A3 Haber

Siyah ayaklanmaları “beyaz yağmanın mümkün kıldığı” bir suç: ABD’deki protestolar ne anlama geliyor?

Siyah ayaklanmaları “beyaz yağmanın mümkün kıldığı” bir suç: ABD’deki protestolar ne anlama geliyor?

Siyah ayaklanmaları “beyaz yağmanın mümkün kıldığı” bir suç: ABD’deki protestolar ne anlama geliyor?
Haziran 04
17:20 2020

ABD’deki George Floyd cinayetinin ardından, dünyanın dikkati bu ülkede. Protesto gösterileri, mağazaların “yağmalanması”, ABD askerinin sokağa inip protestoları şiddetle bastırması… Bağımsız politika araştırmacısı, ödüllü gazeteci, tarihçi, yazar Paul Street, RT’de yayımlanan analizinde, Martin Luther King’in 1967’deki bir radyo konuşmasını hatırlatıyor ve ABD’deki gelişmeleri o yanıtların ışığıyla yorumluyor. Bu analizi Ayşen Tekşen’in çevirisiyle paylaşıyoruz…

Minneapolis’te bir polisin bir zenciyi öldürmesiyle alevlenen çok büyük ölçekli protestolar, Amerikan ayrımcılığının köklerini ortaya serer –Covid-19 salgınında iki katına çıkan ekonomik sıkıntı ve “meşru” egemen-sınıf yağmacılığı.

46 yaşındaki zenci George Floyd’un Minneapolis’te bir polis tarafından öldürülmesi, alışkın olduğumuz ırkçı polis vahşeti olayının yol açabileceğinden daha büyük bir şiddet protestoları dalgası başlattı.

21. yüzyıl ABD’sinde beyaz bir polis memurunun silahsız bir zenciyi öldürmesinden sonra yaşanan kitlesel zenci protestoları –ne yazık ki- yeni bir şey değil. Eric Garner (New York, Temmuz 2014), Mike Brown (Ferguson, Ağustos 2014), Walter Lamar Scott (South Carolina, Nisan 2015), Freddie Gray (Baltimore, Nisan 2015), Philando Castille (Minnesota, Temmuz 2016) ve Keith Lamont Scott (North Carolina, Eylül 2016) adlı siyahların “polis müdahalesiyle öldürülmelerinin” ardından kitlesel yürüyüşler ve polisle ve (bazı durumlarda) Ulusla Muhafızlarla çatışmalar görülmüştü.

Bildik huzursuzluk ama bu kez devasa boyutta

Ancak, Floyd’un öldürülmesiyle birlikte, görmeye alışkın olduğumuz “Siyahların Hayatı Değerlidir” konuşmalarının, yürüyüşlerinin ve çatışmalarının ötesine geçen bir tepki doğdu. Minneapolis dört gün ve dört gece boyunca süren bir sivil ayaklanmaya tanık oldu; yüzden fazla bina yağmalandı ya da hasar gördü. Perakende satış mağazalarına zorla girilerek temel ihtiyaç maddeleri ve diğer ürünlerin alınması (“yağmalama”) ve -Floyd’un öldürülmesine iştirak eden dört polisin üssü olan Minneapolis polis merkezinin yakılması da dahil olmak üzere- kundakçılık da bu ayaklanmanın birer parçasıydı.

Şehrin beyaz belediye başkanı cinayet için özür dilemek zorunda kaldı ve valisi de isyanı bastırmak için Ulusal Muhafızları kullanırken bile “kurumsal ırkçılık” olgusunu kabul etti.
Donald Trump ise “Yağma başladığında kurşunlar da uçmaya başlar” şeklinde bir tweet atarak devlet destekli toplu katliam tehdidi için sosyal medyayı kullandı –Twitter’ın “şiddeti yüceltme” olarak işaretlediği bir yorum. Trump’ın kullandığı bu ifade 1960’lardan beri siyah protestolarına en sert biçimde karşı koyan güneyli ayrımcılardan alınmıştı.

Ana akım ABD medyasında hiç kimse kabul etmek istemese de yağmacılık ABD’deki egemen sınıfın olağan ve iyi örgütlenmiş bir faaliyetidir. Bunun en son örneği, (ulusun çoğunluğunu oluşturan çalışan sınıf için yalnızca cüzi bir yardımla) yakınlarda iki parti tarafından da onaylanan 2.2 trilyon dolarlık koronavirüs salgını kurumsal kurtarma paketidir. Solcu aktivist Doug Selwyn şunları yazdı: “Vergi afları ve yardım paketleri yoluyla zenginler ne kadar yağmaladı yani, çaldı… trilyonlar mı… hem de gerçek anlamda hiç protestoda bulunmadan mı?” (Evet, en azından Obama yönetimi ve demokrat eğilimli şehir yöneticileri 2011 yılında Wall Street’i İşgal Et hareketini bastırmak için harekete geçtiğinden beri hiçbir protesto olmadan.)

“Adını söyle, George Floyd” isyanı Phoenix’ten Columbus, Denver, Memphis, Los Angeles ve diğer şehirlere yayıldı ve binlerce insan şehir merkezlerinde toplandıktan sonra yürüyüşe geçti. Polisin 26 yaşında siyah kadın Breonna Taylor’ı vurarak öldürmesi karşısında kalabalığın ayaklandığı Louisville dahil olmak üzere çeşitli şehirlerde ateş açıldı. Protestocular Columbus’ta ana arterleri işgal etti, Ohio hükümet binasının camlarını kırdı, mağazaların vitrinlerini indirdi ve Dollar General’in bir yan kuruluşu olan DGX mağazasına zorla girdi.
Sonunda bu protestolar, tecrit altındaki Beyaz Sarayın önünde göstericilere gözyaşı gazı sıkılan, başkente kadar ulaştı.

Peki, George Floyd’un ölümünden sonraki sivil ayaklanmanın özel ve uzun süren şiddeti nereden kaynaklanıyor? Bazı mülklerin gördüğü hasarlar farklı ideolojik çizgilerden gelen beyaz Amerikalılar tarafından başlatıldı –bazılarının iddia ettiğine göre, AutoZone mağazasının pencerelerini kırarak ajan provokatör görevi gören bir St. Paul polis memuru da bunların arasında yer alıyordu. Sağcı beyaz milliyetçiler ve neofaşistler uzun zamandır savundukları “ırk savaşını” başlatmak için etkin biçimde çabalamış olabilir. Sol anarşistler ve antifaşistler kaos ve isyan ateşi yakma şansı yakalamış olabilir.

Ekonomik çaresizlik

Bununla birlikte, çok sayıda siyah Amerikalının ciddi bir sivil ayaklanmaya katılması için yeterince neden vardır.

Sekiz dakika boyunca kurbanın ensesine çöken beyaz polis memurunun yer aldığı Floyd cinayeti, New York Polis Departmanı’nın bütün ulusta skandal yaratan alçakça bir biçimde Eric Garner’ı öldürmesini akla getirir. Garner gibi Floyd da şiddet içermeyen bir eylemle suçlanan ve kameraya yakalanan anlamsız saldırıda vahşi bir beyaz polis memuru tarafından boğulurken “nefes alamıyorum” diye haykıran orta yaşlı bir adamdı.

Mağazaların yağmalanması vatandaşlık ve insan haklarıyla olduğu kadar ekonomik çaresizlikle de ilgidir. Covid-19 felaketinin yanı sıra koronavirüsün ABD’de başlattığı ekonomik kriz zaten çok fakirleşmiş ve fazlasıyla ayrımcılığa uğramış siyahları özel ve derin bir biçimde sarstı. Beyazların 171 bin dolarlık evleriyle kıyaslandığında orta sınıf siyahların evlerinin net değeri 17 bin dolardır. Ülke genelinde siyahların işsizlik ve yoksulluk oranları uzun bir süredir beyazların en azından iki katıdır. ABD’deki gerçek işsizlik oranı yüzde 20 ya da üzerinde olduğuna göre, siyahların gettolarında işsizlik sayısının bundan çok daha yüksek olduğundan emin olabiliriz. Öte yandan, bir işi olan siyah Amerikalılar da sağlık sigortası olmayan düşük maaşlı işlerde yoğunlaşmıştır –tek başına Covid-19 gibi bir sorun onların mahallesi için özel bir yıkım değildir.

Ulusun en üst seviye işi olan ABD başkanlığının bu sefer eski bir ırkçı –ağırlıklı olarak beyazlardan oluşan polisten kentin beyaz olmayan topluluklarıyla ilişkide “sert olmasını” isteyen beyaz bir neofaşist milliyetçi- tarafından yerine getiriliyor olması da durumu iyileştirmiyor. “Sert olmak” dövme, sakatlama ve öldürme için kullanılan bir şifredir.

Martin Luther King’in 1960’ların ortasında yaşanan ırk ayaklanmalarıyla ilgili olarak 1966 yılında belirttiği düşünceleri, 2020 “Adını Söyle” isyanına da uyar. King’in sözleriyle: “İsyan, sesi duyulmayanların dilidir… Amerika, yoksul zencilerin ekonomik durumunun son birkaç yılda daha da kötüleştiğini duyamamıştır.”

Siyah ayaklanmaları -beyaz yağmanın mümkün kıldığı- bir suçtur

Beyaz eleştirmenlerin iddia ettiği gibi, (Trump ve takım elbiseli diğer yağmacılardan farklı algılanan) sokaklardaki siyah isyancılar ve yağmacılar yasaya saygısızlık mı ediyorlar?

King, 1967 yılında bir Kanada radyosunda bu soruyu “evet” olarak yanıtladı ve isyancıların ihlalleriyle ilgili olarak şunları söyledi : “Bunlar ayrımcılığı ve gecekonduları yarattığı yetmezmiş gibi işsizliği, cehaleti, yoksulluğu kalıcılaştıran beyaz toplum karar vericilerinin daha büyük suçlarından doğan… ikincil suçlardır. Beyaz adam gettoda kanuna göre hareket etmiyor. Yoksulları, zaten küçük olan paylarından yoksun bırakmak için her gün sabahtan akşama kadar sosyal yardım yasalarını çiğniyor; apaçık bir şekilde inşaat tüzük ve yönetmeliklerini çiğniyor; polisi kanunla alay ediyor; eşit iş ve eğitim yasalarını ve kamusal hizmet hükümlerini çiğniyor. Gecekondular beyaz toplumun kötücül sisteminin ürünüdür.”

İsyancılar şiddete karıştı mı? 1967’de King’in buna yanıtı “evet” idi ama şunları da ekledi: “Şaşırtıcı bir biçimde… Saldırganlıkları insandan ziyade mülke yönelik. Mülk, -anlaşılır bir biçimde- isyancıların saldırdığı ve yıkmaya çalıştığı beyaz güç yapısını temsil eder.”

King’in mülkü kutsal sayanlara da söyleyecekleri vardı: “Mülkün varlık nedeni yaşama hizmet etmektir ve onu çeşitli haklar ve saygınlıklarla sarıp sarmalasak bile şahsi bir varlık değildir.”

Minneapolis, Columbus ya da başka bir yerde sergilenen “yağmacılığı” ve mülke yönelik şiddeti refleks olarak kınayan Amerikalıların yarım yüzyıldan uzun bir süre sonra bir kez daha Dr. Martin Luther King’in görüşleri üzerinde düşünmesi iyi olur. İnsanları öldürmekle ve milyonlarca beyaz olmayanı yoksulluk, işsizlik, sağlıksız koşullarla dolu olan ve ölümcül bir salgının olağanüstü bir vahşetle hastalık, ekonomik felaket saçtığı gettolar ve hapishanelere kapatmakla kıyaslandığında, bir pencere ya da binanın zarar görmesi ya da ev eşyalarına el konması küçük suçlardır.

William C. Anderson “İlgilenmemiz gereken hırsızlık, ihtiyaç sahibi insanları güvenceye alınmış bir hak olması gereken şeyi gidip kendi başına almaya mecbur bırakan çaresizliği yaratmış olan bir sistemin yaptığı hırsızlıktır” der.

Mülk, siyah yaşamından daha değerli değildir. Yasa da öyle.

(Çeviri: Ayşen Tekşen) 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER