A3 Haber

“Bu asalak sistem her gün herkesi N.A.L.’lıyor”: Ruh sağlığı hastanesi infaz koğuşunda damıtılan “beton iğnesi” şiirler

“Bu asalak sistem her gün herkesi N.A.L.’lıyor”: Ruh sağlığı hastanesi infaz koğuşunda damıtılan “beton iğnesi” şiirler

“Bu asalak sistem her gün herkesi N.A.L.’lıyor”: Ruh sağlığı hastanesi infaz koğuşunda damıtılan “beton iğnesi” şiirler
Eylül 21
09:59 2021

Onur Sakarya’nın N.A.L.’ını geçen yıl okudum. Okuduğum günden bu yana yer yer, zaman zaman kafamda dönenen bir metin oldu. Daha önce epeyce kitabını okuduğum Sakarya’nın şiir serüveninde, diğerlerinden biraz daha farklı bir yere oturuyordu N.A.L. ya da ben öyle hissettim.

Kitaba adını veren N.A.L. adlı şiir, kitabın ilk metni ve upuzun. 15 bölümlük bir şiir. Üç ilacın ilk harfleri: Nörodol, Akineton, Largactil. Hastalar kendi aralarında “beton iğnesi” derlermiş bu karışıma. Onur Sakarya’nın imgeleminde şiire dönüşmüş. Bu kitap çıkmış ortaya. Ardından 21 kısa şiir daha… Şöyle de denebilir: Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi’nin infaz koğuşunda damıtılan şiirler…

Söyleşi için birkaç kez konuştuk ama dört-beş soruyu peş peşe sıralayamadım bir türlü. N.A.L.’ı geçen hafta bir kez daha elime alıp şöyle bir karıştırdığımda, metnin benim de kafamda bir yere oturduğunu, şu söyleşinin yapılması gerektiğini düşündüm Öylelikle çıktı aşağıdaki kısa sohbet…

Ben sordum, Onur Sakarya yanıtladı…

“Bu asalak ve asalak yaratan sistem her gün herkesi N.A.L.’lıyor”

N.A.L. sıradışı bir kitap. Hastaların kendi aralarında “beton iğnesi” adını verdikleri Nörodol, Akineton ve Largactil adlı ampullerin baş harflerinden oluşan, üç ilacın karışımından oluşan, hastalara iğneyle enjekte edilen bir tür kokteyl. Kitaba adını veren N.A.L. şiiri de, tıpkı iğnenin kendisi gibi, sanırım endikasyonu uzun süren upuzun bir şiir. 15 bölümden oluşan yekpare bir metin. Amacın, şiire başlayıp bitiren okuru N.A.L.’lamak mıydı acaba? Ben kendi adıma, şiiri okuyunca N.A.L.’landığımı söyleyebilirim. Bu şiirden söz etmeni istiyorum biraz…

Bu şiir, şiirden ziyade tuhaf bir hatıra gibi geliyor bana. İki ayrı mahkemede, dokuz ayrı dosyadan yargılandıktan sonra beraat etmiştim. Fakat iki mahkemenin kararını birleştirerek, tedavi olup topluma kazandırılmam için beni Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi’nin cezaevi olan infaz koğuşuna yatırdılar. Orada yaklaşık 50 gün kaldım. O zamanlar, orada yatanlar hakkında notlar tutuyordum. İlk baştaki hedefim o notların kısa kısa öykülere dönüşmesiydi. Fakat bir gün kendimi oranın şiirini yazarken buldum. Aldığım notlar, infazdan çıktıktan sonra uzun bir şiirde vücut buluyordu. O kadar hızlı aktı ki; sanırım 10 günde şiir tamamlanmıştı. O 10 güne gelene kadar zaten yaşadığım hadiseleri beynimde bir tiyatro oyunu gibi döndürüyordum. N.A.L. böyle var oldu. Okuyucuyu yormaması için 15 bölüme ayırdım. Burada N.A.L.’lanan sadece oradaki yatan hastalar değil tabii ki; aslında hepimiz N.A.L.’lanıyoruz. Her gün. Bu asalak ve asalak yaratan sistem her gün herkesi N.A.L.’lıyor. Sadece bir iğne değil bu. Ya da bir ilaç kokteyli. Her şey. Şeyler bizi N.A.L.’lıyor. Eşyalar bizi yönetiyor. Televizyon yazgımızı belirliyor. Bu şiirde delileri bulacaksınız, doğru. Fakat girişindeki o veciz sözü de tekrarlamamız gerekiyor. İçerideki deliler, dışarıdaki delilerin gönderdiği delilerdir. Bunu tüm akıl hastaları bilir. Yoksa delileri saf dışı bırakan bir iğne değil tek mevzu. Herkesi içindeymiş gibi gösterip aslında dışında tutan sistemdir. Sistem insandır. İnsanla işler. İnsan, kendini gerçek manada var edemediği sürece bu sistemi tıkır tıkır işletecektir. Bu dünyanın tek sorunu insandır. Belki bunun için, belki de bu yollardan geçtiğim için delilere, insanlardan daha çok saygı duyuyorum. Dikkat edin “deliler” diyorum. Çünkü deliler insanın bir üst modelidir.

Hangi koşullarda, hangi motivasyonla, hangi saiklerle yazıldı N.A.L. ve neden? N.A.L.’da iki cezaevi, üç hastaneden söz ediliyor, nedir onlar?

Dediğim gibi dava süreçleri sıkıntılarla geçti. Ayrıntıya girmeden şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bu ülkede üreten ve yaratan herkes düşman gibidir. Sadece bu iktidar döneminden bahsetmiyorum. Her iktidar, her hükümdar, her sultan… Her dönemde muhalif sanatçı düşman olarak görülür. Bu gendir. Devletin genidir. Ben de bundan nasibimi aldım. Toplamda bir yıla yakın aralıklarla yattım çıktım. Sadece çığırtkanlığını yapmadım. Oturdum, tüm kalbimle bu yekpare şiiri yazdım, yani N.A.L. kitabının ilk bölümünü… Nasıl yazdığıma gelirsek; öyle tuhaf bir kafadaydım ki, ne yazdığımı, bitirdikten ve kitap yayımlandıktan sonra anladım ve özümsedim. O anda otomatik olarak yazmışım. Zaten bu mahpusluklar beynimi epeyce pusla sarmıştı. Etkisinden kurtulduktan sonra anlayabildim ne yazdığımı. Yani burada bir motivasyondan söz edeceksek o da çıldırmış bir kafadır.

“Demiri dişleyen benim, kör yatakta yatan ben”

Kitap elbette sadece N.A.L.’dan oluşmuyor. Okur N.A.L.’landıktan sonra sırada 21 şiir daha var. 890 Mg. adlı şiirle başlayıp Kalp Televizyonu adlı şiirle sona eren toplam 21 şiir… Bu şiirlerin, ilk uzun şiir olan N.A.L.’la bağlantılarından söz eder misin? Tematik bir bütünlük de dikkat çekiyor… Ya da şöyle diyelim, N.A.L ve ardından gelen 21 şiir, yani bu kitap senin şiir serüveninde nereye oturuyor?

Evet, tematik bir bütünlükten söz edebiliriz. Elimde 890 mg bölümü için 50’ye yakın şiir vardı ve ben de bunu eleye eleye ve bu kitaba uygun olsun diye 21’e kadar indirdim. Bu bakımdan haklısın. Tematik bir bütünlük sağlama amacı var. Bu kitap benim şiir serüvenimde her şiir kitabım gibi baş köşeye oturuyor. Çünkü şiir kitaplarımın hiçbiri, Kamyon’u saymazsak ki sayabiliriz, kurgulanmış değildir. Şiirlere tek tek uğraşılmıştır, belki kitaplarda da belli bir tematik bütünlük de sağlanmıştır ama essahtır. Sahici ve samimidir. Bunu biliyorum. Çünkü yaşadım, anlıyor musun? Dibin dibini gördüm ve bir İkarya Kuşu gibi küllerimden yeniden doğdum. Bu söylediklerim bazıları için masal olabilir. Demiri dişleyen benim. Kör yatakta yatan ben. Acıyı evcilleştiren ben. Bunu ben bilirim. Zaten kimseden de her şeyi anlamasını bekleyemezsin. Öyle bir şey yok. Öyle bir dünya olmadı. Olamaz. Olsa 7. boyutta filan yaşıyor olurduk; hem de ışık olarak.

Bir de son zamanlarda kitaplarını kitapçılardan değil de, daha kapalı devre çalışan bir yöntemle ediniyoruz. Şenol Erdoğan’ın Sub Press’i tarafından basılıp yayımlanıyor kitapların ve sadece subyayin.com adresinden sipariş edilebiliyor. Bu yöntemin nedeni nedir, nasıl işliyor sistem?

Hani bu sistemin işleyişi hakkında tam bir yanıt veremem. Eksik kalır. Şenol daha iyi bilir sebebini, işleyişini ve sonucunu. Sadece şunu diyebilirim; kargo şirketi hariç hiçbir aracı kullanmadan kitaplarım okuyucuya ulaşıyor. 15’e yakın çeviri kitabım da yine Sub’dan çıktı. Ve bu yolculuğumuz Şenol’un yayın yönetmenliğinde devam ediyor. Bu arada adı Sub Factory oldu. Bir nevi nitelikli kitaplar fabrikası.

Yeni kitap: Misafir Odası Kanıyor

Subyayin.com üzerinden farklı yol ve yöntemlerle okuru N.A.L.’lamaya devam edecek misin, yeni projeler neler?

Tam da bu aralar altıncı şiir kitabım “Misafir Odası Kanıyor” çıktı. O da emprovize (bir nevi doğaçlama) tekniğiyle yazılmış şiirlerden oluşuyor. O kitabı da subyayin.com adresinden edinebilirler. Kitabım tüm bilgilerine de oradan ulaşabilirler. “Misafir Odası Kanıyor” da çok pis N.A.L.’lıyor. Dünya böyle olduğu sürece hem dünya bizi N.A.L.’layacak hem biz dünyayı…

***

Onur Sakarya kimdir? 

1981’de Mersin’de doğdu. Varlık, Adam Sanat, Sözcükler, Kül, Akköy, Akatalpa, Eliz, Gediz, Bireylikler, Mühür, Lacivert, Edebiyatta Üç Nokta, Underground Poetix, Çevrimdışı, Zete, Kalemkahveklavye, Ekdergi, Cumhuriyet Kitap, BirGün Kitap, Radikal Kitap gibi birçok ulusal dergide, gazetede ve internet mecrasında ve The Open Boat (İrlanda), Kritya (Hindistan), Anatolian Express (ABD), BachiBouzouk (Fransa) gibi birçok uluslararası dergide şiirleri ve yazıları yayımlandı, yayımlanmaya devam ediyor. Yapı Kredi, Adam, Mühür, 2000 Kuşağı, Şiir Defteri gibi birçok antolojide yer aldı. Şiirleri Almanca, Hintçe, İngilizce ve İspanyolca olmak üzere çeşitli dillere çevrildi. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü mezunu. Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü 2003’te “21 Numaralı Yolcu” adlı dosyasıyla adı anıldı. İlk kitabı Eksik Adam (Camgöz Kitap, Ocak 2011) ile Homeros Edebiyat Ödülleri 2012 Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. İkinci kitabı Yancının Aşkı (Artshop Yayınları, Şubat 2012) ile ise 2013 Uluslararası İstanbul Şiir Festivali Kitap Ödülü’nü aldı.

Kitapları:

Şiir:

Eksik Adam (Camgöz Yay.)
Yancının Aşkı (Artshop Yay.)
Zula (Hayal Yay.)
Kamyon (Mu Yay.)
N. A. L. (Sub Yay.)
Misafir Odası Kanıyor (Sub Yay.)

Anlatı:

Loto Kafa Loto Mermer (Düşülke Yay.)
Tımarsız Kafalar (Düşülke Yay.)

Öykü:

Külüstür Metinler (Düşülke Yay.)

Ranza Üçlemesi (Booklet Serisi)

Bulvarda 3 Takla (Sub Yay.)
Delihane (Sub Yay.)
Araf’ta Bir Patika (Sub Yay.)

Çeviri:

Şehrazad-Richard SIKEN (Sub Yay.)
Çekilemezler (Sub Yay.)
Siyah (Afro-Amerikan Şiir Seçkisi) (Sub Yay.)
Yavaşça Pişir Annem, Eve Geliyorum – Jack Micheline (Sub Yay.)
Şiirler – Muhammad Ali (Sub Yay.)
Kemiklerimden Yapılma Mezar Çorbası – Yannis Livadas (Sub Yay.)
Yedi (Afrikalı Kadın Şairler Mini Antoloji) (Sub Yay.)
Ruhani Sabah – Henry David Thoreau (Sub Yay.)
Karayip Şiirleri Antolojisi (Sub Yay.)

About Author

Ahmet Çınar

Ahmet Çınar

Related Articles

TÜM HABERLER