A3 Haber

Erdoğan’ın adalet vurgusuna rağmen adaletsizlik sürüyor: Bal tutan…

Erdoğan’ın adalet vurgusuna rağmen adaletsizlik sürüyor: Bal tutan…

Erdoğan’ın adalet vurgusuna rağmen adaletsizlik sürüyor: Bal tutan…
Kasım 18
13:21 2020

Çok zaman geçmedi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 1 Eylül 2020’de Beştepe’de 2020-2021 Adli Yıl Açılış Töreni’nde konuştu.
Erdoğan, mahkeme salonlarının duvarlarında yazan “Adalet mülkün temelidir” sözünü anımsatarak, “Hazreti Ömer’e atfedilen bu söz, devletin orduyla değil, parayla değil, petrolle-doğal gazla değil, sanayiyle-ticaretle değil, adaletle yaşadığını belirtiyor. Çünkü adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde, diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır” dedi.

İslam dininin adalete ne kadar önem verdiğini de vurgulayan Erdoğan, “Mesela, Araf suresinde Allah’ın adaletle davranmayı emrettiği, Maide suresinde Rabbimizin adaletle hüküm yürütenleri sevdiği belirtilmektedir. Geçmişten bugüne isimleri tarihe altın harflerle kazınan devlet yöneticilerine, mücadele insanlarına baktığımızda, hepsinin de en başta gelen vasfının adalet konusundaki hassasiyeti olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerine katılmayanımız var mı?
Bence de yok.
Adaletin olmadığı yerde toplumsal barıştan da ekonomik kalkınmadan da söz etmek olası değil.
Bu sözlere bakarak dünden bugüne seyahat etmemiz gerekiyor.

PKK’yle yıllardır devam eden silahlı çatışmaların sona ermesi ve silah bırakılması için AKP hükümeti tarafından başlatılan Çözüm Süreci sırasında, 7 Haziran seçimlerinden yaklaşık 3 ay önce, 28 Şubat 2015 tarihinde, AK Partili ve HDP’li isimlerin katılımıyla 10 maddelik Dolmabahçe Mutabakatı açıklandı.

Toplantıya o dönem AKP Grup Başkanvekili olan Mahir Ünal, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile, HDP’den Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken hazır bulundu. Kamuoyuna toplantının yapıldığı salondan bir fotoğraf verildi.

Mutabakatın açıklanmasını izleyen saatlerde dönemin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” açıklamasında bulundu.

Dönemin Başbakan’ı Tayyip Erdoğan, daha sonra yaptığı bir açıklamada ise toplantıyı onaylamadığını belirterek, “Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin başbakan yardımcısıyla şu anda parlamento içinde olan bir grubun yan yana fotoğraf vermesini doğru bulmuyorum” ifadelerini kullandı.
Daha da ileri gidildi ve kimi AKP’li isimler HDP ile yapılan mutabakattan Erdoğan’ın haberi olmadığını, duyduğunda ise öfkelendiğini açıkladılar.

Sonuçta mutabakat unutulmaya terk edildi. Mutabakat metnindeki maddeler hayata geçirilmedi, yeni bir anayasa yapılmadı, tersine daha sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kurularak, anayasal pek çok hak ve özgürlük yok edildi. Silahlı çatışmaların yeniden başladığı bu dönemin ardından binlerce insan yaşamını yitirdi.

Aradan beş yıl geçti.
Hazine ve Maliye Bakan’ı aynı zamanda Erdoğan’ın damadı da olan Berat Albayrak sosyal medya hesabından yayınladığı metin ile görevinden istifa ettiğini açıkladı.
Haberi uzun süre görmeyen yarı resmi hükümet basını, resmen kabul edildiğinin açıklanmasından sonra tavırlarını değiştirdiler.
Beş yıl önce olduğu gibi, Merkez Bankası rezervlerinin eksiye düştüğünden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberi olmadığını yaymaya başladılar.
İyi polis, kötü polis taktiği devreye sokuldu.

Oysa yaratılan sistemle Türkiye’nin yönetiminde tek söz sahibinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu herkes biliyordu.
Buna rağmen tıpkı 2015’de Dolmabahçe’de olduğu gibi, 2020’de ekonomik krizde de asıl karar verici korunup kollanmaya hatta gizlenmeye çalışıldı.
Amaç, krize neden olanla krize çözüm bulduğu söylenen kişinin aynı olduğunu gizlemekti.

Erdoğan’ın başkanlık sistemin temeli budur aslında.
İşler iyi gidiyorsa reis yapıyordur, işler iyi gitmiyorsa birileri reise ihanet etmiştir.
Bakan, Başbakan hatta damat olmanız fark etmez.
Sistem kendini aklamak için değişim yerine kelle avcılığı üzerine kurulmuştur çünkü.

Gelelim asıl konumuza.
Erdoğan’ın zaman zaman kendisinin bile şikayetçi olduğu bu sistem, sadece kendini tek adam yapmamıştır.
Aynı zamanda siyasette ve bürokraside de Erdoğan benzeri tavırlar gösteren mini mini Erdoğanlar oluşmasına yol açmıştır.
Bazen bir bakan ya da milletvekili, bazen belediye başkanı, parti yetkilisi ve bazen de sistemin “adalet” duygusunu hiçe sayan atamalarla göreve getirilmiş bürokratlar.
Tıpkı Erdoğan gibi davranarak çevrelerinin küçük Erdoğan’ı haline geldi.

Devletin harcamalarını denetleyen Sayıştay’ın her yıl yayınladığı raporlarda yayınladığı eksiklikler ve aksaklıkları belli oranda da olsa okuyoruz.
Daha önce “Özel kalem kıyağı: Sayıştay 2017’de isimleri verip karmaşık ilişkileri çözmüş” başlıklı haberimizde Sayıştay’ın 2017 yılında İzmir’in Menderes ilçesi belediyesinde özel kalem müdürlüğü kadrosunu nasıl adaletsizce kullanıldığını yazmıştık.

O raporda eleştirilen konulardan biriydi özel kalem müdürlüğü kadrosuna yapılan atamalar.
İstisna olması gereken durumun kimler için kullanıldığını ve nasıl bir adaletsizliğin yaşandığını yazdıktan sonra işin ucunu bırakmadık elbette.
Menderes Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü kadrosunu kullanarak üç ayda devlet memuru yapılanlardan biri de Cennet Togul idi.
Togul, dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili, şimdinin Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Nükhet Hotar’ın danışmanı.
Hiç işe gelmediği Menderes Belediyesi’nden üç ay sonra memurluk hakkı kazanmış.
Peki Cennet Togul Menderes Belediyesi Özel Kalem Müdürü olarak üç ay görev yaptıktan sonra kazandığı devlet memurluğu ile ne yapmış?
İşte size bir belge.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 4 Mart 2020 tarihli organizasyon şeması.
Bu şemaya göre, Cennet Togul, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde başhekime bağlı olarak görev yapan hastane müdürlerinden Lütfi Aksakal’ın yardımcısı.
Hem de Merkezi Sterilizasyon, İşyeri ve Meslek Hastalıkları, İşyeri Sağlığı ve Güvenliği, Basın ve Halkla İlişkiler ile Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden sorumlu.

Dönemin AKP İzmir Milletvekili ve Genel Başkanı Nükhet Hotar’ın danışmanı iken, hiç işe gitmeden Menderes Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü kadrosundan devlet memuru olmaya hak kazanan Cennet Togul, Hotar’ın rektör olmasının ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne müdür yardımcısı olmuş.
İşte her yerde gördüğümüz kötü kopya mini mini Erdoğan’lardan biridir bu.
Adaletin sadece çevresine çalıştığı hukuk ve demokrasidir.

Ne diyordu Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Nükhet Hotar?
“Binlerce anne baba evlatlarını bize teslim ediyor. Bizler, evlatlarımızı geleceğe hazırlarken onlara daha iyi imkanları sunmak için çalışıyor; dikkatimizi ve mesaimizi de bu noktaya ayırıyoruz…”
Gerçekler öyle mi?
Elbette hayır.

Gözü gibi sakındıkları evlatlarını gece gündüz demeden bin bir emekle yetiştirip, okutup iş sahibi yapmaya çalışan binlerce anne baba ne yapsın şimdi?
Gidip iktidar partisine üye olup bir yerlere gelip sonra da çocuklarını önce istisnai kadrodan memur, sonra da müdür yardımcısı mı yapsınlar?
Nerede adalet?
Ne diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan?
“Adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde, diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır…”

Görünen o ki gerçekten toplumu kuşatan bir şey var.
O da torpil, kayırmaca ve adaletsizlik.

About Author

Serdar Öztürk

Serdar Öztürk

Related Articles

TÜM HABERLER