A3 Haber

Anadolu’ya dönüş: İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki Yunan mültecilerin inanılmaz hikayesi

Anadolu’ya dönüş: İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki Yunan mültecilerin inanılmaz hikayesi

Anadolu’ya dönüş: İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki Yunan mültecilerin inanılmaz hikayesi
Ağustos 08
13:24 2022

Giessen Üniversitesi’nden Doğu Avrupa Tarihi dersleri veren Alekos Lamprou, geçen Mart ayında The Lausanne Project adlı çalışmanın resmi sitesinde, İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki Yunan mültecilerin inanılmaz hikayesini anlatan bir yazı kaleme almıştı. “Anadolu’ya Dönüş” başlıklı bu yazıyı Ayşen Tekşen Türkçeleştirdi…

Alekos Lamprou | Henüz küçük bir çocukken, Zeki Özalay Türkiye’nin Ege kıyısının yaklaşık 200 kilometre doğusundaki Balıkesir şehrine bir tren geldiğini gördü. 1941 yılıydı ve tren işgal altındaki Yunanistan’dan gelen mültecileri taşıyordu. Burada birkaç gün kaldılar ve bu sürede Zeki, içlerinden bazılarının 1923 Lozan Anlaşması ve nüfus mübadelesinden önce bu bölgede yaşayan insanlar olduğunu öğrendi. Bu beklenmedik ve çok kısa buluşmalarının tuhaf bir kutlaması olarak eski komşularıyla bir araya gelmeleri, yaşadıkları sevinçler, eski evlerini ziyaretleri küçük Zeki’yi şaşırtmıştı.

Balıkesir’de ağırlananlar, savaş sırasında Yunanistan’dan Türkiye’ye geçen 70 binden fazla mültecinin küçük bir kesimiydi. Çoğu, olasılıkla kıtlık başta olmak üzere işgalin getirdiği korkunç koşullardan kaçmıştı. Türkiye bu mültecilerden yalnızca Müslüman olanların (yaklaşık 17 bin) kalmasına izin verdi. Hıristiyanlar ise birkaç hafta içinde Suriye, Filistin ve Mısır’a yollandı ve oralardaki mülteci kamplarında yaşadı. Bununla birlikte 1941 ve 1942 yıllarında bu mültecilerden binlercesi birkaç ay boyunca, Batı Türkiye’deki eskiden Rumların ağırlıkta olduğu yerleşim birimlerinde (Çeşme, Nazilli, Manisa, Aydın) kaldılar. Bu bölgelerdeki Türkler de Yunanistan’dan gelen Lozan mübadilleriydi. Mültecilerin bu topraklardan geçişi, 1919-1922 Türk-Yunan Savaşı ve onun travmatik sonucunun anılarını yeniden canlandırdı.

Ortadoğuda Yunanlı mülteciler… Kaynak: BM arşivleri

Açlık, ölüm ve işgal altındaki Yunanistan’dan kaçışın güçlüklerinin yanı sıra bir önceki savaşın ve nüfus mübadelesinin hatıraları, olayları ve insanları da mültecilerin belleklerinde kayıtlıydı. Karaya çıktıklarında önceki savaştan beri terkedilmiş durumda olan binaları fark edenlerin sayısı azımsanacak gibi değildi. İzmir’den geçerken 1922’de şehrin yanması üzerine konuştular. Mültecilerden biri “40 bin nüfuslu müreffeh Rum kasabası Çeşme artık yalnızca 2 bin kişinin olduğu bir döküntü yığınıydı. Düşüncelerim eski İzmir’e ve Rumların korkunç biçimde katledilmesine geri gitti” diyordu. Bazıları, kendilerini Suriye’ye götüren trenin penceresinden gördükleri insansız bölgelerin ve ülkenin viran halinin açıklamasını Hıristiyanların sürülmesinden buldular. Onlara göre, Hıristiyanlar çalışkan ve enerjikken Müslümanlar miskin ve beceriksizdi.

Yolda rastladıkları insanlar da, geçmişi yeniden canlandıran diğer uyaranlar oldu. Beraberindekilerle Bergama’ya giren bir Yunan askeri, karalara bürünmüş kadınların bedduaları karşısında şoka uğradı. Türkçe bilen bir arkadaşı, kadınların ailelerinin 1919’da Yunan ordusunun “vahşi kıyımlarında” öldürüldüğünü belirtti. Yerel halk 1922’nin intikamını almak isteyebileceği için Manisa’daki mültecilere geceleri evde kalmaları öğütlendi.

Ama her şey baştan sona üzücü ve acımasız değildi. Mülteciler 1923’den beri görmedikleri, bazıları Rumca konuşan Türkler olan eski arkadaşları ve komşularıyla da karşılaştılar. “Çok sayıda mülteciyi tanıyan Sakızlı yaşlı bir Türk’le karşılaştım. Bana Dimos Pitas’ı sordu. ‘Biz onunla dosttuk’ dedi. Bir oğlu ve bir kızı vardı ve evde hepsi Rumca konuşuyordu. Dışarıda konuşmaktan çekiniyorlardı.” Bir başka mülteci “Büyükbabam Sakız’dan bazı beyleri buldu ve son derece iyi karşılandık” diyordu. Rumca konuşan Türklerin çoğu Girit’tendi. Bir Girit Müslümanı ve Yunan başbakanının sınıf arkadaşı olan vali, Manisa’da mültecileri Rumca konuşarak karşıladı. Diğerleri, “bol bol Girit, Hanya ve Lefka Dağlarından söz eden bir diğer Giritli Müslüman olan imam tarafından” dostça karşılandılar. “O Girit şarkıları söyledi ve birlikte Hıristiyan ilahileri söyledik. Yüksek sesle Hıristiyan ilahisi söyleyen bir imam görmek şaşırtıcıydı.” Vali gibi imam da 1923 nüfus mübadelesinin kurbanıydı.

Suriye’ye giden Yunanlı mülteciler için İngiltere Konsolosluğunun vizesi

Yunanlı mültecilerin çoğu 20 yıl önce “mübadele” edilmişti. Bir kez daha anayurtlarından geçmek, eski komşularla karşılaşmak duygu yüklü bir deneyim olmalı. Mültecilerin anılarının her zerresinde eski Anadolu Rumları var. Yerel halkla etkileşimi kolaylaştıran tercümanlar olarak hizmet ettiler. Mültecilerin kaybolmaması için bölgeye dair bilgilerini kullandılar. Enterne edilmiş bir asker “Aslen Edirneli olduğum ve Türkçe bildiğim için kamptan kaçabildim ve rahatça Ankara trenine bindim” diyordu.

II. Dünya Savaşında Yunanlı mültecilerin Türkiye’ye gitmeleri, Türkler ve Rumlar için kısa bir “yeniden birleşme” anıydı. Eski günlerde barış içinde birlikte yaşamış olmaları tekrar tekrar sevgiyle anılsa da, bu kısa an daha başından itibaren önceki savaşın ve Lozan Anlaşmasının 1923’de onayladığı “halkların birbirinden ayrılmasının” miraslarıyla doluydu. Ancak mültecilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye göç etmelerine ilişkin hikayelerde, nüfus mübadelesi mirası daha yakın tarihli bir diğer travmanın gölgesinde kalmıştı: İkinci Dünya Savaşı, işgal ve bunu izleyen Yunan iç savaşı.

***

Daha kapsamlı bilgi için bkz.

Çeviri: Ayşen Tekşen

About Author

Ahmet

Ahmet

Related Articles

TÜM HABERLER