A3 Haber

“Tedarik zinciri” nereye kayıyor, Türkiye Çin’in yerini alabilir mi?

“Tedarik zinciri” nereye kayıyor, Türkiye Çin’in yerini alabilir mi?

“Tedarik zinciri” nereye kayıyor, Türkiye Çin’in yerini alabilir mi?
Ocak 04
08:59 2021

Koronavirüsle birlikte ekonomik sorunları derinleşen Türkiye’de AKP’nin bilinçli yönlendirmesiyle “tedarik zincirinin Türkiye’ye kayacağı” ve “Türkiye’nin Çin’e alternatif olacağı” söylemleri dillendirilmeye başlandı. İddiaları incelediğimizdeyse bunun mümkün olmadığını görüyoruz.

AKP her ne kadar çok uzun süredir “ekonomide dünyada ilk 10’a girme” hedefini dillendirse de koronavirüsün başlamasıyla birlikte AKP’li yetkililer ve basın buna “tedarik zincirinin Türkiye’ye kaydığı” ve Türkiye’nin küresel ekonomide “Çin’in yerini alacağı” iddiasını da ekledi.

Anadolu Ajansı başta olmak üzere basında ekonomiye dair toz pembe tablolar çizilirken, “Türkiye büyümede Avrupa’ya fark attı” benzeri başlıklarla bütünü anlatmaktan uzak haberler yapılıyor, bunlara karşı çıkanlarsa AK trollerin linçine maruz kalıyor.

Çin ekonomisi ne durumda? Türkiye Çin’i “geçebilir” mi?

Türkiye ile Çin’in GSYH’leri arasında basit bir karşılaştırma yaparsak, Dünya Bankası 2019 verilerine göre Çin ekonomisi 14,3 trilyon dolar, Türkiye’nin GSYH’siyse 761 milyar dolar büyüklüğünde. Yani Çin ekonomisi Türkiye’nin ekonomisinden 18.8 kat daha büyük. Bu durumda Türkiye’nin oransal olarak Çin’den daha çok veya benzer oranlarda büyümesi anlamlı bir veri olmuyor. Örneğin Çin ekonomisinin yaşayacağı yüzde 2’lik bir büyüme, 286 milyar dolarlık bir artışa tekabül ederken, Türkiye’nin yüzde 10 büyümesi bile yalnızca 76.1 milyar dolara denk geliyor.

Üstelik Çin’in toplam işgücü de Türkiye’nin tam 23 katı, 2020 verilerine göre Çin işgücü 778 milyon, Türkiye’ninse 33,8 milyon. İddia edildiği gibi küresel ekonominin Çin yerine Türkiye’ye kayması durumunda Türkiye’de bunu karşılayabilecek bir işgücü yok. Uluslararası Çalışma Örgütü 2020 verilerine göre Türkiye’nin yüzde 12.9 işsizlik oranına karşın Çin’in işsizlik oranı yüzde 4.37 (toplam işgücünün yüzdesi olarak). İki ülkenin ölçeğini karşılaştırmak için Çin’deki işsiz sayısının 33,9 milyona denk geldiğini vurgulayabiliriz. Bu rakam Türkiye’nin toplam işgücünden daha yüksek.

Yani makro ölçeğe bakıldığında Türkiye’nin mevcut durumda, mevcut rakamlarla Çin’i “geçmesi” veya Çin’in “yerini alması” mümkün değil. Yazının konusuyla doğrudan bağlantılı olmasa da Çin’in kişi başına milli geliri de Türkiye’yi geçmiş durumda. Üstelik Türkiye Çin’e karşı da açık veriyor. TÜİK’e göre 2019’da Çin’e 2 milyar 587 milyon dolarlık ihracat yapan Türkiye, Çin’den 18 milyar 497 milyon dolarlık ithalat yaptı. Türkiye’nin Çin’den yaptığı ithalat bu ülkeye gerçekleştirdiği ihracattan 7 kat daha fazla.

Anadolu Ajansı’nın konuyla ilgili sunduğu kimi haberler:

Çin ve Türkiye’nin GSYH’leri ve yıllar içerisindeki değişim:

Çin ve Türkiye’nin yıllara göre GSYH artış oranları:

AKP “üretimde devrim” gerçekleştirmiyor mu?

Türkiye ve Çin arasında basit bir karşılaştırma yaptıktan sonra, AKP’nin “yerli ve milli üretim” iddiasına yönelip bunun doğruluğunu inceleyebiliriz. Türkiye-ABD İş Konseyi’nin (TAİK), Boston Consulting Group’a hazırlattığı bir rapor “Türkiye’nin tedarik zincirinde kilit nokta” olarak Çin’e rakip olabilmesi için kimi önerilerde bulunuyor. Rapor kimi AKP’li kuruluşlarca çarpıtılsa da rapora göre Tayvan, Meksika ve Vietnam gibi ülkeler yeniliklere adaptasyonda daha büyük başarı gösteriyor.

TAİK ve benzer kuruluşlar, ABD-Çin gerilimini Türkiye için “fırsata çevirmeye” çalışırken, ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gerilim bunun önünde büyük engel. TAİK’in “tedarik zincirini Türkiye’ye kaydırmak” için yaptığı lobi faaliyetleri sırasında ABD’nin Türkiye’ye S-400 yaptırımlarını getirdiğini hatırlamakta fayda var. Coca Cola ve Apple gibi şirketlerin tedarik zincirlerinde yapabilecekleri değişikliklere vurgu yapan TAİK üyelerinin ne kastettiğini anlamak güç, çünkü Çin hem 1,39 milyarlık nüfusuyla bu şirketler için vazgeçilmez bir pazar konumunda hem de örnek verirsek yalnızca Coca Cola’nın Çin’in 45 farklı yerindeki üretim merkezlerinde 47 bin çalışanı ve Şanghay’da büyük bir araştırma merkezi bulunuyor. Bunlar ve benzeri tesislerin Türkiye’ye taşınması için ortada elle tutulur bir gerekçe yok. Koronavirüsün ilk kez Çin’de tespit olması da, salgının durumunun Türkiye’de Çin’den daha kötü olduğu göz önünde bulundurulduğunda bir anlam ifade etmiyor. Arçelik’in Tayland ve Çin’de üretim tesisleri açma planı, Ülker’in merkezini İngiltere’ye taşıması ve toplu sermaye çıkışları Türkiye’de üretim devrimi gerçekleşmediğinin yalnızca bir kaç göstergesi.

BCG raporunda Türkiye’nin yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, akıllı kentler ve ev gereçleri gibi yeni endüstrilere yönelmesi öneriliyor. Bunun jenerik bir öneri olduğunu ve arkasında ciddi bir sermaye ve irade olmadan başarılamayacağını söyleyebiliriz. Uzun süredir yeniden yeniden ısıtılarak masaya konan “yerli otomobil”, “yerli uçak”, “yerli tank” gibi projeler henüz gerçeğe dönüşmekten uzakken, yerli ortamın yabancı yatırıma da müsait olmadığı görülüyor. AKP’nin “yabancı yatırımcının iştahlı olduğu” yönündeki iddialarına karşın Volkswagen’in Türkiye’de üretimden vazgeçmesi bunun yalnızca bir örneği. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın Volkswagen’in kararına ilişkin yaptığı “Bu işte biz değil, Volkswagen kaybeder. Biz kendi otomobil projemize güveniyoruz. Bizim yatırımcıya kapımız açık. Türkiye, önümüzdeki dönemde dünyanın üretimde parlayan yıldızı olacak” yorumunun gerçeklikten kopukluğu, AKP’nin yatırımı büyük bir fırsat ve “müjde” olarak gördüğü hatırlandığında daha net görülüyor.

2021’e girerken: Türkiye ekonomisini ne bekliyor?

AKP’nin bir “fırsat” olduğunu öne sürdüğü 2020 yılı, yüksek faizler ve borç artışlarıyla tamamlandı. Kredilerle hormonlu bir büyüme sağlansa da bunun ekonomiye somut bir faydası olup olmadığı meçhul. Libya, Suriye, Doğu Akdeniz ve çeşitli coğrafyalarda maceracılık peşinde koşan AKP’nin, bu bölgeleri bir kâr kapısı haline getirmesi olası görünmüyor. İçerideyse şehir hastaneler, köprüler, otoyollar, havalimanları ve pek çok projeye verilmiş dövizli taahhütler ödenmeyi bekliyor. Mahkemeler siyasi talimatlarla AİHM kararlarını bile tanımazken, AKP’nin iddialarının aksine Türkiye’de “güvenilir bir iş ortamı” bulunmuyor.

Dünya yazarı Talip Aktaş’ın “Türkiye, gelecek yıl ‘en büyük 20 ekonomi’ liginden düşebilir” başlıklı yazısında aktardığı IMF tahminlerine göre Türkiye ekonomisi Erdoğan’ın “ilk 10’a girme” iddiasının aksine, “ilk 20’den düşmeye” hazırlanıyor. Ülkenin gerçek gündemiyse artan borçlar, işsizlik ve yoksulluk. İstihdamda büyük düşüş yaşayan ve para birimi değersizleşen Türkiye’yi zor günler bekliyor.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER