A3 Haber

Cumhuriyeti kutlamak: Hangi cumhuriyet, nasıl cumhuriyet, nerde cumhuriyet?

Cumhuriyeti kutlamak: Hangi cumhuriyet, nasıl cumhuriyet, nerde cumhuriyet?

Cumhuriyeti kutlamak: Hangi cumhuriyet, nasıl cumhuriyet, nerde cumhuriyet?
Ekim 29
08:57 2021

Bugün 29 Ekim.
Cumhuriyet Bayramı diyorlar.
Kutlanacak mı kutlanmayacak mı, törenle mi kutlanacak törensiz mi kutlanacak, o katılacak mı bu kaçacak mı tartışmaları her yıl polemik konusu olurken, geçen yıl Covid-19 salgını bahanesiyle törenler kısıtlandı ya da yasaklandı. Bu yıl kimi kutlamalar yapılıyor. Dün akşam bir fener alayına rastladım örneğin…
Tüm bu tartışmaları geride bırakmak, gerçeğe ve nesnelliğe kapı aralamak gerekiyor…
Hangi cumhuriyet, nasıl cumhuriyet, nerde cumhuriyet sorularına yanıt vermeye çalışmak gerekiyor…

Ortada “kutlanacak” bir cumhuriyet var mı, kaldı mı?

Bu sabah kimi gazetelerin manşetlerine göz attım: “Cumhuriyet bize Ata’dan miras: Asla vazgeçmeyiz” diyen de var, “98 yıldır aynı gurur, aynı ruhla” diyen de… “Sahip çıkacağız” diyen de var, “98’inci yılda coşkuluyuz” diyen de…
Sosyal medyada da bir yanılsama kol geziyor. Halen bir cumhuriyet varmış yanılsaması. Tehlikeli bir yanılgı. Bugün artık “kutlayabileceğimiz” değil, geçmişte kalan, anabileceğimiz bir cumhuriyet söz konusu. Ya da bir yol daha var: Yeniden kurma fikrini ve iradesini yükseltmek…
Her şeyden önce, cumhuriyetten söz edebilmek için halkçılıktan, kamuculuktan, laiklikten, aydınlanmacılıktan, bağımsızlıktan, eşitlikten ve özgürlükten söz edebiliyor olmamız gerekir. Edemiyorsak, bu değerlerin esamisi okunmuyorsa, bir cumhuriyetten de söz etmek olanaklı değil.

Bu ucube düzeni, “cumhuriyet” diye yutturmaya kalkmayın!

Çok net söylemek lazım: Bugün Türkiye’de fiili olarak da, şekli olarak da bir cumhuriyet yoktur. Altı-yedi yıl önce AKP rejimine “ikinci cumhuriyet” yakıştırmasında bulunanlar oldu. Hayır. Asla. “İkinci Cumhuriyet” diyerek AKP’ye herhangi bir cumhuriyet atfedilmemeli. AKP ile cumhuriyet kavramlarının yan yana getirilmesi bile abesle iştigal.
Cumhuriyete ait tüm kavram ve kurumlar birer birer tasfiye edildikten, cumhuriyet yıkıldıktan sonra; yerine yerleştirilmeye çalışılan rejim, tekellere ve tarikatlara dayalı vahşi kapitalist bir dinsel despotizmdir. Bu acımasız gerici despotizmde cumhuriyeti ve laikliği temsil eden, andıran, anıştıran, çağrıştıran ne varsa, büyük bir hız ve şiddetle süpürüldü. Cumhuriyet ile despotizm ayrı rejimlerdir. Cumhuriyetin olduğu yerde, AKP ve onun temsil ettiği islamcı despotizm olmaz, olamaz. Eğer AKP despotizmi varsa, orada cumhuriyetten söz edilemez, edilmemeli.
Hiç kimse ama hiç kimse, despotik bir harabeye dönüştürülen bu ucube düzeni bize “cumhuriyet” diye yutturmaya kalkmasın.

Despotik düzenlerde yasalar geçerli değildir

Montesquieu’nun en sık tekrarladığı hakikatlerden biri de, despotik düzenlerde yasaların geçerli olmadığıdır.
“Despotizmin ilk ve temel özelliği, hiçbir yapısı olmayan siyasal bir rejimdir. Ne siyasal-hukuki, ne de toplumsal bir yapısı vardır. Montesquieu, despotik istibdat rejimlerinde yasaların olmadığını yineler pek çok kez; bu da en başta temel yasalarının olmadığı anlamına gelir” der Louis Althusser.

Montesquieu’nun bu despotizm tanımından hareket edersek, Türkiye’nin AKP yönetiminde tek adama dayanan gerici bir despotik rejime sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Çünkü despotik istibdat düzeni, temel yasaların, başta da en temel yasa olan anayasanın olmadığı rejimler olarak tarif ediliyor.

Böyle cumhuriyet olur mu?

Türkiye’de kâğıt üzerinde bir “anayasa” var görünüyor. Ancak fiilen yok sayılan, askıya alınan, en tepedeki kişi tarafından sürekli ihlal edilen bir anayasa bu. Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla, yönetmeliklerle, tebliğlerle, kanun hükmünde kararnamelerle, torba ve paket yasalarla ve de en önemlisi yaratılan fiili durumlarla sürekli ve sürekli delinen, yok sayılan, paçavraya çevrilen bir anayasadan söz ediyoruz.

Kamusal ve doğal varlıklarına sahip çıkmak isteyen, yurttaşlık haklarını kullanan insanlara, polisler acımasızca saldırıyorsa… En temel anayasal haklar, sarayda yaşayan bir kişinin iki dudağının arasına terk edilmişse… En ufak bir eleştiri ve itiraz, hukuk dışı soruşturmalarla, sabaha karşı ev baskınlarıyla, gözaltılarla karşılanıyorsa… Hukuk güvenliğinin kırıntısı kalmamışsa… Şeriat rejiminin siyasal bayrağı olan türban üniversitelerden adliyelere kadar kamusal alanın her zerresine ve hücresine yerleşmişse… O ülkede cumhuriyet değil, korkutmaya dayalı despotik bir rejim hüküm sürüyor demektir.

Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi, etrafına topladığı patronlara “Mevzuat amcaya takılmayın, başarının sırrı pratik çözümdedir, ülke şirket gibi yönetilmelidir” diyebiliyorsa, artık o ülkeye ne cumhuriyet denir, ne laik.

Yarattıkları islâmofaşist diktatorya, Türkiye’nin potansiyel her türlü zenginliğinin, gücünün, olanaklarının patronlarca sömürülüp yok edilmesi için kurulmuş bir anonim şirkettir. Bu şirket düzeninde, hukukun adı da “mevzuat amca”dır! Bu kahrolası sistemde yargı, bir despota râm olur, hukuk “burjuvazinin fahişesi” kılınır. Fahişeliği reddedenler yok edilir.

Gelinen yer burasıdır. Fiili olarak yarattıkları kanunsuz, hukuksuz, gayrimeşru şeriat rejimi, değişik düzeylerde idari kararlarla, yönetmeliklerle, tebliğlerle, kanun hükmünde kararnamelerle, torba yasalarla “hukukileştirmeye” çalışıyorlar akıllarınca.
Yarattıkları örgütlü sömürü, örgütlü cehalet, örgütlü kötülük rejimine, sözde “hukuksal” bir zemin yaratmaya çalışıyorlar. “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dedikleri ucube bu!

“Kutlanan” ne?

Kutlanmaya çalışılan Cumhuriyet Bayramı’nın “konusu” kalmamıştır ülkede. Cumhuriyet ancak ve ancak, yeniden kamucu, laik, eşitlikçi, özgürlükçü bir rejim kurulursa kutlanabilir.
Bir var oluş-yok oluş mücadelesi bu…
Yeniden var olmak, yeniden yurttaş olmak, yeniden insan olmak mı istiyoruz? O halde cumhuriyetçi olmaya; laik, kamucu, eşitlikçi, özgürlükçü bir cumhuriyeti kurmaya sadece mecbur değil, aynı zamanda mahkumuz da…
Eğer aramızda, içimizde cumhuriyetin yaşadığına hâlâ inananlar varsa, bu gerici diktatörlükten de asla kurtulma olanağımız yoktur.

Bitmiş, bitirilmiş, iğfal ve iğva edilmiş bir cumhuriyeti “nostaljik” duygularla kutlama değil… Cumhuriyeti yeniden kurma zamanı. Halkçı, kamucu, aydınlanmacı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir cumhuriyeti ilmek ilmek örme iradesini dosta düşmana gösterme zamanı…
1923 cumhuriyetinin kazanımlarına sahip çıkarak, o atılımları da içererek, yeni bir cumhuriyeti ileriye taşıma zamanı. Bu topraklardaki 200 yıllık ilerleme düşüncesinin ve devrimci geleneğin verdiği ilhamla, yeniden yurttaş olmanın erdemlerine kavuşmak için mücadele etme zamanı.
Cumhuriyete, kamuculuğa, aydınlanmaya düşman, sağlı-sollu AKP payandalarına inat; yaşasın cumhuriyet.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER