A3 Haber

Belediye holding: Orman yangınları kendimize gelmemizi sağlar mı?

Belediye holding: Orman yangınları kendimize gelmemizi sağlar mı?

Belediye holding: Orman yangınları kendimize gelmemizi sağlar mı?
Ağustos 02
07:49 2021

Aslında her şey 24 Ocak 1980’de başladı.
Dönemin azınlık hükumetinin başbakanı Süleyman Demirel ve dönemin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Turgut Özal “ekonomik hayatın yeniden düzenlenmesi” adı altında bir dizi karar açıkladılar.
Neydi bu kararlar?
Yüzde 32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidildi.
Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler adı altında, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ndeki (KİT) uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırıldı.
Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırıldı.
Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi, kâr transferlerine kolaylık sağlandı.
En önemlisi ise reel ücretler düşürüldü.

IMF’nin 1970’li yıllarda az gelişmiş ülkelere yönelik geliştirdiği istikrar politikalarının ve Dünya Bankası tarafından geliştirilmiş yapısal uyum politikalarının içerisindeki tüm unsurlarını taşıyan kararlar uygulamada zorluk yaşamaya başlayınca beklenen oldu.
Darbe…
12 Eylül darbesinin ardından Demirel azınlık hükumetinin uygulayamadığı kararlar, bizzat darbeci generaller tarafından “zorla” uygulandı.

Turgut Özal’ın darbecilerin kurduğu hükumetin başbakan yardımcısı olmasından sonra 24 Ocak kararları sadece merkezi hükumeti değil, yerel yönetimleri de kapsamına aldı.
Aynı çevreler bu kez de, siyasi baskıların ve bürokratikleşmenin belediyeleri hantallaştırarak etkinlik ve verimliliği düştüğünü iddia etmeye başladı.
Bu sorunu aşmak için belediyeler hizmetlerini ihaleler ile özel sektöre bırakmalı, diğer yandan da kendileri şirketler kurarak, piyasa mantığına uygun bir kurumsallık kazanmalıydı. Böylece daha hızlı ve etkin hizmet sağlanacaktı.

Tek gerekçe bu değildi elbette.
Belediyelerdeki aşırı istihdam, yönetimin siyasileşmesi ile birlikte gelen liyakat sorunu ve yeterince denetlenmeyen hizmetler, kuracakları şirketler aracılığıyla daha etkin bir denetime kavuşacaktı.
Peki öyle mi oldu?
Elbette hayır…

Türkiye son bir haftadır orman yangınlarıyla boğuşuyor.
Yangınlar ve kaybettiğimiz canlarımızla birlikte en çok tartıştığımız konu ise alınması gereken önlemlerin neden alınmadığıyla ilgili.
Aslında bu konu da 24 Ocak kararlarının sonucu.
Kamu yatırımlarının “şirket mantığıyla” ve tek adamın kararı ile alındığı bu dönemde yangın söndürme uçaklarının alım ihalesi bile başlı başına bu ucube sistemin sonucu.
Dış politika malzemesi yapılarak ille de Ruslardan kiralanmak uğruna kamu yararının terk edildiği, onun yerine vahşi neo-liberal ihale sisteminin sonucudur yaşadıklarımız.

AKP, 2002’de milli görüş gömleğini “çıkararak” iktidar oldu.
Bu, “politikamı 24 Ocak’ta alınan kararlar üzerine kuracağım” demekti.
O yüzden biraz siyasal İslam ile soslandırılmış 20 yıla yakın yönetimlerinde hiçbirimizi şaşırtmadılar aslında.
Ekonomiden başladılar, tarımdan, sanayiden, emekçi ve küçük esnafa varana kadar kim varsa hepsini neo-liberal politikaların kucağına bıraktılar.

Asıl sorun bunca yıl iktidarda kalmayı başaran AKP’nin bütün bu politikaları karşısında muhalefetin ne yaptığı.
AKP’nin neo-liberalizmine karşı alternatif sundu mu?
Yoksa sloganı “iktidar emekliye bin lira ikramiye veriyor, ben gelirsem bin 500 lira vereceğim”den öteye gitmedi mi?
Henüz iktidar olamadıkları için genelde ne yapabilecekleri konusunda fikrimiz yok.
Ama yerelde var.
Örneğin yıllar sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı AKP’den alan Mansur Yavaş, göreve geldikten kısa süre sonra “belediye şirketlerini tasfiye etmeyi” düşündüğünü söyledi.
Bir de uzun yıllardır CHP’li başkanlarının yönetimindeki belediyeler var.
Öyleyse onlara bakalım, anti neo-liberal çalışmalar nasıl gidiyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çoğunluk hissesine sahip olduğu 16, hissedarı olduğu iki şirket var.
Şirketlerinde de IMF ve Dünya Bankası’nın 1980’de “yönetimin siyasileşmesi ile birlikte gelen liyakat” diye tespit ettiği aksaklığın aksine “liyakatli” yönetim kurulu üyeleri.
Konumuz “kim bu yöneticiler?” olmadığı için girmiyorum.
Geçtiğimiz bir iki yıldan beri pek bir değişiklik yok onu söyleyip kapatayım.
İlle de merak edenler varsa A3 Haber’de bu konu ile ilgili geçen yıl yayınlan yazıları araştırıp okuyabilirler.

