A3 Haber

Agamben’den iki not: Hükümetler, küresel salgını iktidarlarını güçlendirmek için kullanıyor

Agamben’den iki not: Hükümetler, küresel salgını iktidarlarını güçlendirmek için kullanıyor

Agamben’den iki not: Hükümetler, küresel salgını iktidarlarını güçlendirmek için kullanıyor
Mart 01
11:41 2021

İtalyan siyaset felsefecisi Giorgio Agamben, ayda birkaç kez değiniler yazdığı Quodlibet adlı sitede yeni notlar yayımladı. Agamben bu analizlerinde, “küresel salgın” ve “pandemiyle savaş” bahanesiyle, hükümetlerin iktidarlarını fiili olağanüstü hal yöntemleriyle nasıl güçlendirdiği konusunu ele almaya devam ediyor. Agamben’in bu iki yeni notunu Ayşen Tekşen’in Türkçesiyle sunuyoruz…

Savaş ve Barış 

Zaman zaman hükümetler tarafından dile getirilen, insanlığın ve tüm ulusların şimdi bir savaş halinde olduğu savını ciddiye almakta fayda var. Böyle bir savın, aksi durumda gerekçelendirilmesi zor olan “sokağa çıkma yasağı” gibi saçma terminolojisi ve hareket özgürlüğü üzerindeki katı sınırlamalarıyla, olağanüstü hali meşrulaştırmaya hizmet ettiğini söylemeye gerek yok. Ancak, yönetim güçlerini savaşa bağlayan bağ daha yakın olup ikisi aynı töze sahiptir. Gerçek şu ki, savaş iktidarların kalıcı olarak uzak duramayacakları bir şeydir. Tolstoy ünlü romanında, insanların arzularının, duygularının ve düşüncelerinin iyi kötü özgürce peşinden koştuğu ve ona tek gerçeklikmiş gibi görünen barış ile her şeyin amansız bir gereklilik tarafından sürüklenir göründüğü savaş soyutlamasını ve yalanını karşılaştırır. Ve Siena, Palazzo Pubblico’daki freskinde Lorenzetti, ön planda kızlar el ele tutuşarak dans ederken insanların zevk ya da işlerine göre özgürce hareket ettiği barış içinde bir şehri betimler. Bu fresk geleneksel olarak İyi Yönetim adıyla anılmasına rağmen, ortak yaşamın sıradan olaylarından ve herkesin arzularından dokunmuş böyle bir durum gerçekte iktidarın uzun vadede yönetemeyeceği bir şeydir. Her ne kadar çeşitli denetim ve sınırlamalara tabi tutulabilse de, böyle bir durum doğası gereği hesaplamalardan, planlamalardan ve kurallardan kaçma eğilimindedir –ya da en azından, iktidarın gizli korkusu budur. Bunu ifade etmenin bir diğer yolu da, onsuz bir iktidarın olamayacağı tarih olgusu savaşla yakından ilişkiliyken, barış içinde hayatın tanımı gereği tarihsiz olduğunu belirtmektir. Az sayıda ilkel yaratık mutasyonunun yirminci yüzyılın kamusal işlerine damgasını vuran savaşa ve yıkıcı olaylara karşı koymasını konu alan kitabına La Storia [Tarih] adı verirken, Elsa Morante’nin aklında da buna benzer bir şey vardı.

Bu nedenle, dünyayı yönetmeyi amaçlayan güçler er ya da geç, ister gerçek ister dikkatle kurgulanmış olsun, savaşa başvurmak zorundadır. Ve barış durumunda insan yaşamı her türlü tarihsel boyuttan yok olma eğilimi gösterdiğinden, günümüzde hükümetlerin bıkıp usanmadan bize virüsle savaşın, hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağı yeni bir tarih çağının başlangıcına işaret ettiğini hatırlatmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Ve içinde düştükleri “özgürlüksüzlük” durumunu görmemek için gözlerini bağlayanlar arasından pek çok kişi bunu, biraz gururlu bir biçimde, -neredeyse yetmiş yıllık barışçı yani, tarihi olmayan bir yaşamdan sonra- yeni bir çağa girdiklerine ikna oldukları için kabul eder.

Bunun hayatı yaşanmaya değer kılan her şeyin aşağılamalara ve kısıtlamalara maruz kalacağı bir kölelik ve fedakarlık çağı olacağı son derece aşikar olsa bile, yaşamlarının barış döneminde kaybettikleri anlamını bu yolla bulduklarına dair aptalca inançları nedeniyle gönüllü olarak boyun eğeceklerdir.

Ancak, hükümetlerin dozunu ve yönünü -gerçek bir savaşta olduğundan çok daha kolay bir biçimde- ihtiyaca göre ayarlamalarına imkan veren ideal bir aygıt olarak görünen virüsle savaş da herhangi bir savaş gibi çığırından çıkabilir. Eğer çok geç kalınmamışsa, belki de o noktada insanoğlu bir zamanlar umursamazlıkla terk ettiği yönetilemez barışı tekrar aramaya koyulacaktır.

İstenç ve Gereklilik

“Hükümetler, iktidarlarını tüm sınırların ötesinde güçlendiren olağanüstü durumu ilan etmek için bilinçli olarak salgını mı kullanıyor yoksa acil durumdan başka seçenekleri yok mu” sorusu yersizdir. Her tarihsel krizde olduğu gibi bugün de her ikisi de doğrudur: Olağanüstü halin bir savaş hilesi olarak kullanılması ve o olmadan yönetmenin imkansızlığı birbiriyle örtüşür. İktidar kesinlikle keyfi biçimde davranırken, nihayetinde kendi doğasını tanımlayan istisna hakkında sürekli olarak karar vermeye de zorlanır. İçinde bulunduğumuz çağ, dünyayı yöneten güçlerin gayri meşruluğunun apaçık ortada olduğu bir çağdır: kendilerini anlaşılabilir bir sembolik düzende yapılandırma olanağını kaybettiklerinden, bunu belirleyebilecek yasal ve anayasal ilkeleri askıya almak zorundalar. Olağanüstü hal bu anlamda normal hale dönüşür ve yönetimde kim olursa olsun, hiçbir koşulda, farklı biçimde yönetemez. Olağanüstü halin usulen kaldırılması mümkün olabilir ama şekillenmekte olan ve tüm muhalefetin son bulduğu bir ulusal kurtuluş hükümeti, olağanüstü halin mükemmel bir devamıdır. Burjuva demokrasileri çağında kesin bir gerileme şeklindeki teşhisimiz her koşulda doğrulanmıştır. Siyasetin askıya alınmasının ve yönetim paradigması olarak ortaya çıkmasının -uzun zamandır destek aldıkları tıbbi terörden farklı bir biçim almadan- ne kadar sürebileceğini göreceğiz.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER