A3 Haber

Devlet memuru mafyaya özenirse: Kime güveneceğiz?

Devlet memuru mafyaya özenirse: Kime güveneceğiz?

Devlet memuru mafyaya özenirse: Kime güveneceğiz?
Mart 04
08:00 2024

1980 askeri darbesinden sonra yapılan ilk seçimlerde iktidar Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi’nin oldu.
Darbeye giden yola döşenen taşlardan biri de darbe öncesi Başbakan Yardımcısı olan Özal’ın 24 Ocak kararlarıydı.
İktidara gelir gelmez “ekonomiyi” tam da patronların “istediği” gibi şekillendiren Turgut Özal, böylece Türkiye’de yeni bir dönemin de baş aktörü oldu.
Özal’ın hafızalarda kalan en önemli sözlerinden biri de “benim memurum işini bilir” diye tanımladığı devlet bürokrasinde daha sonra “kalıcı” hale gelecek olan anlayıştı.
Özal’ın ardından gelen iktidarların göz yumması belki de teşvik etmesi durumu öyle bir hale getirdi ki, artık devlet memurlarının bir bölümü keskin bir kılıç halini aldılar.

Çok değil 30 yıl önce devlet mafyanın içine sızar, bilgi toplar, hukuk dışı işleri delillendirir ve deşifre ederek yargının karşısına çıkarırdı.
İyi ya da kötü sistem işlediği için toplumun da alkışını alırdı.
Son yirmi yılda çok şey değişti.
Devletin mafyayı kontrol ettiği günlerden mafyanın devleti kontrol ettiği günlere geldik.
Çoğumuz şaşırmıyor bile artık.
Özellikle bürokraside örgütlenen irili ufaklı mafyalar kendi kanunları, kendi yöntemleri ile sorunları çözünce, adalet vatandaşın uzaktan baktığı hayalet şehre dündü.

İşte devlet memurlarının mafyalaşmasına yol açan olaylardan biri de İzmir’in küçük ilçelerinden birinde meydana geldi.
Kimlik bilgileri bende saklı Meryem isimli kadın devlet memurumuz eşi ile birlikte sıradan bir yaşam sürerek geçinip gidiyordu.
Ta ki Eylül ayında evlerinin bitişiğindeki arsa için babası tarafından aranana kadar.
Babasının telefondaki sesi endişeliydi.
Evinin bitişiğinde 7 metre karelik bitişik babasının kardeşine ait arsayı birileri satın almıştı.
Satın alanlar babasını arayıp “Evinizin bitişiğindeki arsayı satın aldık. Bizim istediğimiz fiyata arsayı bizden almazsanız katakulli yapar imar izni çıkarırız. 60 yıl önce evinizi yaparken 2 cm payınız bizim tarafa geçmiş. Bunu bahane eder evinizi yıkarız. Hatta bunun için kepçemizi bile tuttuk, gerisi size kalmış” demişti.
Endişeye kapılan yaşlı adam da kızını arayıp haberdar etmişti.

Olayı biraz araştıran Meryem Hanım, arsayı satın alıp babasını mafyavari yöntemle tehdit edenlerin A.K. isimli okul müdürü ile onunla aynı okulda görev yapan müstahdem G.G. olduğunu öğrendi.
Olaylar karmaşıklaşmıştı.
Durumu delillendirmek için iki “devlet memuru” ile temas kuran Meryem Hanım ikili ile olan Whatsapp yazışmalarını da kaydederek doğruca adliyenin yolunu tuttu.
Elbette “delil yokluğu” gibi bilindik gerekçeler ve türlü bahaneler ile çoğumuzun şaşırmadığı bir sonuç ortaya çıktı.
Takipsizlik…

Adalet sisteminde sorununa çözüm bulamayan Meryem Hanım, bu kez iktidar tarafından icat edilen “CİMER” yolu ile sorununa çare aramaya karar verdi.
Haftalar sonra gelen yanıt, adaletin verdiğinden çok da farklı değildi.
“Bir yanlışlık olmuştur…”
Nasıl bir yanlışlık olduğunu bilen yoktu ama ortada gerçekten yanlışlık vardı.
Çünkü “oda” bile yapılamayacak 7 metre karelik arsaya imar izni verilmişti.
Bu gerçeği öğrenen Meryem Hanım, imar iznini veren devlet kurumuna gittiğinde ise başka bir şaşırtıcı yanıt aldı.
“Yetki bizde. İstediğimize imar izni veririz istediğimize vermeyiz. Hakkını ararsan bir bahane bulur yıkarız…”

Uzun süre çözmek için uğraştığı sorunun gittikçe karmaşıklaştığını anlayan Meryem Hanım tek çıkar yolun bütün gerçekleri “gazeteciler” ile paylaşmak olduğuna karar verdi ve öyle yaptı.
Anlattıklarına hiç şaşırmadım.
Mafyalaşan devletin, mafyalaşan bir kısım memurları.
Tıpkı Turgut Özal’ın dediği gibi.
“Onun memuru işini biliyor…”
Bu hamleden sonra ise Meryem Hanım’a göre işler birdenbire değişti.
Takipsizlik kararı verilen dosya yeniden açıldı, CİMER’e yapılan şikâyet tekrar gündeme taşınarak müfettiş görevlendirildi.
Üstelik okul müdürü Meryem Hanım’ı arayıp hem kendi hem de çalışanı adına yaşananlardan özür bile diledi.

Türkiye’de sıradan günlerde, sıradan insanların başına gelenlerden bir örnek anlattığım.
Belki de her gün benzeri binlercesi sessizce yaşanıp bitiyor.
Devletin üzerine kurulmaya çalışıldığı yeni sistem her gün yeni bir Meryem Hanım yaratıyor.
Sesini duyuran, inatla takip eden bazen sorunu çözüyor.
Hafızalarda ise televizyon haberlerindeki o ünlü replik kalıyor.
“Nerede bu devlet? Nerede bu millet?”

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER