A3 Haber

Siyaset ticaretin emrine girince işler karışıyor: Kandırıldık mı?

Siyaset ticaretin emrine girince işler karışıyor: Kandırıldık mı?

Siyaset ticaretin emrine girince işler karışıyor: Kandırıldık mı?
Aralık 04
08:32 2020

Nurettin Memur.
Selim Gökdemir.
İkisi de İzmir’de AKP’nin önemli isimlerinden.
Bir dönem iktidar partisinin İzmir’de yöneticiliğini hatta siyasi çizgisini yönettiler.
İkisi de siyasetle birlikte ticaretle de uğraşıyor.

Nurettin Memur’un amca oğlu Niyazi Memur’un NİMEKS şirketi, TRT İzmir Bölge Müdürlüğü’nün Alsancak’ta bulunan arazisinin satışında gündeme geldi.
İhaleye birlikte katıldığı isim bir dönem AKP’den İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Şehircilik Komisyonu üyesi Murat Akdemir.
Hani şu DEPARK’ın inşaat işini üstlenen AKD’nin sahibi.

Selim Gökdemir’in ticaret ve siyaset kariyeri ise daha aktif.
İzmir’e diktiği gökdelenlerle övünen Gökdemir, sonradan Murat Akdemir’in sahibi olduğu GİGA firmasının da kurucu ortağı.
Selim Gökdemir ile Murat Akdemir aynı dönem AKP’den İzmir Büyükşehir Belediye Meclis üyeliği ve İmar ve Şehircilik Komisyonu üyeliği yayıp aynı gün komisyondan istifa eden üç isimden ikisi.
Selim Gökdemir aynı zamanda AKP İzmir il yönetimlerinde görev almış, Bayraklı belediye başkan adayı ve il başkanı adayı olmuş, AKP İzmir Büyükşehir belediye meclisinde grup başkanlığı da yaparak siyasette hızla yükselen bir isim.

Nurettin Memur ile Selim Gökdemir’in yolu sadece siyasette kesişmedi.
Her ikisinin de ortak olduğu başka bir alan daha var.
Medya sektörü.
15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonra çıkarılan KHK ile kapatılan İzmir merkezli Kanal 35 televizyonu iki ismin başka bir ortak noktası.
Selim Gökdemir televizyonun ortakları arasındayken, Nurettin Memur da uzun süre televizyonun genel müdürlüğü görevini üstlenmiş.
Tam da bu yüzden Gökdemir ve Memur’un ortak tanıdığı bir isim daha gündeme geliyor.
O da Orkide yağlarının sahibi Ahmet Küçükbay.

Ahmet Küçükbay, 15 Temmuz sonrası Gülen cemaatine üye olduğu gerekçesiyle tutuklandı.
Uzunca bir süre cezaevinde kaldı, mal varlığına el konuldu.
Etkin pişmanlıktan yararlanarak aldığı ceza indirildi, yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi. Mal varlığının da bir bölümü iade edildi.
Ahmet Küçükbay’ın da yargılandığı dava kamuoyunda “BABALAR GRUBU” olarak bilinir.
Küçükbay, gözaltına alındıktan sonra çok şey anlattı.
Anlattıkları arasında Selim Gökdemir ve Nurettin Memur ile ilişkileri de var.
Gelin, iddianameye de yansıyan bu ilişkilere göz atalım.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı 2017/3060 esas sayılı iddianamesine göre Ahmet Küçükbay, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun’a muhalefet, silahlı terör örgütünü yönetme ve üye olmakla suçlandı.
İddianamede 24 Şubat 2015’te İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifadesi alınan Nurettin Memur’un Ahmet Küçükbay ve Kanal 35 televizyonu ile ilgili verdiği bilgiler ilginç.
Memur, “… Tam tarihini hatırlamadığım 2009 yılı içerisinde one minute olayından bir süre sonra bir gün kanal sahibi Ahmet Küçükbay beni arayıp (Amerika’dan gazeteci misafirlerimiz gelecek) dedi. Kanala yaklaşık 10 civarı Amerikalı gazeteci olduğu söylenen yabancı şahıs geldi.… Birkaç iş adamı gelen gazetecilerle yemekli bir sohbet yaptılar. Yapılan sohbetin içeriği AK Parti hükümetinin İsrail politikasının yanlışlığı üzerineydi. Hem gazeteci olduğu söylenen şahıslar hem de toplantıya katılan iş adamları şu anki Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail politikasını eleştiriyorlardı, bunun iyi sonuçlar doğurmayacağı konusunda hem fikirdiler…” diyor.

Aynı iddianamede 16 Ağustos 2016’da İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifade veren Ahmet Küçükbay, “2010 yılından 2013 yılı yaz aylarına kadar Mövenpick Otel ‘de haftanın her Salı günü̈ yapılan ve benimle birlikte katılan kişilerden hatırladıklarım Bekir Baz, Macit Çelebi, Zafer Dokan, Rıza Akça, Mesut Sancak, Salih Esen, Levent Ürkmez, Necip Kalkan, Abdullah Kavuk, Mustafa Kürkan, Mehmet Ateş, Hikmet Alcan, Oğuz Özkardeş isimli kişiler bulunurdu. Toplamda 20-25 kişi oluyorduk. Diğerlerinin isimlerini hatırlamıyorum…” diyerek İzmir kamuoyunda uzun sürecek bir tartışmanın da fitilini ateşliyordu.

Ahmet Küçükbay ifade verdikçe ilişki ağları genişliyordu. Anlattıklarından bir bölümü de kamu kaynaklarının nasıl paylaştırıldığı ve bürokrasi ile ilgiliydi.
Küçükbay bu konuyu, “Bu toplantılara zaman ve duruma göre bu adamlar aralarında üst düzey bürokratların, kamu görevlilerinin ve üst düzey emniyet mensuplarını bir araya getirirlerdi. Burada kamu ihaleleri ve devlet desteği alabilecek yatırımlarda yönlendirilirler bunlarında kamuda tayin atama gibi talepleri de karşılaştıkları sorunları iletme imkânı olurdu” diye özetledi.
Aslında anlattıkları DEPARK örneğinde olduğu gibi kamu parasının nasıl ve kimler paylaşıldığını da açıklıyordu.

Ahmet Küçükbay AKP’nin İzmir’deki önemli isimlerinden Selim Gökdemir ile ticari ilişkileriyle ilgili önemli bilgiler veriyordu.
Kanal 35’den iş ortağı ve Gökdemir için şunları söylüyordu: “Salhane Emlak A.Ş. ‘nin Altınyol üzerinde bulunan 2 blok halinde 4-4, 8 sekiz kattan oluşan, her katı 1.500 M2 olan müstakil bina bulunmaktadır. Bu bloklardan birinde Kanal 35 A.Ş. faaliyet gösterir, diğerinde ise Habertürk gazetecilik, İş bankası Şubesi, AKP İl Başkanlığı gibi kuruluşlar kiracı olarak bulunmaktadır. Son olarak kiracım olan AKP İl Başkanlığı gözaltına alındığım gün bu binayı boşaltarak ayrılmıştır. Bu binaların intikali ise Selim GÖKDEMİR ile olan ortaklığımızın sona ermesinden dolayı tarafımıza geçmiştir…”

Burada bir küçük anımsatma yapalım.
Küçükbay’ın kiracım dediği AKP İzmir İl Başkanlığı sözü edilen binayı boşaltmış ama ısrarlı sorulara rağmen ne kadar kira ödediği ya da ödemediği konusunda açıklama yapmamıştır.
AKP İzmir İl Başkanlığı’nın Ahmet Küçükbay’a ait binaya geçiş hikayesini olaya tanık olan birinden dinledim.
Anlatılana göre, dönemin AKP Genel Başkanı ve Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan İzmir’e gelir. Ziyaret ettiği yerler arasında AKP İzmir İl Başkanlığı’nın Çankaya semtindeki il binası da vardır. Erdoğan binanın küçük olduğunu ve İzmir teşkilatına yakışmadığını söyler.
Bunun üzerine il yöneticileri aslında güzel bir bina bulduklarını ama çözemediklerini belirterek Küçükbay’ı işaret ederler.
Erdoğan telefonla Küçükbay’a ulaşır.
İki dakika içinde AKP İzmir İl Başkanlığı’nın Küçükbay’a ait Bayraklı’daki yeni binası sorunu çözülmüştür.

Siyasetin ticaretle bu kadar iç içe geçtiği, hatta siyasetin ticareti yönettiği böyle bir zamanda elbette bildiğimiz kurallar da geçerli değildir.
Bütün mesele para kazanmaktır.
Nasıl kazanıldığı konusunun hiçbir önemi yoktur.
Ticari ortak olanlar bile kendi çıkarlarını gözetmektedir.

Ahmet Küçükbay da emniyette verdiği ifadelerinde, AKP’li Selim Gökdemir ile olan ilişkisinin çerçevesini çizerken ilginç olaylara değinmiş.
En önemlilerinden biri de iktidar ile ortaklığı bozulan “cemaat” ilişkisi üzerinden yaşananlar.
Bu ilişkiyi ve yaşananları yine Küçükbay’ın ifadelerinde buluyoruz:

“….. İzmir Milletvekili olması sebebiyle tanıdığım Mehmet TEKELİOĞLU birgün benim fabrikama ziyarete geldi. Yanında ise Fatih YILDIRIM, Niyazi MEMUR, Nazmi KALYONCU ve inşaat işlerinden ortağım olan Sahip Selim GÖKDEMİR isimli kişiler de bulunmaktaydı. İşyerimde oturup konuştuğumuzda Mehmet TEKELİOĞLU İzmir de bir TV kanalı kurmak istediklerini söyledi. Sende ortak ol, kişi başı 100.000,00 TL sermaye ortaya koyalım diyerek Fatih YILDIRIM bazı teknik cihazların alınması gerektiğinden bahsetti. İzmir in siyasi olarak sol görüşlü kesimine hitap eden bir yayın kuruluşunun olduğunu, ancak sağ muhafazakâr kesime hitap eden yayın kuruluşuna ihtiyaç olduğunu söyleyerek şundan da bahsetti, önümüzde seçimler var, siyasi programlar yaparsak izlenme oranları yüksek olur şeklinde söylemlerle beni orada ikna ettiler. Tam tarihini hatırlamamakla birlikte 2007 ya da 2008 yılında Kanal 35 adı altında bir TV kanalını açtık…”

Siyasi amaç için ticari işletme kurmak.
Normalde böyle bir işletmenin kurulması için karlılığı, pazar payı, ihtiyaç olup olmaması gibi pek çok kriterin gözden geçirilmesi gerekirken, sadece politik amaç her şeyin önüne geçebiliyor.
Böyle olunca da bir süre sonra başlayan ekonomik sorunlar siyasi ilişkiler, başka ticari işletmeler oluşturup onların geliri ile bir medya kuruluşunu ayakta tutmaya dönüşüyor.

Ahmet Küçükbay, 2011 yılında kanalın sermaye artırımına gidilmesi sonucu hisselerinin yüzde 75’inin kendisi üzerinde kaldığını söyleyerek sonrasında başına gelenleri, bozulan cemaat-AKP ilişkisinin yaşantısını nasıl etkilediğini ise şöyle anlatıyor:
“1 Kasım seçimlerinden bir ay kadar önce Sabah Gazetesinde yazar olan Rasim Ozan KÜTAHYALI paralel yapıya ait olduğuma ilişkin bazı köşe yazıları yazıp Beyaz TV kanalında konuşmalar yapmaya başladı. Ayrıca Star Gazetesinde gazeteci yazar olan Cem KÜÇÜK ‘te aynı şekilde aleyhimde yazılar yazıp Kanal 24 ‘te konuşmalar yapmaya başlayarak devam etti. … Bu yayınların yaklaşık 1-2 hafta sonrasında …. Mustafa ALKAN ile birlikte Sahip Selim GÖKDEMİR ‘in Megapol isimli iş merkezinde bulunan ofisine gittik. Bir süre hâl hatır konuşması yaptırtan sonra kendisi bana (Ahmet abi bu yazılan çizilenleri gördükçe çok üzülüyoruz sen biraz ağır adamsın senin siyasi çevrende fazla yoktur eğer müsaade edersen bu konu ile ilgili ben birkaç görüşme yapayım…. Serhat ALBAYRAK ile aram iyi onunla bu konuyu konuşmak istiyorum) dedi. Bende kendisine yaşamış olduğum üzüntüyü ve rahatsızlığı dile getirerek “Sen bir görüş bakalım ne yapabiliriz” dedim. Daha sonra da oradan ayrıldım…”

Peki böyle bir görüşme gerçekleşmiş miydi?
Sonucunda ne çıkmıştı?
Bunu da yine Ahmet Küçükbay’ın ifadelerinde buluyoruz.
“… Yaptığımız bu görüşmeden birkaç gün sonra Selim GÖKDEMİR beni arayarak (İstanbul da çok güzel görüşmeler yaptım hayırlı haberlerim var pazartesi gel yüz yüze görüşelim) dedi. Ben de tamam diyerek kabul ettim ve Pazartesi günü Selim GÖKDEMİR ‘in aynı iş merkezinde bulunan ofisine gittim. Selim ile yaptığımız görüşmede kendisi bana (Senin için Serhat ALBAYRAK ile görüştüm önce sabah gazetesinde bir röportaj yapağız ayrıca Ensar Vakfı’ndan birkaç kişi ile görüştüm biliyorsun Sayın Cumhurbaşkanımız ENSAR Vakfı’nı sever değer verir buraya bir miktar yardım yapacağız birkaç hafta içerisinde de bu sorunlar ortadan kalkacak) dedi. Bende tamam o zaman ne yapmamız lazımsa yapalım dedim. Bunun üzerine kendisi bana (Abi sen ilk başta 3.000.000 USD (Üç milyon dolar) bir bağış yap daha sonra bakarız) dedi. Bende bu rakamı duyunca önce şok oldum. Kendisine “Neyin bağışıymış bu, bu kadar bağış mı olur, peki nasıl yapacakmışız bu bağışı, hangi bankaya nasıl yatıracakmışız” dedim. Kendisi (Yok abi sen bana bu parayı yarın nakit getir elden) dedi. Ben de bu yardımda şirket veya kendi isminin olup olmayacağını bu şekli ile isminin hiçbir şekilde geçmeyeceğini yıllardır bu bağışları resmi olarak yaptığımı dile getirdim.”

Hakkındaki yazıların bütün bu görüşmelere rağmen sürdüğünü ve kendisinin de yasal yollara başvurduğunu anlayan Ahmet Küçükbay, sonrasında yaşananları ve kendisine kurulduğunu düşündüğü tuzağı da anlattı.
Küçükbay, Rasim Ozan Kütahyalı ve Cem Küçük’ün basın yayın kuruluşları aracığıyla kendisinin “FETÖCÜ” olduğuna dair yazılarını sürdürmesi üzerine Sabah Gazetesi üst düzey sorumlusu Serhat Albayrak’tan randevu aldığını belirterek yaşadıklarını şöyle anlattı:
“…Görüşmede; Rasim Ozan KÜTAHYALI’nın benim hakkımda yapmış olduğu karalamalardan rahatsızlık duyduğumu ve suç duyurusunda bulunduğumu bu konuya bir çözüm bulmak amaçlı geldiğimi hatta bu konu ile alakalı Selim GÖKDEMİR ‘in kendisi ile görüşerek aracılık yaptığını dile getirdim. Kendilerinden de benim FETÖ ile bağımın olmadığı yönde bir röportaj yapmamı istediklerinin Selim tarafından bana söylendiğini anlattım. Ancak kendisinin benim röportaj yapmam konusuyla ilgili herhangi bir bilgisinin ve taleplerinin olmadığını, Selim GÖKDEMİR isimli şahısla da hiçbir şekilde görüşmediğini söyledi. Bende İzmir ‘de iken Rasim Ozan KÜTAHYALI hakkında yapmış olduğum suç duyurularına ilişkin bazı belgeleri kendisine verdim. Kendisi de bu konuyla ilgileneceğini söyledi. Bende teşekkür ederek yanından ayrıldım…”

Selim Gökdemir ve Ahmet Küçükbay ticari ortak.
Sağ muhafazakâr kesime hitap eden televizyon kanalı kurmak için yola çıkmış iki siyasi isim aynı zamanda.
Gelin görün ki zaman içinde bozulan siyasi ilişkiler, ticari ilişkilerinden de sonunu getirdi.
Öyle bir hale gelmiş ki, iki ortak birbirini suçluyor.
Ahmet Küçükbay’ın ifadesinde söylediği şu söz ise yaşananların özeti gibi.
“… Orada anladım ki Selim GÖKDEMİR beni Serhat ALBAYRAK ve Ensar Vakfı’nın ismini kullanarak dolandırmak istemiş…”

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin kurduğu DEPARK A.Ş.’nin Beta binasından yola çıkarak, siyasetin ve ticaretin nasıl iç içe geçtiğini anlamaya çalıştık.
Bir ekonomist, “Siyasetin finansmanını müteahhitlerin elinden kurtaramadığımız sürece ne siyasi partiler ne de siyaset şeffaflaşabilir” demişti.
Yazdıklarımız bunun örneklerinden biri sadece.

Siyasetin ekonomiyi bu kadar yönettiği sistemde elbette bürokrasi de siyasete bakarak yönünü çiziyor.
DEPARK için Sayıştay’ın az da olsa işaret ettiği gerçeklere, şirketlere, sahiplerine ve siyasi ilişkilerine burada nokta koyalım.
Sırada, üniversite bürokrasisinin bunca aksaklık ve eksikliğe rağmen DEPARK üzerinden kendine yeni alanlar nasıl açtığında.
Değişen yönetimler normale dönmek için mi uğraşmış yoksa mevcut durumu kendi lehlerine çevirmek için mi çabalamışlar?
Onlara da bakmanın zamanı geldi.
Birlikte yol almaya devam edeceğiz…

Bu yazı dizisinin önceki bölümleri:

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER