A3 Haber

Bana da mı kırmızı?

Bana da mı kırmızı?

Bana da mı kırmızı?
Aralık 07
13:19 2019

Bu başlığı dün biri psikolog diğeri sigortacı iki arkadaşımla birlikte attık.

Konu şöyle gelişti: 10 gün kadar önce Ekim ayı trafik kazaları istatistikleri açıklandı. Yıllardır bu ülkede, potansiyele göre az kaza olduğunu iddia eden biri olarak, verilere bakma ihtiyacı hissettim. “Az kaza” derken ucuz kurtulmalar, son anda kurtarmalar, sıyırıp geçmeler o kadar sık yaşanıyor ki, kazaların bu kadarda kalması yine de iyi demek istiyorum!

Neyse, bu yılın Ocak-Ekim döneminde “oluş biçimiyle” ilgili verileri görünce gözlerime inanamadım.

Şöyle ki, bu yılın ilk 10 ayında ülkede 200 bin maddi hasarlı kaza olmuş. Buna tarafların kendi aralarında tutanak tuttuğu kazalar dâhil değil.

Kazaların “oluş şekline” göre ilk sırada 44 bin kazayla “yandan çarpma” var. İkinci sırada 26 bin kazayla “yayaya çarpma” geliyor. Üçüncü sırada 21 bin adetle “yoldan çıkma” bulunuyor.

Şahsen en çok “yandan çarpma”nın, “arkadan çarpma”nın neredeyse üç katı olmasına şaşırdım. Bu tabloya bakınca kazaların yarıya yakınının “doğrudan kural tanımazlıktan” kaynaklandığı görülüyor.

Yandan çarpmanız, yayaya çarpmanız, yoldan çıkmanız için bir dizi kural ihlali yapıyor olmanız gerek. Tabii diğer otomobiller önünüze fırlamıyor, yayalar yolunuza atlamıyor, yol mimarisinden veya zemininden dolayı yoldan dışarı itilmiyorsanız…

Psikolog arkadaşıma sordum, bu tabloyu nasıl okumak gerek diye…

Fazla düşünmeden “doğrudan narsisizm” dedi.

Anlaşılan sürücülerin en azından bir kısmı araba kullanırken “yol benim yolum”, “ben geçerim”, “benim işim acele”, “öteki beklesin”, “öteki dursun”, “öteki kim ya” çizgisinde araba kullanıyorlar.

Sarıdan kırmızıya dönen ışık, hatta kırmızının ilk saniyeleri “yeşil” sayılıyor!

Bu meselenin arka planında ortak yaşam kültürünün zayıflığı, eğitim eksikliği, sürücü kalitesi, yol mimarisi gibi pek çok etken var. Ben bu narsistik eğilimleri besleyen önemli bir unsurun, trafikte otomobilin öncelikli, ayrıcalıklı muamele görmesi olduğunu düşünüyorum. Trafikte “egemenlik kayıtsız şartsız otomobilindir” gibi bir anlayış hakim.

O yüzden mesela İzmir’in göbeğinde yayaya 20 saniye yanan yeşil ışık otomobillere -vakit kaybetmesinler diye- 70 saniye yanabiliyor. Yayalar bekledikçe bekliyor. Sonra da telaşla karşıya geçmek durumundalar. Hem de bu yıllardır böyle.

Kafe ve dükkanlardan arta kalan kaldırımlara ya da ikinci sıraya park yapan sürücülere ne demeli? E nereye koysunlar arabayı değil mi? Onların yüzünden anneler ellerinden tuttukları çocukları ya da bebek arabalarını caddeye indirip yürüyorlar. Bir de “bu işin normali buymuş” gibi hayat öylece akıp gidiyor.

Üç şeritli ana yol, sağda flaşörünü yakıp park eden araç ve yine sağda mal indiren lojistik kamyonu nedeniyle kolaylıkla tek şeride inebiliyor. İki-üç araç yüzünden, onlarca araç sıkışıp kalıyor. Olur olmaz yerde flaşör yakıp bekleyenler ayrı bir başlık altında işlenmeli. Emniyet şeridi ihlal edenler, ambulans peşine takılanlarla beraber…

Daha fazla uzatmayayım. Otomobil sürücülerinin en azından bir kısmı kendilerini yolların tek sahibi olarak görüyor, kendi kurallarını kendileri koymaya kalkıyor ve ortak yaşam alanını “çekilmez hale” getirebiliyorlar.

Bunlar ülkedeki “ben yaparım olur” kültürünün yollardaki temsilcileri…

Bence yandan öteki araca çarpanlar, yayaya çarpanlar, yoldan çıkanlar genelde bunların arasından çıkıyor.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER