A3 Haber

Salyangozun izinde neoliberalizm: Cittaslow Seferihisar ve Cittaslow Metropol

Salyangozun izinde neoliberalizm: Cittaslow Seferihisar ve Cittaslow Metropol

Salyangozun izinde neoliberalizm: Cittaslow Seferihisar ve Cittaslow Metropol
Mayıs 16
10:59 2021

Cittaslow (yavaş şehir) kavramıyla 2009’da tanıştı Türkiye… İzmir’in Seferihisar ilçesi ülkenin ilk “Cittaslow” unvanı alan yerleşimi oldu… Son zamanlarda yeni bir tartışma alevleniyor. Yavaş şehirlerde yaşam gerçekten yavaş mı? Cittaslow ilkelerinde anlatılan ile yaşananlar uyumlu mu? Yoksa neoliberal anlayış, bileşik kaplar örneğindeki gibi ülkenin tüm dokularına sinerken, “yavaş şehir” unvanı da şehirlerin pazarlanması ve sermayeye kâr edilmesi için bir etiket olarak mı kullanılıyor? Sosyolog Helin Nur Güler, yüksek lisans tezini, işte bu tartışmalar bağlamında Cittaslow kentlerini Seferihisar örneğinden yola çıkarak masaya yatırarak gerçekleştiren bir araştırmacı. Güler’in tezinin kapsamlı bir özetini A3 okurlarına sunuyoruz…

Helin Nur Güler | Cittaslow Nedir?… Cittaslow manifestosuna göre, dönüşen kentsel mekanlar, insanları doğadan koparmış, mutlu ve huzurlu bir yaşam biçiminden uzaklaştırmıştır. Bunlar küreselleşmenin neden olduğu, insan yaşamını ve kenti hızlandıran unsurlar olarak ele alınmakta. Cittaslow ise “iyi yaşam kültürü” yaratma, kent dokusunu, doğal varlıkları ve gelenekleri koruma hedefine sahip. Bu hedeflerle 1999’da İtalya’nın dört küçük kentinin belediye başkanları öncülüğünde Cittaslow Birliği olarak kurumsallaşıyorlar. “Citta” İtalyanca şehir anlamına geliyor. Cittaslow’un Türkçe’de “yavaş şehir” veya “sakin şehir” gibi kullanımları mevcut.

Dünyada 264, Türkiye’de 18 adet Cittaslow Ağı üyesi kent bulunmakta. Kentlerin bu birliğe üye olmak için sağlamaları gereken bazı şartlar var. Bu kriterler toplamda 72 adet. Kriterlerin ana başlıkları çevre, altyapı, kentsel yaşam kalitesi, tarımsal, turistik, esnaf ve sanatkarlara yönelik politikalar, misafirperverlik, sosyal uyum ve ortaklıklar… Bu kriterlerden hepsi ilk aşamada sağlanmak zorunda değil. Yalnızca hava temizliği, atık su arıtma tesisi, bisiklet yollarının toplam karayoluna uyumlu bir oranda olması, yerel halkın Cittaslow konusunda bilinçlendirilmesi gibi bazı zorunlu kriterlerin sağlanması veya sağlanacağına dair taahhüt alınması gerekiyor. Cittaslow adayı kentin bir dosya hazırlaması ve dosyanın genel merkeze gönderilmesi ile adaylık süreci başlıyor. Aday olurken ödenmesi ve adaylık kabulünden sonra da kentin nüfusuna oranla ödenmesi gereken aidat mevcut. Aslında en başında bu işleyiş Cittaslow’un bürokratik, hiyerarşik bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Bir ülkedeki ilk Cittaslow kenti o ülkedeki diğer Cittaslow kentlerinden sorumlu. Başka bir deyişle o ülkenin ilk Cittaslow kenti, Cittaslow başkenti veya Ulusal Ağ koordinatör kenti olmuş oluyor. Bu sorumluluk Türkiye için Seferihisar’a ait.

Cittaslowlar gerçekten küreselleşme karşıtı mı?

Benim çelişki gördüğüm ilk nokta küreselleşme karşıtlığıydı. Küreselleşme karşıtı olunduğuna dair yukarıda da bahsettiğim gibi birtakım ifadeler sıklıkla dile getiriliyor. Fakat küreselleşmenin asıl evreninden bahsedilmiyor. Küreselleşme ve onun getirdikleri hayatımıza bir sabah uyandığımızda, aniden girmedi. Hatta en başa dönecek olursak küreselleşme, kapitalist sisteme içkindir. Çünkü sermaye, önüne çıkan her türlü engeli aşmak ve sermaye birikimini, kârı maksimize etmek; sermayenin çevrimini en hızlı şekilde tamamlamak ister ki zaten bunlar kapitalizmin karakteristik özelliğidir. Dolayısıyla Cittaslow manifestosunda eleştirilen her şey, aslında kapitalist üretim tarzının ve toplumsal ilişkilerin sonucu. Fakat Cittaslow, kapitalizmle oldukça uyumlu gelişmekte. Örneğin neoliberal kapitalizmle birlikte sermayenin uluslararası yürütücü kurumlarından biri olarak Birleşmiş Milletler’in belirlediği sürdürülebilir kalkınma stratejileri benimseniyor. Esasında Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nın çevre ve yoksulluk politikaları, kabaca 90’lı yıllardan beri gündemde. Üzerine bu kadar toplantı-zirve düzenlenen, politika üretilen konularda hiçbir iyileşme olmaması bir yana, sorunların gittikçe derinleşmesi de ironik olmakla birlikte aslında nedeni çok açık. Sermaye, yoksul ülkeleri “ucuz hammadde” ve “emek gücü” kaynağı olarak görüyor. Dolayısıyla bu ülkelerin ve kentlerin yoksulluğunun sermaye açısından bir işlevi var. Tüm bu kalkınma projeleri de, yoksul ülkelerin uluslararası kapitalizme eklemlenme süreci. Dolayısıyla sürdürülebilirlik temalı tüm politikalarda asıl hedef, kapitalist sistemin işlerliğinin sürdürülmesi…

Cittaslowa itirazlar…

Cittaslow’a dönecek olursam, kısaca bahsettiğim küresel durumun kırsaldaki aracılarından birinin (az gelişmiş ülkeler için) Cittaslow Ağı olduğunu düşünüyorum. Birleşmiş Milletler’ in 2016 yılında belirlediği 17 adet sürdürülebilir kalkınma hedefi Cittaslow tarafından benimseniyor ve kalkınma ilkeleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca Türkiye’de tüm Cittaslow üyesi kentlerin belediye başkanlarının bu hedefleri gerçekleştirmek adına imzaladığı bir taahhütname var. Fakat Dünyanın geri kalanında da Cittaslow’a dair önemli itirazlar var. Örneğin Güney Afrika’nın tek Cittaslow kenti Sedgefield’de Cittaslow’un turizm yoluyla yerinden edilme tehlikesinin var olduğundan bahsediliyor. Yeni Zelandalılar Cittaslow’u “Avrupa’dan kültür ihraç etme” olarak yorumluyor. İsveç’in Cittaslow kenti Falköping’in sakinleri yerel yöneticilerin Cittaslow’la ilgili kaynak harcamalarını sorguluyor. Polonya için Cittaslow, Avrupa Birliği’nden kaynak aktarımını kolaylaştıran olumlu bir etken olarak ele alınıyor.

Bu düşünceler Türkiye için de geçerli. Cittaslow’un yereli korumaya yönelik tüm politikaları aslında ekonomik rasyonalitede tıkanıyor. Özellikle Sedgefield’ teki kaygıya benzer şekilde Türkiye’de de kırsal soylulaştırmaya, turizm eşlik ediyor. Polonya’daki itirazın da bir benzeri Cittaslow Türkiye ulusal ağına dair mevcut. Uluslararası toplantılara, etkinliklere katılmak için Cittaslow’dan sorumlu kişilere aktarılan kaynakların miktarı, fayda-maliyet analizi zaman zaman gündeme geliyor.

Cittaslow toplumsal bir hareket mi?

Cittaslow’la ilgili bir diğer çelişkili nokta, Cittaslow’un toplumsal bir hareket olarak algılanması. Halbuki Cittaslow belediyeler aracılığıyla kurulan uluslararası bir ilişkiler ağı. Doğrudan tabandan örgütlenen hiçbir unsuru yok. Cittaslow’un Türkiye’deki seyri ve bu konuda yapılan araştırmalar Cittaslow üyesi kentlerin sakinlerinin bu konuda yeterince bilgili olmadığını da ortaya koyuyor. Hatta son zamanlarda özellikle sosyal medya platformlarında Cittaslow’u ve Seferihisar’daki etkilerini eleştiren gruplar mevcut. Cittaslow’dansa “Cittaslow’u eleştiren kent sakinlerinin” bir toplumsal hareket nüvesi taşıdığını söyleyebilirim. Dolayısıyla Cittaslow’u tanımlayacak olursak, yerel yönetim düzeyinde bürokratik olarak planlanan, süreç içerisinden yatay bir ilişki bulunmayan kurumsal bir birlik.

Seferihisar’ın Cittaslow’a katılışı…

Seferihisar’ın Cittaslow Ağı’na dahil olmasıyla ilgili yaygın şekilde anlatılan, her yerde aynı şekilde karşıma çıkan bir hikaye var. Seferihisar, çevresindeki Kuşadası ve Çeşme gibi tanınan, bilinen kentlerin aksine daha az ilgi görüyor. Bu noktada Cittaslow, Seferihisar için bir çıkış noktası olarak tasarlanıyor. Bu çıkış noktasının ise tarım ve turizm olmak üzere iki ayağı var. Bilindiği gibi Türkiye ve İzmir, Cittaslow’la 2009’da tanıştı. Bu aynı zamanda Tunç Soyer’in Seferihisar belediye başkanı olduğu yıl. Bunu özellikle belirtiyorum çünkü yaptığım görüşmelerde tüm süreç boyunca Tunç Soyer’in bireysel vizyonunun ön plana çıktığı sıklıkla vurgulandı. Seferihisar’ın çıkış noktası olarak planlanan tarım ve turizm, aynı zamanda kentin kalkınmasını sağlayacak alanlar. Tasarlanan turizm biçimi ekolojik-sürdürülebilir bir turizm. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü tarafından turizm az gelişmiş ülkeler için en kârlı sektör olarak tanımlanmakta. Sürdürülebilir turizm, kapitalist taarruzdan sonra sağ kalan kırsal alanların turistler için otantik bir deneyim sunma ve ekonomik büyümeyi sağlama işlevine sahip ve genellikle orta-üst sınıfa hitap ediyor. Ek olarak Seferihisar Belediyesi yıllık faaliyet raporlarında “çağdaş yaşam kalitesi sunan, kentsel değişimi sürekli kılan, halkın refah ve mutluluğuna katkıda bulunan, üretim gücü ve hizmet kalitesi yüksek, markalaşmış bir dünya kenti yaratma”nın amaçlandığı yer almakta.

Markalaşmak…

Kapitalizmin, temas ettiği her unsuru metalaştırarak kendi potasında erittiği göz önünde bulundurulduğunda, bir kent ve onun tüm unsurları için markalaşmak anlatıldığı gibi bir iyileşmeye denk düşmüyor. Kentin markalaşması, kentin kendine has tüm özellikleri, doğal ve tarihi varlıkları çeşitli ekonomik faaliyetlere eklemlendiği bir süreç. Özellikle Türkiye gibi yoksul ve doğayı koruyan hukuki mevzuatların uygulanmadığı ülkelerde ekolojik tahribata bir davetiye niteliği taşıyor. Bu faaliyetlerden ilki turizm. Tunç Soyer Cittaslow’un Seferihisar’daki değişimini açıklarken arazi fiyatlarının arttığını, Seferihisarlılar’ın kente yatırım yapılmasıyla zenginleştiğini ifade ediyor. Bu söylem sermayenin tepede biriktikçe aşağıya damlayacağını söyleyen ve yoksulluğun böylece çözüleceğini ifade eden liberal mitin bir başka ifadesi. Seferihisar’daki somut gerçeklik de bu tip söylemlerin yalnızca mitten ibaret olduğunu ortaya koymakta. Herkesin aynı anda zenginleştiği bir toplumsal sistemde yaşamıyoruz. Hatta içinde yaşadığımız kapitalist sistemin bir yapısal özelliği de sermayenin tekelleşmesidir. Sermayenin tekelleşmesine de geniş yoksul kitleler eşlik eder. Dolayısıyla zenginleşme söylemi maddi gerçeklikten oldukça kopuk. Nitekim Seferihisar Belediyesi internet sitesinde yer alan haberde Cittaslow’la ilgili müteahhit görüşlerine yer verilmesi, arazi fiyatlarındaki artışı ve daire karşılığı arsasını veren insanların çoğalması olumlanıyor . Fakat arazi fiyatlarındaki artış kentin asıl sakinlerinin yerinden edildiği, insanların topraklarını terk ettiği bir süreci ifade ediyor.

Tarım arazilerinin azaldığı, çiftçilerin yaşlandığı şehir

Diğer yandan tarım arazileri Seferihisar’da giderek azalıyor ve çiftçi yaş ortalaması Seferihisar Tarım ve Orman Müdürlüğünün verilerine göre 60’ın üzerinde. Seferihisar’ın tarımsal yapısının ayrıntılı bir incelemesini Ali Rıza Avcan’ın yazı dizisinde görmek mümkün. Tarım ve turizm üzerinden “sürdürülebilir” kalkınmanın gerçekleşmediği, sürdürülebilir kalkınmanın az gelişmiş ülkelere ve onların kırsalına dair kalkınma reçetesi sunmadığı oldukça açık. Hatta yoksulluğun giderek derinleştiği bir ülkede bu politika ve söylemler köylülüğün tasfiye edilmesi sürecini ve kırsal yoksulluğu derinleştirici bir etkiye sahip. Önceden yalnızca tarımla geçinen aileler, bugün ek gelir kaynakları bulmak durumundalar. Geçim kaynaklarındaki bu değişim, kentin kapitalizme eklemlenme sürecinin bir yansıması. Çünkü tarım işçilerine ve kır yoksullarına temas etmeyen politikalar üretiliyor.

Ayrıca imarlaşmanın bir diğer görünümü de merkezi yönetim politikalarıyla ilgili. Doğrudan Seferihisar Belediyesi ile ilişkili olmayan merkezi yönetim tarafından uygulanan, örneğin sit alanlarının arazi statülerinin değiştirilip imara açılması durumlarında ise Cittaslow üyeliği kurumsal olarak bir baskı mekanizması oluşturamamakta. Fakat oldukça iddialı söylemlere sahip bir kurumun, hem kendi içinde tutarlı olmasını hem de merkezi hükümet üzerinde baskı unsuru olmasını beklemek de oldukça doğal.

Diğer yandan İzmir Kalkınma Ajansı hibe programları kapsamında gerçekleştirilen iki önemli proje var. Biri fotovoltaik güç santrali (800 bin TL), diğeri de kent bilgi ekranları (728 bin TL). Yüksek hibe destekleriyle gerçekleştirilmesine rağmen bu projelerin atıl kalması, belediyeye ait kamu mülklerinin satılması kamusal faydanın gözetilmediğinin başka örnekleri. Kapitalizm fiziksel olarak tüm sınırları zorlarken yerel mekanları ya yok ediyor ya da kendisine uyumlu bir mekanizmaya dönüştürüyor. Bir de bu uyum sürecine veya dönüşüme gönüllü olan yerel yöneticilerle ve politikalarla kırsal alanların tahribatı daha da hızlanıyor.

Cittaslow metropol…

Cittaslow metropol projesinin aslında 50.000’den az nüfuslu küçük kentler için tasarlanan Cittaslow’ un geniş ölçekli hali olduğu söylenebilir. Cittaslow metropol kriterleri aktif toplum, iyi yönetim, kentsel eko-sistem, ekonomi, eko-hareketlilik, kentsel dayanıklılık ve gıda olmak üzere yedi başlıktan oluşmakla birlikte alt kriterlerle toplamda 154 adet belirlenmiş. Cittaslow Metropol projesinin bir örneği henüz yok, İzmir bu modelin benimsendiği ilk kent. Metropol projesi ilk kez İzmir’de dile getirilmiş olsa da aslında 2014 yılında Cittaslow Uluslararası Ağı bu konuda bir çalışma yapmış. Daha sonra bir gelişme olup olmadığı konusunda bir bilgim yok. Çünkü uluslararası ağ tarafından sağlıklı bir bilgi aktarımı yok. Fakat 2016’da Matta ve Caballero metropol projesine dair metropol kentler için yerel kimliğin nasıl tanımlanacağı sorusunu soruyorlar.

Yerel kimlik İzmir’de “hemşehrilik” teması üzerinden kentteki pek çok kimliği homojenize eden bir üst kimlik şekilde “İzmirlilik” olarak tanımlanıyor. Kentsel mekanda her bir farklı kimliğin, insan onuruna layık bir yaşam sürmesi için bulundukları kente dair herhangi bir aidiyet hissetme yükümlülükleri yoktur. Kentteki sağlıklı yaşam koşulları ve bunun için kent sakinlerine verilmesi gereken hizmetler zaten belediyelerin sorumluluk alanlarını oluşturmakta. Neoliberal kapitalizmin yerel yönetimlerin karakterinde yarattığı, kamusal hizmetlerin piyasalaşması dönüşümü Cittaslow Metropol projesiyle İzmir için somut bir görünüme kavuşmuştur demek mümkün.

Ek olarak kamusal hizmetlerin piyasa devrinin bir diğer örneği “başka bir tarım mümkün” sloganında saklı. Tunç Soyer’in önce Seferihisar sonra İzmir büyükşehir belediye başkanlığı adaylığı sürecinde kullandığı bir söylem bu. Tarımsal kalkınmanın, kooperatifleşmenin kentin kalkınması için başat unsurlar olduğunu içeren bu söylemin yerini, 2021’de belediye şirketlerinin devreye girdiği bir planın aldığını görüyoruz. Ayrıca yine Avcan’ın da belirttiği gibi belediye İzmir’de tarımsal faaliyet yürüten, destekleyen yüzlerce kurumdan yalnızca biri. Tarım alanlarının imarlaşma tehlikesi Seferihisar’ın yanında tüm İzmir’de mevcut. Fakat bu tehlikeye karşı tarımsal üründen katma değerli, işlenmiş ürün üretmek çözüm olarak sunuluyor. Katma değerli ürün üretmek veya tarımsal ürünleri yurtdışına pazarlamak aracıların, ihracatçıların zenginleşeceği tarım ürünlerini üretenlere temas etmeyen çözüm önerileri.

Son olarak…

Seferihisar’ın kent merkezini ziyaret ederseniz yaşamın, gündelik hayatın orada hiç yavaş olmadığını görebilirsiniz. Cittaslow tarım ve turizm üzerinden bir yerel kalkınma söylemine sahip olsa da bu söylem kapitalizmin belirlediği sınırlarda gerçekleştiği için çözümden çok yeni sorunların ortaya çıkmasına, kırsal alanların neoliberal politikalarla dönüştürülmesine ve dolayısıyla doğal varlıklarının tahribini hızlanmasına aracı oluyor. Özellikle yerel yönetimlerin neoliberal dönüşümüyle belediyelerin asıl sorumluluk alanlarını projelendirmesi ve belediyelerin şirketleşmesi yerel yönetimlerin merkezi yönetimin kapitalist karakterinin yereldeki temsilcisi olma özelliğini hatırlatıyor.

Helin Nur Güler kimdir? 

Lisans öğrenimini Dokuz Eylül Üniversitesi sosyoloji bölümünde tamamladı. 2021’de Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’ndan “Sürdürülebilir Yerel Kalkınma ve Kentsel Ekoloji Tartışmaları Bağlamında Cittaslow Kentleri: İzmir-Seferihisar Örneği” başlıklı yüksek lisans tezi ile mezun oldu. Kırsal kalkınma ve politik ekoloji alanlarında çalışmalarına devam ediyor.

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER