzaklaştırılarak tahkikatın devam etmesi. İçişleri bakanı beye sunulan dosyada olayın içinde delil karartan polislerin görevlerinden uzaklaştırılarak soruşturmaların başlatılması.”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun baba Şaban Vatan’ı aradığını, iki saate yakın konuştuğunu, olayla ilgili en küçük ipucunu bile değerlendireceklerini oğlunu da katarak söz verdiğini okudunuz. O sohbetten sonra bakandan haber bekleyen, umutlu bir geri dönüş olması için çabalayan baba Şaban Vatan şimdi neden böyle öfkeliydi acaba?  

“İki saatlik konuşmamızda sözler vermişti. Ve bana Coşkun Somuncuoğlu’nu tanımadığını söylemişti. Ben fotoğraflarını yayınladım. Vallahi ben Coşkun’u tanımıyorum demişti. Ve hatta İstanbul’da Demokrat Parti zamanından arkadaşı, bizim Eynesil Ören’den ona selam gönderdiğini de. Kimle? Coşkun Somuncuoğlu, Hüseyin Somuncuoğlu, Bilgehan Somuncuoğlu, Mehmet Somuncuoğlu beraber makamında oturdukları zaman. Bakan bey bunları ne zaman unutmuş, ne zaman? Şaban Vatan’ın her şeyden haberi var. Şaban Vatan 20 aydır bir mücadele veriyor. Beni ilgilendirmiyor Ahmet’in Hasan’ın Mehmet’in durumu. Beni Nurettin Canikli hiç ilgilendirmiyor. Yanlış içindeyse partisine hesabını vermek zorundadır.”

Yaşananların, kızının hayatını kaybetmesi kadar içini acıtan bir baba var karşımda.

Sorular soruyor.

İsimler söylüyor.

Olaylar ve isimler arasındaki siyasi, ekonomik bağlantıları bulup araştırıyor.

Başka olaylara kadar uzanıyor.

Araştırdıkça öğrendiklerinden belli ki kendi de şaşkın.

Ama kararlı…

TBMM’de kurulan komisyon şimdiki umudu.

Orada bazı gerçeklerin en azından herkes tarafından öğrenileceği, bunun da konuyu örtbas etmek isteyenleri engelleyeceğini düşünüyor.

Ya ondan sonra?

İstediği sonuç çıkmaz ya da vicdanı hala sorular üretmeye devam ederse ne olacak?

O konuda da planları var baba Şaban Vatan’ın.  

“Komisyon şu anda gayet samimi bir şekilde çalışma yapıyor. Geniş kapsamlı bir çalışma yapıyorlar bildiğim kadarıyla. Ne yapıyorlar pek bilgimiz yok. Bilirkişileri dinliyorlar. Dosyada adı geçen herkesi dinlemişler ama bildiğim kadarıyla şu ana kadar HSK’den bir şey yok. Komisyondaki HSK’yle ilgili bir gündem yapmıyor. Dosyadaki büyün hareketliliği oluşturan HSK müfettişleri. Çok güzel çalışma yapmışlar. Her şeyi ortaya getirmişler. O elbisedeki olay bile. Oto lastik izi, mikser aracı bile. Bahsedecektik geçti. Olay sırasında geçen mikser olayı. Biz mikser çarptı demedik. Çarptı diye inceleme yapmışlar. Kardeşim mikserin önündeki kamera kaydı var. Çıkartın bunları ortaya. Niye çıkartmıyorsunuz? Önce yok dediler. Sonra ortaya çıktı. Sonra dediler 16.30 da Eynesil’de başka mikser aracı yoktu. Ne çıktı? 16.57, 17.10, 17.30 nedir bunlar? Varmış bunlar. Bu yalanı söyleyen Ruhi Kalkan’dır. Şimdi ortada. O bir kanıttır” diye yanıtlıyor.

Sora sora geldik sonuna.

Bunca mücadele boşa gitmemeli elbet.

Adalet yerini bulmalı ama herkesi tatmin etmeli.

Türkiye’de yanıtsız kalan sorular olursa?

Ya da bunca mücadeleden sonra baba Şaban Vatan istediği sonucu alamazsa ne yapacak?

Dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıyacak mı?

Yaşadıklarından belli ki biraz da olsa yılmış Şaban Vatan.

Sitemini ise şöyle dile getiriyor:

“Ben diyorum ki dosyayı kapatsınlar. Hiç beklemesinler, hemen kapatsınlar. Ben hiç olmazsa bunlarla uğraşmayayım. Ben direk orada insan hakları mahkemesine başvurumu yapayım gereken yapılsın. Kapatsınlar dosyamı. Kapamak istiyorlarsa kapasınlar. Şu anda biz başvuru yapamıyoruz. Çünkü dosyanın açık seyri var. Dosya şu anda bir sonuca bağlanmamış. Bu halde biz bir şey yapamıyoruz. Elimizi kolumuzu bağladılar. Bizi oradan oraya savuruyorlar. Bana akıl yargılanmasını neden yaptılar, neden?”

Sizce bu kadar çabalayan, sisteme kafa tutan, araştıran ve sorgulan birinin başı belaya girmeden bunları yaşayabilir mi?

Elbette hayır.

Şaban Vatan’ın da başına gelmeyen kalmamış.

Çok söz etmek istemese de söyleşinin sonunda dudaklarından dökülen kelimeler aylardır yaşadığı gerçeği de anlatıyor.

“Benim bütün ticaret hayatımı bitirdiler. Üç ay ben hiçbir yerden iş alamadım. Neden yaptılar bunu bana? Kusura bakmasınlar. Bu saatten sonra benim kızımın adaletini sağlasınlar. Katilleri ortaya getirsinler ve siyasi tarafı oldukları siyasi kişinin de partisi kendisi cezasını versin…”

Sonrası kayıtsız sohbet.

Üst üste içilen çay ve sigara.

Anlıyorum ki, acılar tek kişilik.

Baba Şaban Vatan dükkanının içinde, ben ise kapının önünde, yağmur damlarının yüzüme vurmasına izin vererek ruhlarımızı yıkıyoruz.

Kısa yoldan ayrılmak istiyorum şehirden.

Yol kenarında otobüs beklerken, son kez Karadeniz’in hırçın dalgalarına bakıyorum.

Ayazı iyice hissediyorum.

Sessizce bindiğim otobüsün camından Karadeniz’i izlemeye devam ediyorum.

Bir ses, “Kek ister misiniz?” diyor.

Elimle istemediğimi belirtip camdan Karadeniz’i seyretmeye devam ediyorum.

Acılar da yolculuk eder mi acaba?

Kayıplar kendilerini arar mı?

Rabia Naz’ın çığlığını duymamızı sağlayacak teknoloji gelecek mi?

Sonra irkiliyorum.

Gazeteci refleksi ile muavine soruyorum.

“Otobüslerde muavin ve yiyecek-içecek servisi kaldırılmadı mı? Oysa hem sen varsın hem de servis yapıyorsun?”

Yanıtı gayet basit.

“Karadeniz’e gelmedi abi daha o uygulama.”

Doğru, burası Karadeniz.

Yasa da geç geliyor, adalet de…

Bir an önce gelsin istiyorum.

Rabia Naz olayında iki kilit kelime: ÇANTA ve DOBLO

Sosyal medyadan gelen bilgi harekete geçirdi: ‘Aracı imha edeceklerdi…’

 

 

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER