A3 Haber

Doğru söyleyen sağlıkçı sürgün edilecekse, her akşam o alkışlar niye?

Doğru söyleyen sağlıkçı sürgün edilecekse, her akşam o alkışlar niye?

Doğru söyleyen sağlıkçı sürgün edilecekse, her akşam o alkışlar niye?
Nisan 12
13:09 2020

Ali Kemal Akgül.
22 yıllık sağlık çalışanı.
13 yıldır kamuda çalışıyor.
İzmir Gaziemir’deki Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi’nde acil servis hemşiresi.
Her akşam 21.00’de balkonlardan, pencerelerden alkışlanan sağlık ordusunun bir üyesi.
Bir görevi daha var: Anayasal hakkını kullanıp sendikaya, Genel Sağlık-İş’e üye olmuş, sendikasının işyeri temsilciliğini sürdürüyor.

Koronavirüs patlayınca hepimizin gözü kulağı hastanelere çevrildi. Teçhizat yeterli mi, yeterince boş yatak var mı, bir kişiye kaç sağlıkçı düşüyor, hekimlerin, hemşirelerin, hasta bakıcıların sağlığı nasıl korunacak? Bunları düşünür olduk bir süredir. Haklı olarak.

Ali Kemal Akgül’ün iki görevi var: İlki ve öncelikli görevi bir acil servis hemşiresi olarak hastalara karşı sorumluluğu. İkincisi de, sendika temsilcisi olarak meslektaşlarının, sağlık çalışanlarının hakkını, hukukunu, çalışma koşullarını gözetmek.

Geçenlerde bir gazetede bir tespitini paylaştı Ali Kemal Akgül. Bu aynı zamanda bir uyarı göreviydi. Dedi ki:

  • Mevcut hastaneler dışında Covid-19’lu hastaların yatacağı hastaneler düşünülmeliydi, planlanmalıydı.
  • Hastaneleri virüsten koruyamadık, temiz hastane kalmadı. Bütün hastaneler enfekte olmuş durumda.
  • Bizim hastane müdürünün maske dikerken bir fotoğrafını sosyal medyada gördüm. Kontrolden geçmemiş, maske olduğunu iddia ettikleri bez parçalarını maske diye yolluyorlar. Koruyuculuğu olduğunu düşünmüyorum bunların. 
  • Gözlük ile siperlik meselesinde çok eksiklik var. Bizde sadece kalp masajı odasında beş tane var. Onun dışında asetat denilen naylon, koruyuculuğu şaibeli, rahat olmayan ürünler var. Kalite kontrolden geçmemiş, herhangi bir terziden geçmiş şeyleri koruyucu ekipman olarak kullanıyoruz. O yüzden kendimizi güvende hissetmiyoruz.

Hepsi bu… Bir sağlık çalışanı olarak, bir acil servis hemşiresi olarak, bir sendika temsilcisi olarak bunları söyledi Ali Kemal Akgül. 

Buraya kadar her şey normal.

Sen misin bunları söyleyen: Sürüldün!

Normal olmayan kısım burdan sonra başlıyor.

Vay efendim… Sen misin bu şikayetleri dile getiren, sen misin serzenişte bulunan, sen misin eksikleri anlatan…

9 Nisan 2020 Perşembe günü tebliğ ettiler Ali Kemal Akgül’e: “Karaburun Devlet Hastanesi’nde iki ay süreyle geçici olarak görevlendirilmesine…”

Yani sürgün.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesiyle suçlanıyor Ali Kemal Akgül: “Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek.”

Boş laf.

Ali Kemal Akgül, aynı gazeteye “Her türlü teçhizatımız tam. Maskemiz, eldivenimiz, siperliğimiz gani. Bakanlığımız ne istesek gönderiyor. Bir elimiz yağda, bir elimiz balda. Sağlık Bakanımız süreci pek de güzel yönetiyor. Allah, Cumhurbaşkanımızdan razı olsun” diye demeç verseydi, yine sürülecek miydi Karaburun’a!

Belli ki, bu iktidarın derdi gerçeklerle. Hak arayanı, doğru söyleyeni, gerçeği merak edeni kapı dışarı ediyor.

Üstelik Ali Kemal Akgül, “devlet memuru bir hemşire” sıfatıyla vermiyor o demeci. Meslektaşlarının hakkını, hukukunu, sağlığını, çalışma koşullarını gözeten bir sendika temsilcisi sıfatıyla veriyor. Elbette söyleyecek, elbette görüp yaşadıklarını anlatacak, elbette şikayetlerini dile getirecek.

Ali Kemal Akgül’ü sürgüne göndereceksek eğer, niçin alkışlıyoruz her akşam balkonlarda, pencerelerde sağlık çalışanlarını?

Şu asla unutulmamalı:

İktidar tarafından dilsiz, elsiz, kolsuz, reflekssiz, tepkisiz bırakılmış sağlık çalışanlarını değil; halkın gören gözü, tutan eli, işiten kulağı olan, bilimi ve gerçeği haykıran sağlık çalışanlarını alkışlıyor milyonlarca insan her akşam. Sağlık Bakanı’na kıyak olsun diye değil!

About Author

Ahmet Çınar

Ahmet Çınar

Related Articles

TÜM HABERLER