Konumuz belediye şirketleri ve neo-liberal politikalarda geldikleri nokta.
Son iki yıl içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çoğunluk hisselerine sahip olduğu şirketlerin yönetimlerinde çok değişiklik yok ama, işlevlerinde var.
Ne demek işlev.
Bir şirket kurduğunuz zaman onun esas sözleşmesine ilgileneceği, yatırım yapacağı ya da eski deyimle “iştigal alanlarını” yazarsınız.
Böylece şirketin uğraş alanı da belli olur.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de sahibi olduğu şirketlerde bu yıl yaptığı genel kurullarda en çok dikkat çeken konu da iştigal alanları.
Büyümüş de büyümüş.
Sanırsınız “belediye holding” olmuş.

Şimdi birkaç örnek ile ne demek istediğimi anlatayım.
İZBELCOM.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çevre koruması ve iyileştirilmesi için kurulmuş şirketi.
“Maksat ve mevzusu” değişti.
Artık yurt içinden ve yurt dışından her türlü atığın toplanması, taşınması, biriktirilmesi işini de yapabilecek.
Bir taraftan “Avrupa’nın çöplüğü olduk” diyeceksiniz, diğer taraftan Avrupa’nın çöpünü almaya talip olacaksınız.
Buna benzer değişikliklerle şirketin uğraşı alanı o kadar genişlemiş ki, yaz yaz bitmez.
O yüzden en önemlisini yazdım.

Bir başka örnek.
BAYSAN.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin eğitim kurumları danışmanlığı ve tarımsal üretim için kurulmuş şirketi.
Yeni “iştigal alanı” şirketlerde finans, muhasebe, vergi yönetimi, bütçe finansal raporlama, toplu iş sözleşmeleri ve şirketler hukuku alanına giren işlerde bütünsel yürütme ve eşgüdüm sağlamak.
Bir de her türlü zirai, tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi, geliştirilmesi pazarlanması ve satılması gibi yeni konusu da var.
O zaman sormazlar mı belediye bünyesinde Tarımsal Hizmetler Daire Başkanlığı’nı neden kurdunuz?
Onca yönetmeliği, sorumluluğu neden verdiniz?
Acaba kamu denetiminden kaçırmak olabilir mi?

Bakalım bir başkasına.
ÜNİBEL.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Özel Eğitim Bilgi Teknolojileri Kültür ve Yayıncılık şirketi.
Bir sürü uğraş alanı var.
Sinema filmi çekmekten tutun da bir sürü elektronik haberleşme hizmete sunmaya kadar.
Ama asıl değişiklik şu: Ünibel, yetkili kurum ve kuruluşlardan izin almak şartıyla “elektronik para” faaliyetinde bulunmak.
Belediye şirketinin bir kripto para işine girmediği kalmıştı, on da gördük.
Umalım ki tektir…

İZBETON’u bilirsiniz.
Genellikle asfalt, kaldırım ve benzeri işlerle uğraşır.
Artık öyle değil.
Su ve başka işlere de girmiş.
Abonelerin sayaç bakımı, sökme takma işlerini de yakında İZBETON yaparsa şaşırmayın.
Hatta yeni bir internet sitesi kurmak fikriniz varsa İZBETON’a başvurabilirsiniz.
Hatta hatta binanıza güvenlik sistemini İZBETON’a kurdurabilirsiniz.
Benim favorim ise taşımacılık oldu.
Bundan sonra yurt içi ya da yurt dışına eşya ve yolcu taşımak isterseniz İZBETON emrinizde.
Bir ufak ipucu daha vereyim.
Şehir içi minibüs ile yolcu taşımacılığı yapmak yani dolmuş işletmek de İZBETON’un “iştigal alanı” içine girmiş durumda.
Yakında birkaç hatta çalışmaya başlarlarsa şaşırmayın.

Ve geldik son örneğe.
Ege Şehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji şirketi.
Adından da anlaşılacağı gibi şehir planlama amacıyla kurulmuş.
Şimdi “iştigal alanı” daha geniş.
Artık arsa alıp konut yapabilecek.
Sadece konut değil, villa ve iş yeri de yapacak.
Kooperatif, gerçek ya da tüzel kişi fark etmeyecek.
En önemlisini atlamayalım ama.
Bütün bu işlerin tanıtım ve pazarlamasını yapabilmek için yurt içinde ve yurt dışında pazarlama, reklam ve tanıtma birimleri kurabilir artık.
İzmir’in yurt dışı büroları bu değişiklikle Ege Şehir Planlama’dan mı oluşturulacak diye geçmedi aklımdan dersem yalan olur.
Yaşayıp göreceğiz…

Geldik sonuca.
24 Ocak 1980’de “ekonomik hayatın yeniden düzenlenmesi” diye dayatılan neo-liberal sistemin Türkiye’yi getirdiği durum ortada.
AKP’nin tek adamın dudakları arasına teslim ettiği sistem sayesinde ormanları söndürecek uçağımız bile yok.
İnsan gücüyle, dayanışmayla aşmaya çalışıyoruz koca felaketi.

Hadi iktidarı eleştirdik, yerden yere vurduk.
İktidar olmaya hazırlanan muhalefetin de durumu ortada.
Daha yerel yönetimlerde politik olarak nerede duracaklarına karar bile veremiyorlar.
İktidara gelirlerse “kimden” yana tavır koyacaklar?
Adalet, hukuk, demokrasiden yana mı?
Yoksa cuntacılardan yana mı?

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER