A3 Haber

Eğitim Sen’den Milli Eğitim Bakanlığı’na karne: Tüm dersler “sıfır”!

Eğitim Sen’den Milli Eğitim Bakanlığı’na karne: Tüm dersler “sıfır”!

Eğitim Sen’den Milli Eğitim Bakanlığı’na karne: Tüm dersler “sıfır”!
Haziran 16
19:08 2022

Eğitim Sen, yıl sonunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın karnesini hazırladı. Eğitim Sem parasız, eşit, bilimsel, anadilinde eğitimden öğretmenlerin özlük haklarına kadar bakanlığı sınıfta bıraktı.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), genel merkezinde yaptığı basın toplantısında “2021-2022 Eğitim Öğretim Yılı Sonunda Eğitimin Durumu” raporunu ve Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) verdiği karneyi kamuoyuyla paylaştı.

Eğitimin niteliğinde yaşanan gerilemenin sürdüğüne dikkat çekilen raporda, eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi gibi çok sayıda sorunların geçtiğimiz öğretim yılına damgasını vurduğu belirtildi.

“Piyasacı ve dini merkezli eğitim çocukları etkiledi”

Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikalarının bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürüldüğü belirtilen raporun devamında şu ifadelere yer verildi:

  • Çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemiştir. Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlenmenin önüne geçen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere kız çocukları ve kırsal kesimde yaşayan çocuklar açısından eğitime erişim konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar iktidarın çözmek bir yana daha da derinleştirdiği sorunlar olarak varlığını sürdürmektedir. Geçtiğimiz dönemde cinsiyetçilik ve cins ayrımcı uygulamaların okullarda etkili şekilde üretilmeye devam ettiği görülmüştür. Geleneksel cinsiyet rolleri aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde çocuklara ve topluma aktarılmaya çalışılmaktadır.

Ülkedeki dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliğin eğitim programlarında ve ders kitaplarında hiç yansıtılmadığı belirten Eğitim Sen, “Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, kimlik ve mezhepleri yok saymayı, onları ve taleplerini görmezden gelmeyi ısrarla sürdürmektedir. Türkiye’nin kamusal, laik, bilimsel eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusundaki olumsuz sicilini ısrarla sürdürmesini de anlamak mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

Dini cemaatler üzerinden okullar kuşatılıyor

Okullardaki dinselleşmenin hızla artarak kaygı verici boyuta ulaştığına dikkat çekilerek şunlar söylendi:

  • MEB’in geçmişte eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak yürüttüğü projeler ve imzalanan ‘işbirliği’ protokolleri ile okullar çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların etkinlik ve faaliyet alanı haline gelmiştir. MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise İl müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konu başlıkları altında imzalanan işbirliği protokolleri, eğitim sisteminin büyük bir kuşatma ile karşı karşıya olduğunu göstermiştir.
  • Cumhurbaşkanı himayesinde” Saray’da yapılan 20. Milli Eğitim Şurası’nda, Okul Öncesi İhtisas Komisyonu’nda kabul edilmeyen okul öncesi eğitime din eğitimi eklenmesi yönündeki tavsiye kararı, 46 eğitimcinin şerh koymasına rağmen oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Pedagoji bilimine aykırı olan, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerinde telafi edilmesi mümkün olmayan zararlara yol açacak olan bu tavsiye kararını kabul etmek ve onaylamak mümkün değildir. Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne, yaşam tarzına ve inancına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaların tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline geldiği bir dönemde alınan bu karar, 4-6 yaş grubundaki tüm çocuklar için büyük bir tehdittir.

Çocuk haklarına yönelik tehditler sürüyor

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin dünya genelinde en çok sayıda ülke tarafından kabul edilen insan hakları belgesi olma özelliği taşıdığı belirtilirken, Türkiye 1995 yılında Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bazı önemli maddelerine çekince koyarak çocuklar arasında etnik köken, din ya da kültüre dayalı ayrımcılık yapılmasını meşrulaştırmıştır” denildi.

Türkiye’deki mevcut sistemin çocukların sahip olduğu heyecan, merak ve yaratıcılıktan korkması sebebiyle çocukların devlet politikalarıyla sosyal yaşamdan uzaklaştırıldığı belirtilirken, otizmli çocuklara yönelik olduğu gibi, özel eğitim alanındaki çocukların da sık sık ayrımcı ve dışlayıcı uygulamalarla karşı karşıya bırakıldığı ifade edildi.

Çocuk işçiliğin önü açılıyor

Eğitimdeki 4+4+4 düzenlemesi, çıraklık ve stajyerlik uygulamalarının çocukların eğitimden uzaklaşmasına ve işçi olarak çalışma yaşamına sürüklenmesine neden olduğu belirtilirken devamında şunlar belirtildi:

  • Temel amacı yoksul ailelerin çocuklarını sermayeye ucuz iş gücü kaynağı olarak sunmak olan acımasız bir eğitim politikası izlenmektedir. Türkiye’de çocuk işçi sorununun temel nedeni eğitimde 4+4+4 düzenlemesidir. Çocukları örgün eğitim dışına iten politikalar ile devletin patronlara yönelik çırak ve stajyer çalıştırmayı kolaylaştıran düzenlemeleri bu sorunu derinleştirmiştir.
  • Çalışan çocukların bir bölümü tarım sektöründe ucuz iş gücü, bir bölümü de ücretsiz aile işçisi olmaktadır. Kız çocukları da benzer nedenlerle eğitim öğretimden uzaklaşarak iş gücüne kayıt dışı olarak katılmaktadır. Ayrıca anadilinde eğitim alamayan öğrencilerin okulda başarısız olarak eğitim dışına itilmeleri de okulu erken yaşta terk etmelerine neden olmaktadır. Artan yoksulluk ve işsizlik nedeniyle aileleriyle birlikte göç etmek zorunda kalan çocuklar göç ettikleri şehirlerde çocuk işçi olarak çalışmak zorunda bırakılmaktadır.

Yüzbinlerce Suriyeli çocuk okula gidemiyor

Yaşanan yoğun göç sonrasında yüzbinlerce Suriyeli çocuğun eğitim hakkından yararlanamadığına yer verilen raporda şunlar söylendi:

  • Resmi verilere göre, Türkiye’de bulunan okul çağındaki Suriyeli çocukların yaklaşık üçte biri okul yüzü görmemiştir. MEB’in verilerine göre, eğitim çağında bulunan bir milyon 124 bin Suriyeli çocuğun ancak yüzde 65’i, yani 730 bini okula giderken, yüzde 35’i ise eğitim hakkından yararlanamamaktadır. Okula gidemeyen Suriyeli çocuk sayısı 393 bin 547 olarak kayıtlara geçmiştir. Türkiye’de eğitim gören Suriyeli çocukların okullaşmasının önündeki engellerin başında çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikler gelirken, Suriyeli çocukların eğitiminin yapıldığı Geçici Eğitim Merkezlerinde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretilememesi, göçmen çocukların sağlıklı eğitim almasını büyük ölçüde engellemeyi sürdürmektedir.

Özel okullar devlet eliyle destekleniyor

Piyasacı eğitim sistemiyle öğrenci ve velilerin müşteri haline getirilmek istendiğine vurgu yapılırken, “Bu durum toplumsal eşitsizliği ve toplumdaki sınıf farklılıklarını daha da derinleştirmekte, aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar, farklı bölgeler, birbirleriyle rekabet içine sokularak eğitim hizmetleri rekabetçi piyasa kurallarına göre düzenlenmektedir” denildi.

Devlet desteği ile özel okulların güçlendirilmesi politikasının izlendiği ifade edilen raporda “MEB’in her yıl açıkladığı örgün eğitim istatistikleri, devlete ait ilkokul ve ortaokul sayısının azaldığını, özel ilkokul, ortaokul ve lise sayısının ve bu okullara yönlendirilen öğrenci sayısının dikkat çekici bir şekilde artmaya başladığını göstermektedir. Velilerin çocuklarını özel okullara yöneltmesinde özellikle devlet okullarında yaygınlaşan yoğun dinselleşme pratiklerinin belirleyici olduğunu belirtmek gerekir” ifadelerine yer verildi.

Eğitim bütçesinin eğitim kurumlarında yaşanan eşitsizlikleri ve temel ihtiyaçları görmezden gelen bir bütçe olduğu ifade edilen raporda “2022 MEB bütçesi 189 milyar 11 milyon lira; yükseköğretim bütçesi ise 57 milyar 740 milyon lira olarak belirlenmiştir. Eğitim bütçesinin her yıl oransal olarak arttığı söylense de MEB bütçesinin milli gelire oranı yüzde 2,6’dan yüzde 2,4’e; yükseköğretim bütçesinin milli gelire oranı ise yüzde 0,8’den, yüzde 0,73’e gerilemiştir” denildi.

Öğretmenlik Meslek Kanunu taleplerimizi içermiyor

Öğretmenlik Meslek Kanununun (ÖMK), tüm itirazlara rağmen 3 Şubat’ta TBMM’de kabul edildiğini belirten Eğitim Sen, raporda şu ifadeleri kullandı:

  • Ülkemizde bulunan bütün meslek kanunları, kamu özel ayrımı yapmaksızın ilgili mesleğe ilişkin ayrıntılı düzenlemeler içerirken, Öğretmenlik Meslek Kanunu sadece kamuda çalışan öğretmenlere yönelik olarak ve dar bir çerçevede düzenlenmiştir Sosyal, demokratik, mesleki ve özlük haklarını güvenceye almayan bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Eğitim emekçilerini kariyer basamakları üzerinden ayrıştırarak bölen ve ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine aykırı bir içerikte hazırlanan ÖMK ve yönetmelik düzenlemesinin eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunları çözmek bir yana daha da karmaşık hale getirdiği açıktır.

Yandaş atamalar tüm hızıyla sürüyor

  • Siyasi iktidar, yıllardır kamu istihdamında liyakat yerine, siyasal-ideolojik yakınlık, sadakat ve yandaşlık ilişkilerine göre istihdam uygulamalarını benimsemiş, ülke tarihinde en yoğun siyasal kadrolaşma geçtiğimiz 19 yıl içinde yaşanmıştır. İlk uygulandığı andan itibaren tartışılan ve çok sayıda mağduriyet yaşanmasına neden olan mülakat sınavı ile sözleşmeli öğretmen alımında yaşanan haksızlıklar ve adaletsizlikler artarak sürmektedir. Geçtiğimiz yıllarda sözleşmeli öğretmenlik mülakat sınavında sorulan sorular üzerinden ortaya atılan iddialar, mülakat uygulamasının siyasi kadrolaşma amacıyla nasıl kullanıldığını açıkça göstermiştir. Geçtiğimiz kasım ayında 15 bin sözleşmeli öğretmen alımında yapılan sözlü mülakat sonuçları açıklandığında yazılı sınavdan yüksek puan almasına rağmen çok sayıda öğretmenin düşük sözlü sınav puanı verilerek elendiği görülmüştür. Mülakat sonucunda elenenler arasında kendi alanında doktora yapan ve KPSS’de birinci olan bir meslektaşımız da bulunmaktadır.

KHK ihraçları sorunu çözüm bekliyor

OHAL sürecinde ihraç edilen kamu emekçilerinin çok ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldığı belirtilen raporda şu ifadelere yer verildi:

  • Aralarında eğitimci ve akademisyenlerin de olduğu 60’ı aşkın KHK’li yaşadıkları haksızlığa dayanamayarak intihar etmiştir. KHK ihraçları ile eğitim ve bilim emekçilerinin sadece işleri ellerinden alınmamış, uzun uğraşlar sonucunda kazandıkları mesleklerini yapmaları engellenmiş, kendilerinin ve ailelerinin yaşamları adeta kâbusa dönüştürülerek, eğitim ve bilim emekçileri açlığa mahkûm edilmiştir. 685 sayılı KHK ile 23 Ocak 2017 tarihinde kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu, 27 Mayıs 2022 tarihinde yaptığı son açıklamaya göre, bugüne kadar 124 bin 235 başvuruyu karara bağlamıştır. Başvurulardan 17 bin 265’inde kabul, 106 bin 970’inde ret kararı verilmiştir. Hukuki niteliği olmayan OHAL Komisyonu’nun, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal kurumları olan mahkemeleri yok sayarak karar vermesi açık bir anayasa ihlalidir ve suçtur.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER