A3 Haber

Thomas Piketty’nin Kapital ve İdeoloji’sine dair: Parlak soyutlamalar kör kuyusu

Thomas Piketty’nin Kapital ve İdeoloji’sine dair: Parlak soyutlamalar kör kuyusu

Thomas Piketty’nin Kapital ve İdeoloji’sine dair: Parlak soyutlamalar kör kuyusu
Mart 13
12:00 2020

Türk okurlar Fransız ekonomist Thomas Piketty’yi 2014’te Türkçe’ye çevrilen “Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital” adlı yapıtıyla tanıyor. Piketty, ilgili çevrelerde çok tartışılan o yapıtının ardından geçen yıl kallavi bir kitap daha yayımladı: Kapital ve İdeoloji. The Guardian’da Paul Mason imzalı bir makalede, Piketty’nin Kapital ve İdeoloji adlı kitabı inceleniyor. Bu makaleyi Ayşen Tekşen’in çevirisiyle paylaşıyoruz.

1065 sayfalık bir kitap yazmak için iyi bir neden olması gerekir. Thomas Piketty’nin nedeni ise geçmişte eşitsizliği ayakta tutan ideolojilerin ayrıntılı bir açıklaması olmadan, onların günümüzdeki halini ya da nasıl aşılabileceklerini anlayamayacağımızı düşünmesidir.

Dolayısıyla, “Kapital ve İdeoloji” bizleri Mezopotamya’da kölelere verilen cezalardan başlayarak -Fransız ekonomist Piketty’ye göre yalnızca az sayıda beyaz insan için güzel olan- Güzel Dönem (Belle Époque) zulmüne kadar uzanan bir seçkinlerin -tarihsel-ikiyüzlülüğü turuna çıkarır.

Ama kitabın odak noktasını oluşturan şey geleneksel, sınıf tabanlı politikaların yıkılmasının yanı sıra artık uç noktalara gelen ve yükselmeye devam eden bir eşitsizliğin damgasını vurduğu şimdiki zamandır. 20 yüzyıl ortasında yeniden-bölüşüme güç veren sosyal koalisyon artık yoktur. Piketty’ye göre, eşitsizliği azaltmak için radikal bir şey yapmazsak “yabancı düşmanı popülizm pekâlâ sandıkta kazanabilir ve küresel, hiper-kapitalist dijital ekonomiyi yıkacak değişiklikler başlatabilir.”

Piketty’nin 2014’te yayınlanan “21. Yüzyılda Kapital” adlı kitabı mevcut ekonomik modelimizde eşitsizliğin nasıl kotarıldığını gösterdi. Ona göre, bir serbest piyasa ekonomisinde eşitsizliğin büyümeden daha hızlı biçimde ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ve zenginlerin gelirlerini ücretler değil de servetler oluşturduğu sürece, gelir vergisi ve kurumlar vergisine dayalı eski yeniden-bölüşüm biçimleri işlemez hale gelir.

Piketty önerdiği çözümü de özetler: Her vatandaş için hem temel geliri hem de “sermaye yardımını” finanse etmede kullanılmak üzere yasalaştırılmış artan-oranlı gelir vergisinin yanı sıra, miras yoluyla edinilen servet vergisi uygulamasıyla kapitalizmin aşamalı olarak yürürlükten kaldırıldığı bir katılımcı sosyalizm.

Piketty, zenginler için miras ve gelir vergisinin yüzde 60-70 civarında belirlenmesi durumunda kökten biçimde eşitlikçi bir ekonominin kuramsal olarak finanse edilebileceğini tek bir tabloda gösterir. Ortaya çıkacak sonuç “sermaye sahipliğini geçici kılmak” olur. Bu arada, şirket içindeki gücün patronlar ve işçiler arasında bölüşülmesi koşulunun yasalaştırılmasıyla “gerçek anlamda toplumsal sermaye sahipliği” sağlanabilir.

Kuşkusuz, buradaki sorun mevcut elitlerin direncidir: ABD’de Siyasal Eylem Komiteleri (Super Pac’ler) birliği, Avrupa merkeziyetçilerinin Brahma-benzeri kalıcılığı, gücün aşırı oranda servet etrafında toplanması, demokrasinin içinin boşaltılması, zengin şahıslar ve kurumların ödediği vergileri kuşatan gizlilik kültürü.

Bu, Piketty’nin “hiper-kapitalizm” olarak adlandırdığı ideolojinin desteklediği bir dirençtir: Milyarderlerin kendi paralarını kazandıklarına, yardımseverliklerinin açgözlülüklerini dengelediğine, fakirlerin çoğunun “hak etmediğine” ve mevcut servet dağılımını kurcalamanın ekonomik yıkıma yol açacağına inanmaya fazlasıyla hazır oluşumuzun.

Kitap, sol-sağ politikaların yıkılmasıyla bu işin daha da karmaşık hale geldiğini gösterir. Piketty, seçmenlerin büyük bölümünün artık dörde ayrıldığını savunur: Küreselci kamp eşitlikçiler ve eşitlik karşıtları olarak ikiye ayrılır ama ulusalcı kamp da öyle. Sonuç olarak, herhangi bir ekonomik eşitlik hareketinin, İngiltere genel seçimlerinin gösterdiği gibi, şu anda birbirinden nefret eden ulusalcıları ve küreselcileri içermesi gerekir.

Bu kitapta iyimserlik için bir gerekçe varsa, o da en fakir durumdaki yüzde 50’ye sosyal hareketlilik vaat eden ama sürekli olarak onları en kötü duruma düşüren hiper-kapitalist ideolojinin tutarsızlığından kaynaklanır.

Piketty’ye göre, ideolojilerin tarihi -haklı göstermek için kullanıldıkları- toplumların tarihinden bağımsızdır. Tarihin tamamı bir “sınıf mücadeleleri tarihidir” diyen Marx’ın aksine, Piketty onun “ideoloji mücadeleleri ve adalet arayışı tarihi” olduğuna inanır. Şüpheye mahal vermemek için, Piketty -Fransız yapısalcıların yaptığı gibi- ideolojinin göreceli olarak ekonomiden bağımsız olduğunu söylemez; bunun yerine, “düşünceler diyarı, politik-ideolojik alan gerçek anlamda özerktir” der.

O halde, Piketty’nin sosyalizmi yalnızca işçi sınıfsız bir sosyalizm olmakla kalmaz. Aynı zamanda, sınıf mücadelesiz ya da sınıf mücadelesine ihtiyaç olmayan bir sosyalizmdir. Sonuç olarak, solun gerçekleştirmesi gereken entelektüel ve ahlaki yeniden-silahlanma akademiden ya da düşünce kuruluşları ve STK’ler dünyasından kaynaklanmalıdır. İdeolojilere gelince, onlar Piketty’nin tarihsel şemasında neredeyse hiçbir zaman aşağıdan başlayarak çürütülmediler ama tutarlılıklarını içten içe kaybetmeye mahkumdular.

Piketty köle sahibi, feodal ve sömürgeci toplumlardan 19 yüzyıl modernitesine geçişin tarihini anlatırken, ilerleme açısından en tutarlı aktörün devlet olduğunu belirtir. Kitabın sonlarına doğru, eşitsizlik biçimleri ile onları haklı göstermede kullanılan ideolojiler arasındaki karşılıklı ilişkinin ayrıntılı bir açıklamasını görmemize rağmen neden ve sonucun izi bile yoktur. Piketty, bizzat toplumsal olarak inşa edildikleri için, olguların güvenilmez olduğunu belirtir.

Sanki ekonomi bölümünde yönetici konumundaki Piketty, orayı kasıp kavuran yöntembilimsel tartışmalara girmeye tenezzül etmeden, (çok uzun) bir dizi konferans vermek için tarih bölümünde dolaşıyor gibidir. Ama yöntemi Aydınlanma felsefecisi Georg Hegel’inkiyle aynıdır: İnsanlığın ilerlediği bir gerçektir, bu ilerlemenin başrol oyuncusu neredeyse her zaman devlettir ve tarihi yöneten şey tarih-üstü düşüncelerdir –hepsinden önemlisi, adalet düşüncesi.

Piketty’in politik çözümlerinin bu kadar soyut ve uygulanamaz görünmesini sağlayan şey de budur. Zenginlerin servetlerine el koyulan ve gelirlerinin dümdüz edildiği bir dünyada (yani, Sovyet deneyimini mahveden sorunun ta kendisi) değer-yaratma sürecine ne olur? İçinde mücadele ettiğimiz fiili demokrasileri canlandırmak için, seçkinlerin politik harcamasını dengelemek üzere her vatandaşa bir “demokrasi kuponu” vermekten başka bir yol var mı? 1027. sayfaya ve Piketty’nin bir dünya hükümeti tasarımına geldiğimizde, gerçekten ve kesin olarak, parlak soyutlamalar dipsiz kuyusuna düşmüş oluruz.

En zorlayıcı soruna -bir zamanlar sola oy vermiş topluluklarda ulusalcılık ve yabancı düşmanlığıyla nasıl başa çıkılacağı sorununa- gelindiğinde Piketty’nin çözümleri üstünkörüdür. Haklı olarak, Fransız solunu “Brahmalar” –eğitimli sınıfın özel temsilcileri- haline geldikleri için eleştirir ve sol partileri daha az seçkinci ve serbest çalışanlara karşı daha az düşmanca davranmaya çağırır.

Ama -İngiltere, ABD ve Fransa’daki- seçim deneyimi, sağa oy veren işçi sınıfının çok güçlü biçimde eşitsizliği kabullendiğini gösterir. Aralık 2019 tarihinde İşçi Partisinin öğrendiği gibi, bu seçmenleri bir özgürleşme hikayesiyle harekete geçirmediğinizde, zenginleri vergilendirme vaadi geri tepebilir. Çok kısa bir süre önce “kırmızı duvar” koltuklarında yapılan bir anket, onların sistemi daha adil kılmak için ılımlı vergi artışlarını istediklerini ama hali vakti yerinde olanlardan ve hatta milyarderlerden para alma girişimlerini açıkça reddettiklerini gösterdi.

Piketty, “dönüşüm anlarında büyük fikirler önce gelir” demekte haklıdır. Onun büyük fikri ise kapitalizmi ölümüne vergilendirmektir ve bu da Davos katılımcıları arasında bir küçümseme fırtınası başlatmıştır. Benim itirazım onun savının fazla radikal olmasına değil, hangi sosyal güçlerin bunu yasalaştırabileceği açıklamasından yoksunluğuna ve yeterince radikal olmamasınadır.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

***

Thomas Piketty kimdir?

1971’de doğan Thomas Piketty, gelir eşitsizliği konulu araştırmalarıyla bilinen Fransız ekonomist.

École des Hautes Études en Sciences Sociales’te (EHESS) profesör olarak görev yapıyor.

Piketty 2013’te yazdığı Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital adlı yapıtla tanındı. Yapıt Türkçe’ye 2014’te İş Kültür Yayınları tarafından kazandırıldı.

Piketty 2019’da Kapital ve İdeoloji’yi yayımladı. Bu kitap henüz Türkçe’ye çevrilmedi.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER