A3 Haber

Beş soruda Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının arka planı

Beş soruda Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının arka planı

Beş soruda Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının arka planı
Eylül 29
13:38 2020

Azerbaycan-Ermenistan arasında yeniden başlayan çatışmalar, Dağlık Karabağ sorununa dair tartışmaları yeniden başlattı. Peki kriz neden yeniden başladı, çatışmalar kimlerin işine geliyor, sonuçlanmasında kimler etkili olacak?

Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmaları 27 Eylül sabahı yeniden başladı. İki tarafın da sivil ve askeri ölümler yaşandığını duyurduğu çatışmalar için taraflar karşılıklı olarak birbirlerini suçladı.

Ermenistan ve tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, sıkıyönetim ve seferberlik kararı alırken; Azerbaycan da 28 Eylül itibariyle ülkenin kimi yerlerinde seferberlik ilan etti.

Sorunun arka planında ne var?

Uluslararası hukuka göre Azerbaycan’a bağlı olan Dağlık Karabağ, 1994 yılından beri Ermenistan’ın kontrolü altında. Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın civarındaki Fuzuli, Cebrail, Ağdam gibi kimi yerleri de işgal altında tutuyor. Birleşmiş Milletler’in “işgal” kararları da esas olarak bu civar bölgelerle ilgili ve Ermenistan’dansa Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermenileri sorumlu tutuyor.

Sorunun kökenindeyse Sovyetler Birliği’nin çözülüşü sonrasında hortlayan ulusal sorun yatıyor. Sovyetler Birliği zamanında bölge Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlansa da Dağlık Karabağ Özerk Oblastı altında otonom bir yönetime sahipti. Tarihsel olarak Ermenilerin çoğunlukta olduğu Artsah, Sovyetlerin çözülüşü sonrasında tek taraflı bağımsızlığını ilan ederek Azerbaycan’dan ayrılmak istedi. Bu talep uluslararası kabul görmezken şu anda Dağlık Karabağ bölgesinde yüzde 95’i Ermeni olmak üzere 150 binin üzerinde kişi yaşıyor. Ermenistan’ın uluslararası tanınırlığı olmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni silahlandırdığı, askeri ve ekonomik destek verdiği biliniyor. Bölgede çatışmalar on yıllardır devam ediyor.

Taraflar ne istiyor?

Azerbaycan, saldırıları başlatan tarafın Ermenistan olduğunu öne sürüyor, Ermenistan’a göreyse Azerbaycan bölgeyi geri almak için harekât başlatmış durumda. İddialar karşı karşıya konduğunda Ermenistan’ın tezinin akla daha yatkın olduğu söylenebilir, çünkü Azerbaycan uluslararası hukuka göre kendisine ait olan toprakları geri almak istiyor, Ermenistan’ınsa yeni bir harekât başlatmak için görünürde bir motivasyonu yok. Bu durum da düşünüldüğünde, Azerbaycan’ın iddiası doğru olsa ve çatışmaları Ermenistan başlatmış olsa bile, Azerbaycan’ın kaybettiği yerleri geri almak için harekât başlattığı ortada.

Azerbaycan’ın olası ateşkese kadar ilerleme kaydederek kimi yerleri geri almayı ve yeni bir statüko oluşturmayı arzuladığı görülüyor. Ermenistan’sa bunu engellemek için savunmaya geçmiş durumda.

Türkiye neden müdahil oldu?

Çatışmaların yeniden başlamasıyla birlikte Türkiye de Azerbaycan’ın yanında tavır aldı. Türkiye iddiaları kabul etmese de Ermenistan, Türkiye’ye ait savaş uçakları ve İHA’ların Azerbaycan’a destek amacıyla kullanıldığını iddia ediyor. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki yakın ilişkiler ve TSK’nin Azerbaycan ordusunu desteklediğiyse sır değil.

Çatışmalarla ilgili ortaya atılan bir diğer iddiaysa Türkiye’nin Suriyeli cihatçıları Azerbaycan saflarında savaşmak için yolladığı. Reuters ve The Guardian tarafından yapılan haberlerde cihatçıların içinden kaynaklara dayandırılarak, Suriyeli cihatçıların bölgeye ayda bin 500 dolar karşılığında gönderildiği aktarılıyor. Ermenistan iddiasına göre bu cihatçıların sayısı 5 bini buluyor, ancak Reuters’e konuşan cihatçılar sayının 700 ile bin arasında olduğunu aktarıyor. Ahrar’uş Şam ve ÖSO bağlantılı kimi örgütlerin kayda değer savaş tecrübesi olsa da, gönderildiği söylenen cihatçıların sayısı savaşta belirleyici olacak miktarda değil, ayrıca Azerbaycan Türkiye’nin hava gücünden büyük fayda sağlayabilecek olsa da, kara gücü konusunda eksiklik yaşamıyor. Bu durumda iddianın doğru olması durumunda yollanan Suriyeliler yalnızca Türkiye’nin Azerbaycan’a bir “jesti” olarak görülebilir. Ayrıca Azerilerin Şii olması nedeniyle Suriyeli cihatçılarla yaşanacak/yaşanan doku uyuşmazlığı da akılda tutulmalı.

İsrail-Azerbaycan ilişkileri ve diğer ülkelerin rolü nedir?

Azerbaycan, İsrail’in Kafkaslardaki temel müttefiki durumunda. İsrail’le savunma alanında büyük işbirliği içerisinde olan Azerbaycan, Ermenistan’la çatışmalarında bu destekten yararlanıyor. Ermenistan’a verilen Rusya desteği hep gündemde tutulsa da, Rusya’nın yanı sıra İran da İsrail varlığına karşı koymak için Ermenistan’ı destekliyor. İran’da yaşayan Azeri nüfusun Azerbaycan’ın İsrail politikasına sevgi beslemediğini söyleyebiliriz, ülkenin dini lideri Ali Hamaney de Azeri kökenli olmasına karşın İsrail’le işbirliği yapan tüm unsurlarla mücadele çağrısı yapıyor. İran dış politikasının esas belirleyici olan politika bölgede İsrail varlığını sınırlandırmak.

Türkiye içinse aynı şey geçerli değil. AKP’li yetkililerin Mısır’la yapılan görüşmeleri kabul ettiğini ve Mısır’a üç Kıbrıs büyüklüğünde alan teklif edildiğinin açıklandığını hatırlayalım. AKP’nin bir süredir izlediği Mısır-İsrail karşıtı politika sonuna yaklaşmış görünüyor. İsrail’in Azerbaycan’la olan ilişkileri, bu krizde Türkiye tarafından İsrail’le yakınlaşma için fırsata çevrilebilir.

Bunlarla birlikte AKP’nin Azerbaycan-Ermenistan krizini hem milliyetçi güdülere hitap ederek iç politikada, hem de Azerbaycan’ın ittifak ağı üzerinden dış politikada kullandığı görülüyor.

Krizin çözümünü ne belirleyecek?

Yaşanan çatışmaların yoğunluğuna karşın savaşın sürmesi iki tarafın da çıkarına değil. Azerbaycan ve Ermenistan tarafları OSCE Minsk Grubu tarafından yürütülen süreçle Dağlık Karabağ krizinin çözümünün temel ilkelerinde anlaşmıştı.

Bu temel ilkelere göre Dağlık Karabağ’ın civarındaki bölgelerin Azerbaycan kontrolüne verilmesi, Dağlık Karabağ’ın güvenliğinin ve özyönetiminin güvence altına alınması, Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan bir koridor açılması, Dağlık Karabağ’ın geleceğinin yasal bağlayıcılığı olan bir irade beyanıyla belirlenmesi, evinden edilen herkesin ve tüm göçmenlerin geri dönüş haklarının verilmesi ve uluslararası bir barış gücü operasyonunun bölgeye yerleştirilmesi yer alıyor. Bu ilkelerin uygulanması iki ülkenin de iç politikasındaki sıkışıklar nedeniyle kolay görünmüyor. Ancak Dağlık Karabağ krizinin askeri yöntemlerle “çözülmeye” çalışılmasının tüm bölge için felakete yol açacağı aşikar.

Mevcut çatışmaların sürmesi sahada önemli bir değişikliğe neden olmazken, yalnızca sivil ve asker ölümlerine yol açıyor.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER