A3 Haber

1886’dan 2020’ye…

1886’dan 2020’ye…

1886’dan 2020’ye…
Mayıs 01
11:25 2020

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, başta çalışanlara ve elbette işini yitirenler ile iş bulamayanlara ve de herkese kutlu olsun!
Adına “bayram” dense de, 1 Mayıs’ın doğuş öyküsü çok zorlu, sancılı ve maalesef kanlı olmuş.
Yani…
Neyi, neden kutladığımızı bilmek/hatırlamak önemli.
Nail Güreli “İki 1 Mayıs” adlı kitabında, o günleri şöyle anlatıyor:

“1886’nın 1 Mayıs’ı yaklaştıkça işçi sınıfının savaşımı hızlanıyor, yeni boyutlara ulaşıyordu. Başta Albert Parsons ve Aigust Spies olmak üzere işçi önderleri düzenlenen toplantılarda, mitinglerde işçi sınıfı savaşının simgesi durumuna gelen ‘sekiz saatlik iş günü’ belgisini vurguluyorlardı. İşveren kesimi de savaşımını bir başka yöntemle sürdürüyordu. Chicago Tribune Gazetesi her gün dozunu arttırarak sürdürdüğü yayınlarında açıktan, tehditler savuruyordu:
‘Kenti yakıp yıkacaklar öyle mi? Bunun önünü almak için gerekirse Chicago’nun her sokak lambası direği bir işçinin cesediyle süslenecektir.’
Nisan sonlarında kentte hava iyice gerginleşmişti. Tepeden tırnağa silahlı polis kuvvetlerinin sayısı günden güne artıyor. Chicago’nun caddelerinde devriyeden geçilmiyordu. Ulusal muhafızlar alarmdaydı. Özel güvenlik kuvvetleri tutulmuş, Pinkerton’lar (1850 yılında Allan Pinkerton tarafından kurulan özel bir ABD güvenlik ve dedektiflik şirketi.) destek göndermişlerdi.”
“Bu hava içinde 1886’nın 1 Mayıs günü geldi. Seksen bin işçi karıları ve çocuklarıyla beraber yolları doldurup düzenli bir şekilde yürüyüşe geçti. Miting alanında Parsons ve Spies yaptıkları konuşmalarda sekiz saatlik iş gününün insanca bir iş olduğunu söylediler.
Miting bitmişti, kalabalık dağılıyordu. Bu sırada Ulusal Muhafızlar dağılan kalabalığa ateş açtı, topluluk birbirine girdi, altı kişi öldü. Göstericiler silahlı değildi, kızgınlık ve çaresizlik içinde dağıldılar.
1 Mayıs toplantısına bu silahlı saldın büyük tepki doğurmuştu. İşçiler ertesi akşam Haymarket Square’de bir protesto mitingi yapmayı kararlaştırdı.”

* * *

Orada ne oldu?
Onu da Tarık Dursun K. yazmış:

“Parsons, mitinge eşi ve çocuklarıyla geldi. Sipies onlardan önce gelmiş, bir arabanın üzerine çıkarak, işçilere konuşmuştu. Spies’den sonra Parsons söz aldı fakat konuşmasının yarısına gelmeden bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağmaya başladı ve kalabalık çabucak dağılıverdi.
Yapılacak ne vardı ki? Hiç bir şey! Parsons çevresindekileri topladı, hep birlikte efkar dağıtmak için bir meyhaneye gitmeyi kararlaştırdılar. Yolda önlerine 180 kişilik bir polis kuvveti çıktı ve hepsini durdurdu.
Polis yetkilisi Ward, ‘Devlet ve halk adına size bu topluluğu sakinlik içinde dağıtmanızı emrediyorum!’ dedi.”
“Ortalık alacakaranlıktı, iki taraf da suskunluk içinde durmuştu. Aradaki acı suskunluk ancak birkaç saniye sürdü ve telaşlı bir ayak sesi duyuldu, birden korkunç bir patlama oldu. Biri bir bomba atılmıştı. Bir polis yaralanıp düştü. Arkadaşları hemen silahlarını çekip hedefin nerede ve ne olduğuna bakmaksızın her yere ve. her şeye ateş etmeye başladılar. Parsons, karısı ve karısının yanındaki kadınlar, çocuklar, onları izlemiş işçiler yaylım ateşi ve sopalar altında ne yapacaklarını bilmez bir durumda bağırıyorlar, sağa sola kaçışıyorlar ve birbirlerini çiğniyorlardı.”
“Bomba, Pinkerton Ozel Dedektiflik Bürosu’nun ajanlarından biri tarafından atılmıştı. Komplo ona göre düzenlenmişti. Pinkertonları ise Chicago işverenleri tutmuşlar ve kırıcılıkla görevlendirmişlerdi.
Fakat suç döndü, dolaştı, 8 saatlik iş gününün savunucuları Parsons’a, Spies’a, Fielden’le arkadaşlarına yüklendi.”
“Ertesi günü ülkenin bütün gazeteleri ortak saldırıya geçerek ‘Bombayı ha onlar, ha başkaları atmış önemli değil! Ortalığı birbirine kattılar, milleti tedirgin ettiler, kan dökülmesine yol açtılar. Yargılanmalı ve hepsi asılmalıdır!’ diye yangına körükle koştular.
Hele Chicago Tribune hepsinden baskın çıktı ve ‘Kana Kan!’ isteyen kışkırtıcı başlıklarla çıktı.”
“Tansiyonunun en yüksek noktasına çıkartılan halkın desteği ile polis, sendikaların merkezlerini bastı, işçi organlarına yalın silah daldı ve her şeyi kırıp döktü. Önüne çıkanı yakaladı, hapse attı, işkence etti. Tutukladıklarının sayısı yüzleri, binleri aştı. Ülkenin üzerinde bir dehşet havası estirildi.”

Milwaukee’de, Pittsburg’da ve New York’ta sendikacılar yakalanıp dövüldüler, yargılandılar ve mahkum edildiler. Yargılama bir buçuk yıl sürdü. Fielden ile Schwab’ın idam cezaları son anda ömür boyu hapse çevrildi. Alman Lingg hücresinde canına kıydı. Parsons, Spies, Engel ve Fisher 11 Kasım 1887’de asıldılar. Amerika Birleşik Devletleri Yargıtay’ı davaların dosyalarını incelemeyi bile reddetmişti.

* * *

Dünyanın hemen her yerinde coşkuyla kutlanan ve zaman içinde çoğu kez olaylara hatta 1 Mayıs 1977’de ülkemizdeki gibi kanlı olaylara sahne olan 1 Mayıs, bu yıl, yine bu ülkede herkesin zorunlu olarak evde tutulduğu bir karantina gününde kutlanacak.
Sokaklar, meydanlar boş.
Fakat her pencere, bir sokak…
Her balkon, bir meydan bugün.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER