A3 Haber

“Kullanışlı” futbol: “Endüstriyel futbol” siyasi protestoları nasıl susturuyor?

“Kullanışlı” futbol: “Endüstriyel futbol” siyasi protestoları nasıl susturuyor?

“Kullanışlı” futbol: “Endüstriyel futbol” siyasi protestoları nasıl susturuyor?
Kasım 28
08:04 2022

Futbol, yalnızca futbol mudur? Yazar, çevirmen Kaya Genç, bu eski soruyu, Türkiye’nin son 10 yılına bakarak değerlendiriyor. “Futbol taraftarları İstanbul’daki Gezi Parkı protestolarına çok kalabalık olarak katıldı. O günden beri bedelini ödüyorlar” diyen Kaya Genç’in Index on Cencorship’te yayımlanan analizini Ayşen Tekşen Türkçeleştirdi.

Kaya Genç | Türkiye’de futbol devasa bir faaliyet. Milyar dolarlık endüstri, Avrupa’nın altıncı büyük futbol ekonomisini oluşturuyor. “Güzel Oyun” olarak adlandırılan futbolun, çoğunluğu kendilerini Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüplerine bağlılıkla tanımlayan Türkleri kültürel ve siyasi açıdan böylesine güçlü bir biçimde etkilemesi şaşırtıcı değil.

Hepsi de İstanbul takımı olan bu kulüpler “üç büyükler” olarak biliniyor ama milliyetçi-İslamcı AK Partinin 2002 yılında iktidara gelmesinden bu yana, Trabzonspor’dan Başakşehir’e kadar başka takımlar furyası öne çıkarak ulusal kupaları kazandı ve modern Türk futbolu giderek artan biçimde onlarla tanımlanmaya başladı. Beklendiği üzere, otokrat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”sinde her başarılı faaliyetin önkoşulu olarak bu takımlar devlet desteklidir.

Oysa sadece on yıl önce, Türk futbolu hükümet karşıtı görüşlerle tanımlanıyordu. Erdoğan, 2011 yılında Galatasaray’ın görkemli yeni stadyumunun açılış töreninde bu yeni tesisin inşasındaki rolü için minnettarlık beklentisiyle taraftarları selamladı. Aksine, tribünlerden yuhalama geldi.

2018 yılında yayınlanan The Passion: Football and the Story of Modern Turkey adlı kitabında Türk futbolunun öyküsünü yazan Patrick Keddie “Bu, modern AK Parti-dönemi futbolunda bir dönüm noktasıdır” diyor.

İyi karşılanacağını sandı ve şöhretin keyfini çıkaracağını düşündü ama sonunda yuhalandı… İşler yaklaşık o sırada değişmeye başladı. Erken dönem liberal AK Parti’den çok daha otoriter ve baskıcı bir şeye geçiş söz konusuydu.” Keddie o yıllardaki Türk futbolunun, siyasi öfkelerini dile getirmek için sporun milli önemini kullanan aktivistlerden, siyasi kazanç için yarı-profesyonel futbol geçmişini öven Erdoğan’a kadar “her seviyede tamamen siyasileştiğini” belirtti. “Onun eski bir futbolcu olduğu efsanesi vardı.

Eski bir futbolcu için son derece yıkıcı olan bu 2011 vakası, 2002 yılında başlayan çeşitli değişikliklerin zirvesiydi. Mali çıkarları doğrultusunda hareket eden hükümet, şehir merkezlerindeki stadyumları yıkıp yerlerine devasa yenilerini inşa etmeye başladı ve ardından Türkiye’nin toplu konut kurumu Toki ile birlikte banliyölerde bir düzine daha stadyum inşa etti.
Ak Partinin ahbap çavuşları, bütün bu taktiklere rağmen “üç büyükler” kültürünün nüfuz edilemez şekilde korunduğunu gördüler. Bu takımların cumhuriyet ideallerini savunan taraftarları, partinin baskıcı İslamcı-milliyetçilik projesinden ekseriyetle nefret ediyordu. Böylece hükümet, muhalif taraftarları ve yöneticileri bir davayla furyasıyla mahkûm etmeye, hapse atmaya ve şeytanlaştırmaya başladı.

İlk sırada “şike skandalı” vardı. 2011 yazında Erdoğan’ın savcıları şikeli olmakla suçladıkları futbol maçlarıyla ilgili soruşturma başlattı. 10 Temmuz 2012’de bir devlet güvenlik mahkemesi 61 kişinin tutuklanmasına karar verdi. Tutuklanan yöneticiler ve milli takım oyuncuları arasında, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün desteklediği ve onun modernleşme mirasını simgeleyen Fenerbahçe kulübünün katı laiklik yanlısı başkanı Aziz Yıldırım da vardı. (2015’de başlayan yeniden yargılama süreci Fenerbahçe’yi tüm suçlardan akladı; Yıldırım’ın davası ise 2020’de düşürüldü.) Fenerbahçe taraftarları dayanışmalarının göstergesi olarak haftalarca mahkemelere ve mahkûmiyetten sonra da cezaevlerine akın ettiler.

Ama 2013 Gezi ayaklanmasında can alıcı bir rol oynayanlar, adını Beşiktaşlıların maçlardan önce bir şeyler içmek için toplandıkları yerden alan Çarşı grubu başta olmak üzere, Beşiktaş taraftarlarıydı.

İstanbul protestoları bölgenin imara açılmasına karşıt bir hareket olarak başladı ama kısa sürede daha geniş bir hükümet-karşıtı anlayışın odak noktası haline geldi. Çevreciler, solcular, liberaller ve diğer ilerici Y kuşaklarının yanı sıra Beşiktaş taraftarları da meydanları doldurdu ve polisle çatıştı.

Çarşı üzerine iki kitap yazan aktör ve yazar Haldun Açıksözlü Index’e yaptığı açıklamada “Bir solcu olarak büyürken Beşiktaş tutkum da büyüdü. Kuruluşundan itibaren Çarşı’nın bir parçasıydım” dedi.

Kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na uzanan Türk futbolunun hikâyesi, Selanik’te ikamet eden İngilizlerin bu sporu Türklere tanıtmasıyla başlar. İlk maçlar 1875’de oynandı. 1904’de İstanbul’da kurulan futbol ligi çok geçmeden Anadolu şehirlerinde bölgesel liglere ve nihayetinde de ülke çapında profesyonel ligin kuruluşuna uzandı. Fenerbahçe ve Galatasaray burjuvazi ve aristokrasinin takımları olarak bilinirken, Beşiktaş faytoncuların ve işçilerin takımıydı.

Açıksözlü, Çarşı taraftarlarının kozmopolitlikleri ve etkin muhaliflikleriyle ünlü olduklarını söylüyor: “1980’lerin başından beri grubun kurucularının hepsi solcuydu. Çarşı, 12 Eylül 1980 darbe travması sonrasında futbol seyircisini sol siyasete yönelten bir taraftar grubuydu. Beni bu solcu, komüniter bakış açısı etkiledi.”

Ama (cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk’ün en yakın destekçisinin adını taşıyan) Beşiktaş’ın 70 yıllık İnönü stadyumu 2013’de yıkıldığında işler değişti. Açıksözlü’ye göre “onu yeniden inşa etme adı altında İnönü Stadını berbat ettiler.”

İnönü’nün laik politikalarından nefret eden Erdoğan bu hareketiyle Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanının adını İstanbul’dan silmiş oldu.

Açıksözlü, “O sırada polis ve güvenlik güçleri Beşiktaş taraftarlarını terörize etmeye başladı. Belki de Çarşı’nın Gezi’de bu kadar önemli bir rol oynamasının nedeni buydu. Tepki tepkiyi doğurur: polisin gereksiz yere biber gazı kullanması, aileleriyle sokakta yürürken Çarşı taraftarlarına saldırması kaçınılmaz olarak Çarşı’yı Gezi’nin duyarlı insanlarının tarafına itti” dedi.

Açıksözlü, Çarşı’nın Gezi’ye dâhil olmasını “filmlere konu olacak inanılmaz bir öykü” olarak tanımlıyor. Sade bir biçimde başladı: 50 kişi Beşiktaş’tan yakınlardaki Akaretler’e yürüdü. Sayıları önce 100 oldu ve sonra da 1,000’e çıktı. Yokuşu çıkıp Gezi’ye vardıklarında 2,500 kişiydiler. Açıksözlü, “İnsanlar sokaklarda onların tezahüratlarını duydu ve katıldı. Tek adam rejiminde yaşamayı kabul etmeyeceğini, yaşamlarına devlet müdahalesini kabul etmeyeceğini söyleyen herkes Çarşı’nın yanında yer aldı” diye ekledi.

Gezi’den önce İngiliz gazeteci Keddie’nin Türk futbolu hakkında bildikleri basmakalıptı: çılgın taraftarları olduğu, üç büyük İstanbul kulübünün birbirinden nefret ettiği gibi. Keddie, “Bu taraftarların protestolarda ne kadar öne çıktığını görmek beni şaşırttı. En ön saftaydılar, polisle çatışıyor, barikatları dolduruyorlardı” dedi.

Bununla birlikte, taraftarlarla kaynaşmak için uğraşan Keddie için “üç büyükler” kültürüne nüfuz etmek zordu. “Tecrit olmuş, klan gibi içe kapanmış ve başta gazeteciler olmak üzere yabancılara kuşkuyla bakan insanlar olduklarını düşünüyorum.”

Beşiktaş 10 Nisan 2016’da yeni stadını açtığında, Keddie Türkiye’nin siyasi denkleminin önemli ölçüde değiştiğini fark etti. Açılış günü Erdoğan sahada depar atıp topa vurduğunda tribünlerde seyirci yoktu. İstese bile artık kimse onu yuhalayamazdı.

Açıksözlü yeni stadı ziyaret ettiğinde “özel monitörler bağlanmış uçak koltukları” gördü ve eski Çarşı ruhunun yok olduğuna karar verdi.

Keddie’ye göre, “2011’den 2014’e kadar protesto hareketinin oldukça yoğun olduğu bir dönem vardı ancak Nisan 2016’ya gelindiğinde protestoların önemli bölümü çeşitli nedenlerle gücünü yitirmiş ya da daha örtülü bir hal almıştı. Türkiye’de artık o büyük olaylar, o büyük tetikleyiciler yoktu. Avrupa futbolunun son dönemlerdeki en büyük skandalı olan şike davası, 2013 Gezi Parkı protestoları ve sonrası silinip gitmişti. Bazı istisnalarla, Türkiye’de her türden protesto yasaklanmıştı.”

Türkiye’nin protesto kültürünün yok oluşunun ardındaki önemli bir etmen de hükümetin 2014’de uygulamaya koyduğu elektronik bilet sistemi Passolig idi. AK Partinin kontrolündeki Anadolu Ajansı’nın açıklamasında “Elektronik taraftar kartı Passolig, ülkenin futbolda holiganlık ve şiddetle mücadele çabasının bir parçası olarak devreye sokulmuştur. Yeni uygulama, statlarda şiddet olaylarına katılan taraftarların daha iyi saptanmasını amaçlıyor” dendi.

Gerçekte ise Passolig muhalif futbol taraftarlarını engellemek için kurnazca planlanmış bir düzenekti. Keddie, “Passolig kartı uygulaması pek çok taraftarı sindirdi ve protesto ederken ya da tezahürat yaparken iki kere düşünmelerine neden oldu çünkü bu uygulama bir sürü güvenlik protokolü ve gözetim sistemleri içeriyordu” dedi.

Hükümet karşıtı protestocuları belirlemek, stadyumlara girmelerini yasaklamak ve hatta onları suçlayarak mahkûm etmek artık çok daha kolaydı. “Yetkililer bunun holiganlığa ve kargaşaya bir yanıt olduğunu söylediler ama taraftarların çoğu Passolig’i kendilerinin siyasi olarak kontrol edilmesinin bir yolu olarak gördüler. Ayrıca onu daha kontrol edilebilir, daha orta sınıf kılmak suretiyle sporu soylulaştırdı.”

Açıksözlü, örtülü devlet müdahalesinin bir başka biçimi olarak, milliyetçi taraftarlar grubu 1453’ün kuruluşuna dikkat çekti. “Galatasaray’ın Aslan Pençesi ve Fenerbahçe’nin Tek Yumruk taraftar gruplarına özel olarak görevlendirilmiş insanlar yollandı. Görevleri, taraftarların olayları sol perspektiften değerlendirmesini engellemekti.”

Çok geçmeden öfke sessizliğe gömüldü. Güvenlik kaygısı üstün geldi. Bugün taraftarların çoğu, baskıcı bir rejimde güvenliklerini tehlikeye atmak için bir neden görmüyor: Erdoğan, 2015 ile 2021 arasında 38,000’den fazla Türk’e hakaret davası açtı. Ayrıca, birçok sadık taraftar için büyük kulüplerin maçlarına gitmek artık fazlasıyla maliyetli. Beşiktaş taşındıktan sonra, Çarşı’nın yeni stadyumdaki yeri eskisi kadar dikkat çekici değildi. Keddie’nin gözlemlerine göre, gösterişli yeni tesislerin dışında “çok sayıda polis konuşlandırılıyor ve gerektiğinde seve seve şiddet kullanıyorlar.”

Açıksözlü, “endüstriyel futbolun” maçların keyfini yok ettiğini söyledi. “Son beş yılda Çarşı hakkında bir şey duydunuz mu? Diğer taraftar gruplarıyla ilgili bir şey okudunuz mu? Passolig nedeniyle taraftar gruplarının artık Türk futbolu üzerinde bir etkisi yok.” Bununla birlikte, faaliyetlerini gizli olarak sürdürse de protesto kültürü devam ediyor. Hâlâ taraftarların Atatürk tezahüratı yaptığını ve İslamcılara yönelik bir mesaj olan “Yaşa Mustafa Kemal paşa yaşa! Adın yazılacak mücevher taşa” sözleriyle ünlü İzmir Marşını söylediklerini duyabilirsiniz.

Muhalefet siyasetçileri de buna katılıyor. Galatasaray ile hükümet destekli Başakşehir arasındaki bir maçın 2-0 bitmesinden sonra, İYİ Parti lideri Meral Akşener “Galatasaray 2 – Erdoğan 0” diye tweet attı. Türkiye’de pek çok insan Başakşehir’i “Erdoğanspor” olarak adlandırıyor.

2019 yılında belediye başkanlığı seçimlerini kazanmasına rağmen Erdoğan’ın kendisini “terörist”, “yalancı” ve “hırsız” olarak suçlamasından ardından mazbatasının verilmeyen bir diğer muhalefet üyesi ve aynı zamanda eski bir kaleci olan genç siyasetçi Ekrem İmamoğlu destek için futbol statlarını ziyaret etti.

Keddie şunları söyledi: “Futbol İmamoğlu markasının önemli bir parçası. Gençliğinde kaleciydi. Seçimin iptal edilmesinden sonra, başta Başakşehir olmak üzere küçük kulüplerden bilerek uzak durdu ve üç büyüklerin statlarına gitti. Bu statlardaki taraftarlar ‘Mazbatayı ver’ tezahüratı yapıyordu.” İmamoğlu tekrar belediye başkanı seçildiğinde üç büyüklerin çıkarlarını savunacağını vaat etti.

Bu arada Keddie, Başakşehir’in “suni başarısının” geçici olduğunun ortaya çıkabileceğini belirtti. “Başakşehir’in gerçekten bir gücü olduğunu düşünmüyorum çünkü özgün, tabandan gelen bir proje değil. Fazla taraftarı yok. Tepeden inme bir proje takımı gibi; onca yıllık yatırımdan ve ligi kazanma başarısından sonra bile seyirci kitlesi hâlâ kötü durumda. Bu kültürel bir mesele. Tüm diğer takımlar onları küçümsüyor. Hükümeti ve Beşiktaş ya da Galatasaray’ı destekleyen insanlar bile onları küçümsüyor.”

AK Parti yine hile yapabilir, önümüzdeki yıl gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerini reddedebilir ve insanları terörize etmek için sertlik yanlısı yandaşlarını sokağa çağırabilir. Ama o zaman Türkiye’nin baskı altındaki futbol taraftarları da geri gelebilir ve Atatürk’ün mirasını koruyabilir.

Keddie, Çarşı’dan pek çok insanla konuştuğunu ve onların “Evet, hükümete karşıyız ve eğer bir kez daha Gezi gibi bir şey olursa anında orada oluruz” dediklerini hatırlatıyor.

(Çevri: Ayşen Tekşen) 

***

Kaya Genç kimdir? 

Kaya Genç 1981’de İstanbul’da doğdu. Universiteit van Amsterdam’da Oscar Wilde üzerine Yozlaşmanın Estetiği başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi aldı. İletişim Yayınları’nın Dünya Klasikleri serisi için Grossmith kardeşlerden Önemsiz Bir Adamın Günlüğü, Robert Louis Stevenson’dan Dr Jekyll ve Bay Hyde, Oscar Wilde’dan Bay WH’in Portresi kitaplarını Türkçeye çevirdi, Sanat-Hayat dizisi için de Wilde’ın Sanatçı: Eleştirmen, Yalancı, Katil kitabınının çevirmenleri arasında yer aldı. İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi bölümünde Geç-Viktoryen Dönem Britanya Edebiyatında Efendi Köle Diyalektiği başlıklı doktora çalışmalarına başladı; 2008-2010 yıllarında SABAH Kitap ekinin yayın yönetmenliğini, 2009-2010 döneminde altı ay boyunca Sabah gazetesi Pazar ekinin editörlüğünü yaptı. 2008 Aralık ayında ilk romanı Macera’yı yayımladı. Herman Melville’den yaptığı ve bir önsöz yazdığı Kâtip Bartleby: Bir Wall-Street Hikâyesi çevirisi Mart 2010’da yayımlandı. Notos Öyküdergisi tarafından “Türkiye Edebiyatında Geleceğin 20 Ustasından Biri” olarak gösterilen Kaya Genç, Milliyet Sanat ve Radikal Kitap’a da yazdı. 

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER