A3 Haber

Korona günlerinde hastane korkusu

Korona günlerinde hastane korkusu

Korona günlerinde hastane korkusu
Nisan 08
10:50 2020

Gazeteci Mert İlkutluğ, korona günlerinde hastaneye gitmek ile gitmemek arasındaki kritik kararını, eşiyle birlikte hastaneye gidişini, hastanenin pandemi günlerindeki atmosferini, insanlarda oluşmaya başlayan “koronayak” halleri ve bugünlerdeki insanlık durumlarını yazdı…

“Korona günleri”ni “korku”yla yaşıyoruz. Virüs kapma korkusu, ölme korkusu, hasta olma korkusu, gelecek korkusu, işsiz kalma korkusu, aileme ne olacak korkusu…Herkesten ve her şeyden korkuyoruz. Marketten aldığımız makarna paketinden de sokakta üç metre yakınımızdan geçen insandan da…

Bunlar iç içe geçmiş ve birbiriyle bağlantılı korkular. Hasta olmaktan korkmayı hemen takip eden korku ise “hastaneye gitme korkusu.” Bugünlerde hiç kimse hasta olmak istemiyor çünkü hastaneye gitmekten de korkuyoruz. Kalp ağrısı, bel tutulması, böbrek taşı vs. Hastalığın hiçbir önemi yok çünkü tüm hastalıklar hastaneye açılıyor ve hastaneye gidip “Covid-19 bulaşması” hepimizi korkutuyor. İster devlet hastanesi ister özel hastane olsun. Bunda neredeyse tüm hastanelerin pandemi hastanesine dönüşmesi ve siz uysanız bile başkalarının kurallara tam uymayacağı endişesinin büyük payı var.

Ama bazen ne kadar kaçınsanız da bazı korkularınız ile yüzleşmeniz gerekiyor. Benim ve eşimin de hastaneye gitmek zorunda kalmamız gibi. Benim bir aydır, eşimin üç haftadır süren gribi bir türlü geçmek bilmedi. Evdeki ilaçlar, vitamin takviyeleri, portakaldı, zencefildi diye çok denedik ama tam olarak iyileşemedik. Bu kadar uzun süren bir hastalık ister istemez kafalarımızda “Acaba biz de mi” sorusunu da uyandırınca, “Hem ağlarım hem giderim” diyerek kararımızı kesinleştirdik.

Hastane için ise oturduğumuz semt olan Balçova’da biraz araştırma yaptık ve sonuçta göğüs doktoru olan bir tıp merkezini seçtik. “Niye göğüs doktoru?” sorusunun cevabı başka bir alt korkumuzda saklıydı, “Acaba hastalık ciğerlerimize indi mi?”

Tüm riskleri göze alıp, maskemizi takıp, kolonyayı cebimize atıp, sabahın erken bir saatinde hastanenin kapısına dayandık. Sadece hastane kapısından bile girmek yeterince beni ürpertti. “Dakka bir gol bir.” Kapıdaki görevlinin “Beyefendi maskesiz almıyoruz” demesine karşın, “Ya ben muayenemi oldum, makbuz alıp çıkacağım” diyen bir cengaver hemen yanımızdan içeri daldı. Kendinden emin olsanız bile başkasına güvenememek işte buydu.

O an bizden başka göğüs doktoruna gelen olmadığı için asansöre binmeden, merdivenlerin tırabzanlarına dokunmadan üst kata çıkıp hızlıca muayenemizi olduk, tahlili yaptırıp, filmleri çektirdik. Doktor önlem olarak maske takıp, gerektiğinde siperlik kullanarak korumasını sağlarken, camı da açmıştı. Sabahın serinliğinde açık cam rahatsız etmek bir yana beni son derece rahatlattı.

Doktor da öğleden sonra gelin, sonuçlar çıkmış olur deyince hastaneden ayrıldık. Bu arada korkudan hastane içinde gördüğüm her dezenfektan noktasında bir yere dokunup dokunmadığıma bakmadan ellerimi dezenfekte ettim. Öğleden sonra tekrar hastaneye geldiğimizde ise “Hastane korkumda” haksız olmadığımı gördüm. Yeni muayene olmak isteyenler, sabahtan gelip sonuç göstermek isteyenler ile birlikte hem göğüs doktorunun kapısında hem de bekleme salonunda ciddi bir kalabalık vardı. Zaten hastaneye gelenlerin yarıdan fazlası göğüs doktoruna kalan kısmı da kulak burun boğaz doktoruna gelmişti.

Ben çok doktora giden bir insan olmasam da annem nedeniyle profesyonel hasta yakınıyımdır ve ilk defa bu kadar sessiz bir bekleme salonu gördüm. Her yaştan hasta vardı ama maskelerinin ardından hiçbiri konuşmuyordu. Oysa ki bekleme salonunda “Siz ne zaman geldiniz ilk”, “Geçmiş olsun neyiniz var” ile sohbetler mutlaka açılırdı. Burada sohbet bir yana mesafeler açılabildiği kadar açılmıştı ve yüzlerdeki endişeyi görebiliyordunuz. Organize edilememiş bekleme nedeniyle kendimizi gösterip sonuçları değerlendirmek için doktorun kapısına yanaşınca istemeden de olsa bazı hasta-doktor konuşmalarını duyduk. Zira her doktora giren panik halinde, maskenin de arkasından sesini duyurabilme çabasıyla birlikte en yüksek sesle endişelerini anlatıyordu.

Kadın bir hasta hiçbir belirtisi olmamasına karşın gelmişti. “Hiçbir sorunum yok ama daha önce ciğerlerimden ameliyat oldum. Çok korkuyorum” diyordu. Taş çatlasa 30 bile olmayan bir başka erkek hasta ise, “Geceleri ayaklarımdan başlayarak vücudum yanıyor. Kafama torba geçirilmiş gibi hissediyorum” diyerek sıkıntısını anlatıyordu ki anladığımız kadarıyla onun da belirgin bir semptomu yoktu. Doktor hepsini sakinleştirip dinlemeye çalışırken başka bir muayenehanenin kapısından kulak burun boğazına giren kadın, daha kapıda “Sonuçlar çıktı mı” diye sorup, doktordan temiz yanıtını alınca bir anda gözleri dolarak “Ohh” çekti…

En sonunda bir şekilde kendimizi içeri atıp doktorumuzun karşısına geçtiğimizde benzer bir tedirginlik bizde de vardı. Doktor bilgisayar ekranından bakıp, sonuçları söyleyene kadar hangi hastaneye yatırırlar acaba diye düşündüm. Doktorun eşim ve bana “İkinizde de Covid-19 düşündürecek bir sonuç yok. Ciğerler her sigara içen kadar puslu fazla bir şey yok. Biraz enfeksiyon var, iki ilaç yazacağım” dediğinde, rahatlamayı tüm ayaklarımda hissettim.
Hatta bu rahatlamanın verdiği cesaret ile hastanenin kötü makine kahvesinden bir bardak alıp, arkasındaki kimsenin olmadığı parkta beş dakika bir kaçamak bile yaptık, o kadar mutlu ve cesurduk yani. Ama ardından hızla ilaçları alıp eve döndüğümüzde bir yandan tüm günün gerginliği diğer yandan bu gergin bekleyişin ardından Covid-19 şüphesi olmadığını bulaşmadığını öğrenmenin rahatlığı ile tır çarpmış gibiydim.

Yarım günlük hastane macerası gösterdi ki (macera diyorum zira geçmiş olsun için arayan arkadaşlarıma göre hastaneye gitmek büyük cesaret işiydi) insanları hastalıktan önce hastalığın, hastanenin korkusu bitiriyor…

Sanırım çok acil olmadıkça ya da bıçak kemiğe dayanmadıkça hastaneye gitmemek koronavirüsten korunmanın en iyi yollarından birisi.

Ama ya hastalık belirtileri kuvvetli ise? O zaman da bizim rahatladığımız gibi rahatlamanın, doğru ilaçlarla kısa sürede iyileşmeye başlamanın yolu doktora gitmek. İçinden çıkılmaz bir ikilem. Anlaşılan o ki beden ve ruh sağlığımızı koruyabilmek bu ikilemde doğru kararı verebilmekten geçiyor. Zor, çok zor karar.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER